İktidarın gözünü kan bürümüş. Öldürdüğü yetmezmiş gibi şimdi sokaklarda yaşayan köpeklerin de soyunu kurutacak.
Tarihe bakıyoruz: Doğu Ermenistan’da Ermeni, Pontus’ta, İzmir’de, İstanbul’da Rum kalmamış. Kürdistan’da Asurilerden eser yok. Gücümüz yeteydi Dersim’de, Zilan’da, Ağrı’da, Kürd’ü de bitirirdik de gücümüz yetmedi.
Kurdun dişine kan değince durmaz.
Haydi diyelim, bu geleneğin sahibi Kurtlar haliyle insan düşmanı. İyi de Kurt dediğin köpek milletinin atası. Saray lügatiyle konuşacak olursak “ecdadı.” Ne oluyor şimdi? Ecdad kendisinden türeyen köpek milletini yok edecek.
Durum bir hayli düşündürücü. Aklıma, söz meclisten dışarı Saray ittifakında yaşanan didişme geliverdi. Bahçeli’nin parmaklarıyla şekillendirdiği Kurt sakın Erdoğan’ın dört parmağıyla şekillendirdiği rabiayı ısırmasın!? Thomas Hobbes bir Latin atasözünü boşuna kullanmamış. Homo homini lutus… Yani insan insanın kurdudur. Öyle olunca kurdun kendisinden türeyen köpekleri telef etmesiyle, insanın bir başka (moda tabirle ötekileştirilmiş) insanın ocağına incir ağacı dikmesi anlaşılır bir hadise.
Sivas dolaylarında şimdi unutulmuş bir beddualı türkü vardı. “Aman sakın gitme” ağıtları arasında Saray ittifakında söylendiğini duydum. Şöyle:
Evlerinin önünde ısırgan bitsin
Günde üç kellim baykuşlar ötsün
Cıngıllının Hüseyin evin yıkılsın
Duşmana mı galdın gız mavı gozlüm
Yesinler birbirlerini diyeceğim de, yeseler de doymazlar ki. Aha işte birbirlerini yerken köpek milletinin de çanına ot tıkayacaklar. Yine de içlerinde bir ayrışma cereyan etmiş. Mesela bir arabanın tavanına koysan yanar döner ışıldak gibi bir o renge bir bu renge bürünen Ahmet Hakan ile Yeni Şafak gazetesinin köşebazı Aydın Ünal köpek sorunumuzda karşı karşıya gelmişler. Ahmet Hakan “uyutmayalım besleyelim” derken, Ünal “uyutmayalım da besleyelim mi?” demekte. Aydın Ünal “köpek teröründe sona doğru” başlıklı bir yazıda “uyutalım” demiş. Ahmet Hakan ise hayvansever Hatice adlı şarkıcının köpek taklidi yapmasına bozulmuş, meseleyi böyle basite indirgemek yerine çok hassas bir noktadan ele almış. Kur’an-ı Kerim’in Kehf Süresinin 9/26’ıncı ayetlerine başvurmuş. Vaktiyle “Allah birdir” diyen, o nedenle taşlanmaktan kurtulmak için Ehli Kehf Mağarasına sığınan ve orada uyuyup 309 yıl sonra uyanan yedi gencin yanında onlarla yatıp onlarla uyanan bir köpekten bahsetmiş. Köpeğin adı Kıtmir imiş. Kıtmir İslamın mukadde köpeği imiş.
İyi mi? Ayrışmanın şiddetine bakın. Birisi “köpeklere ölüm diye cihada çıkıyor”, ötekisi Kehf Suresi sayfasını kalemine geçirmiş, “yaşasın köpekler” diye müşriklere karşı hamle yapıyor.
Ayrışma bu kadarla kalmıyor. Tam yumuşama ve normalleşme oluyor sanırken bir de görüyoruz? Türk siyaseti köpek sorununda şak diye orta yerinden ikiye bölünmüş. Erdoğan ecdadı gibi hayırsız ada katliamına hazırlanırken, Özgür Özel yumuşamadığını gösterircesine meydan okuyor: “Köpekleri bir uyutun da görelim.” Erdoğan öldürelim diyormuş, Özel hayır kısırlaştıralım diye “demokratik alternatif” öne sürüyormuş. Biri öldürerek köpeklerin soyunu bir vuruşta tüketecek, ötekisi bir nasil sonra sokaklarda köpek bırakmayacak. Durum çok ciddi. Erdoğan itlafa cür’et ederse, Özel kesinlikle harekete geçecek: “Köpek düşmanı Erdoğan istifa, derhal erken seçim”…Ey Özel köpeklerin oy kullanma hakkı yok. Hatırlatayım.
Osmanlı ahfadıyız ya. Ecdadımızın köpek kavgaları da meşhurdur. Nef’i’nin meşhur dizelerine yansımıştır. Birisi Şafi diğeri Maliki mezhebinden iki adam arasındaki kavgaya dair şu dizeleri yazmıştır:
Tahir Efendi bana kelb demiş
İltifâtı bu sözde zâhirdir
Mâlikîdir mezhebim zîrâ
İ’tîkâdımca kelb tâhirdir
Kelb Arapça. Köpek demek. Demek istiyor ki, “ben Ahmet Hakan gibi Kıtmir adlı köpeği mukaddes sayarım, Tahir efendi bana köpek dese de beni övmüş olur, o halde ben de onu öveyim: Tahir efendi köpektir.”
Zekice değil mi?
Elbette. Atatürk ne demiş, “Türk milleti zekidir.” Ama sakın siz zeki olmayın. “Recep bana terörist demiş, iltifatı bu sözde zahirdir, devrimciliktir mezhebim zira, itikadımca terörist Recep’tir” demeye kalkmayın. İtlaf edilirsiniz.
Bu siyasi, dini, edebi büyük kavgada bizim köpekçiklerimizin rolü nedir?
Ne olabilir ki?
Kaderlerine boyun eğmişler. Eğer bilmediğimiz bir akılları varsa, “bizi insan denilen hayvan türüne esir eden ecdadımız olacak kpekoğlu köpek Kurda lanet” diye beddua etmek dışında patilerinden bir başka şey gelmez. Önlerine atılan enflasyonla fiyatı arş-ı alaya çıkmış bir bonfileyi, ona ikram eden celladın postalını yalayacaklar, yamadan yutacaklar ve anında kaskatı kesilip telef olacaklar.
Quto bu satırı yazdığım anda “Veysi abe ne bonfile diyisin, ben bile önüme bonfile konsa, zehirli mi değil mi bakmam, yalamadan yutarım, bir yıldır kursağımıza bir gram kıyma bile girmiy..” diyerek itiraz etti.
Düşündüm. Haklı. Türk ekonomisi çökmüş. Köpekleri zehirli bonfileyle kandıracak para kalmamış. Yani reformist itlaf mümkün değil. O halde köpek katliamını en ucuz yoldan, yani faşist soykırım yolundan yapacaklar. Nasıl mı? Okuyalım:
“İstanbul’da sokak köpeklerinin sayısının aşırı artışı üzerine o dönemin belediye başkanı Suphi Bey, 1910 yılında kentteki köpekleri toplama kararı aldı. 80 bin kadar köpek Hayırsızada’ya taşındı. Bir kayalıktan ibaret olan adada su da yoktu. Köpekler burada açlığa ve susuzluğa terk edildi. Köpeklerin birbirini yediği, İstanbulluların günlerce bu köpeklerin seslerini duyduğu, sonunda seslerin kesildiği anlatılır. Tarihe “Hayırsızada Köpek Katliamı” olarak geçen bu olayın ardından İstanbul’da art arda yaşanan depremleri halk bu katliama bağlamıştır.[ Sonradan Sivriada adı verilen Hayırsızada’da ölen 80 bin köpeğin anısına bir “anı taşı” dikilmiştir”.