‘Kör Noktada’ tek bir öyküden oluşmuyor. Her biri başlı başına film olabilecek birçok öykü iç içe geçiyor ve başka büyük bir anlatıyı oluşturuyor ve muhteşem bir filme dönüşüyor
Hüseyin Kalkan
Masada üç kişi oturuyor. Üç kötü adam. (Siz bunları JİTEMCİ olarak adlandırabilirsiniz.) Bir süre önce insan hakları konusunda çalışan Kürt avukat Eyüp’ü kaçırmışlar ve işkencenin ölçüsünü kaçırdıkları için Eyüp, işkence tezgahında can vermiştir. Bu durum kendi aralarında bir kriz yaratır. Ölüm olayı nedeni ile birbirini suçlarlar. Ama çok fazla sürmez, krizi atlatırlar. Biraz da bu krizin yarattığı gerginliği gidermek için içlerinden birinin evinde yemekteler. Yemekten sonra demlenmeye başlamışlardır ve birbirlerine Kürtlere karşı savaşta gösterilen kahramanlıkları anlatmaya başlarlar. Ev sahibi rakıya buz getirmek için dışarı çıkar. Tam bu noktada evin sihirli yeteneklere sahip küçük kız çocuğu mutfağa girer ve ölmüş dedesinin mesai arkadaşına sorar:
“Onun adını söyler misin?”
Şaşırırlar masadakiler.
“Kimin adını?”
“Yeşil gözlü genç adamın. Dedemle birlikte kaçırmışsınız. Öldürüp gömmüşsünüz. O adamın adı. Sonra annesini mezarına getirmişsiniz. Elleri ile mezarını kazdırmışsınız. Dizleri üzerine çöktürmüşsünüz. O oğlunun gözlerine bakarken, eteğini çıkarıp…”
Küçük kızın soruları daha bitmemiştir. Ama katiller sürüsü daha fazla dayanamaz ve dağılır. Telaş içinde evi terk ederler. Elinde buz kovası ile dönen baba şaşır ve kızın sorar:
“Ne dedin?”
Yanıt kısadır.
“Hiç!”
Küçük kız Melek, Kör Noktada kalanı görmüş ve söylemiştir. Melek’in sorusunun ne kadar tehlikeli olduğunu filmin devamında görüyoruz. Sorular taşları yerinden oynatır ve cinayetler peş peşe gelir.
Sözünü ettiğimi film Ayşe Polat’ın Cumartesi Anneleri’nden hareketle yazıp-yönettiği ‘Kör Noktada’. Filmde 90’lı yıllar anlatılıyor. O zamanlar JİTEM’in insanları kaçırdığı, işkence yaptığı ve katlettiği yıllardır. Bir belgeselci ekip oğlu JİTEM tarafından kaybedilen bir anne ile görüşmek için Kars’tadır. Ayrıca avukat Eyüp ile de kayıplar konusunda bir röportaj yapacaklardır. Film bu çerçevede başlar ve gelişir. Bu üç bölümden oluşan filmin birinci bölümüdür. Bu bölümde ekibin, Baran ismindeki yeşil gözlü, oğlu kaybedilen anne ile görüşmek için köye gittiklerini görüyoruz. İkinci bölümde, hem belgesel ekibinin hem de belgesel için röportaj yapılacak karakterlerden birisi olan Kürt avukat Eyüp’ün peşinde olan JİTEM elemanlarını daha yakından görür ve tanırız. Üçüncü bölümde ise JİTEM elemanlarının içerisindeki hesaplaşmaları farklı bakış açısından gösterilerek hikayenin karanlıkta kalan kısımları tamamlanıyor. Bütün bu anlatıların yanısıra belgesel ekibine çevirmenlik yapan ve yukarıda sözünü ettiğimiz küçük kıza ders veren Leyla ve bu kızın (Melek’in) gördükleri filmin temasını oluşturuyor. ‘Kör Noktada’ tek bir öyküden oluşmuyor. Her biri başlı başına film olabilecek birçok öykü iç içe geçiyor ve başka büyük bir anlatıyı meydana getiriyor. Öykülerin ne anlattığına girmeden bunların birlikte 90’lara dair bir üst anlatı oluşturduklarını ve bunun muhteşem bir filme dönüştüğünü söyleyebiliriz.
‘Adlandırılmayan yoktur’
Burada tekrar küçük kızın sorusuna dönmek istiyorum. Bence filmin odağı o soru. ‘Onun adını söyler misin?’ İlhan Berk ‘Adlandırılmayan yoktur’ der. Bu soru basit görünse de adlandırmayı zorluyor. Bu nedenle tehlikelidir. Ayşe Polat bir söyleşisinde şöyle diyor: “2016’da Akademi Tarabya’dan burs aldığım dönemde, cumartesi günleri İstiklal Caddesi’nden geçerken Cumartesi Anneleri ile sürekli karşılaşıyordum, bir yara gibiydi…
Cumartesi Anneleri’ni tabii ki biliyorum ama yine de onu canlı yaşamak, orada o kalabalığı her cumartesi görmek başka bir iz bırakıyor. Orada yaşayan insanlar bu durumu bir parçaları olarak görüyor.” ( t24.com.tr) Zaten Cumartesi Anneleri’ne açık bir atıf var. Benim söylemek istediğim bu değil. Bence filmde Polat, küçük kızın sorusu ile Galatasaray Meydanı’na bir atıf yapıyor. Ya da bir gönderme. Çünkü Galatasaray Meydanı’ndaki insanlar her hafta ‘Onun adını söyler misin?’ sorusuna bir yanıt veriyorlar. ‘Onların’ adını söylüyorlar. Fotoğrafını gösteriyorlar. Ve her hafta başka birine ‘Ne olduğunu?’ soruyorlar. Onlarını bu sorusu film boyunca bir yanıta dönüşüyor. Cumartesi Anneleri’ne/ İnsanları’na en güçlü atıf küçük kızın bu sorusu olsa gerek.
Yönetmenin seçtiği ‘parçalı ve boşluklarla dolu’ anlatımı, filmin atmosferine ve anlattığı öykülere tam da uyan bir seçim olmuş. Takip altında ve ölüm tehlikesi altında yaşanan öykülere böyle bir anlatım/dil yakışır. Bu anlatım filmin gerçeklik duygusunu güçlendiriyor. Seyredeni zorlasa da öykünün içine girmesini sağlıyor bir bakıma. Film bittikten sonra koltuktan kalkmak kolay olmuyor. Jenerik yazıları akarken filmin sarsıcı etkisinin geçmesini bekliyorsunuz. Son söz olarak; bu filmi görmenizi öneriyorum.
Festivaller ve ödüller
Mitos Film’den Mehmet Aktaş’ın yapımcılığını üstlendiği Kör Noktada filmi, Kars’ta çekilmiş. Film birçok festivale katıldı ve önemli ödüller aldı. ‘Kör Noktada’ Berlin Film Festivali’nin de açılış filmi olmuştu. Prömiyer Berlinale’deydi, film “Encounters” bölümünde yarıştı. Filmin ses getirdiği başka bir etkinlik, 42. İstanbul Film Festivali oldu. ‘Kör Noktada’ en iyi filme verilen Altın Lale, en iyi senaryo, FİPRESCİ ve en iyi kurgu ödülünü aldı. İzmir Film Festivali’nde ise En İyi Film, En İyi Yönetmen ve SİYAD Ödülleri’ni alarak büyük bir başarı yakaladı. ‘Kör Noktada’ 34. Ankara Film Festivali’nde de 7 ödül aldı. En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo, En İyi Kurgu, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Sanat Yönetmeni, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllerini alarak festivale damga vurdu. Film 5 Ocak’ta Türkiye’de ve Kurdistan’da gösterime girdi.