Tarım işçilerinin, topraksız köylülerin ve küçük çiftçilerin tamamı kölelik koşullarında yaşamını sürdürüyor. Bu durumu değiştirmek için kooperatiflerin, birliklerin oluşturulması ertelenemez bir noktada
Yusuf Gürsucu
Kooperatifler, kapitalist mono kültürel ve GDO’lu üretimlere göre çok daha verimli ve üretken bir durumu ortaya çıkarmaktadır. Yerel tohumların özyönetimler altında oluşturulabilecek merkezlerde çoğaltımı ve uygulanma olanaklarını yakalamak mümkündür. Bu durum tohum tekellerine bağımlı olan yaşamı da ortadan kaldırma olanaklarını ortaya çıkarır. Dünya üzerinde geliştirilen zararlılara karşı mücadele örnekleri bölgelere taşınarak zirai ilaç tekellerinin yaşamı zehirleyen bağımlılık ilişkisi de en aza indirilebilir. Kooperatif modelleri içinde üretici kooperatifleri özel bir yer tutar. Üretici kooperatiflerine bağlı kurulan birlikler ve tüketim kooperatifleri ise süreci olumlu anlamda besler. İçinde bulundurduğu karmaşık gibi görünen yanlarına rağmen kooperatifler demokratik yapılardır. Üreticilerin varlığını sürdürmesi bugün yaşanan ve aşılması mümkün olmayan sorunlarla baş etmesi olanaksızdır. Kooperatifler tekelci sermayeye karşı küçük toprak sahipleri ile topraksız köylüleri savunabilecek sınanmış yegane yol olarak değerlendirilmelidir. Kooperatifler köylünün mülkiyet hakkını yok etmeden ‘toprağın bölünüp parçalanmasını önleyebilecek’ tek demokratik seçenektir.
Küçük çiftçiler birleşmeli
Küçük çiftçiliğin kooperatifler ve birlikler etrafında toplanmadığı koşullarda varlığını sürdürmesi ise olanaksız. Bugün küçük çiftçilere kazandırılacak doğal ve bilge tarımcılık yapma perspektifleri komünal üretimlerin ve kooperatiflerin muradı olmalıdır. Kapitalizmin sözde gıda güvenliği adına dayattığı hibrit ve GDO’lu tarım, sadece sermayenin birikim yolunu bağımlılık ilişkileri üzerinden yeniden düzenlemesinden ibarettir. Şirketlerin patentleyerek genetik değişikliklere uğrattıkları tohumlarla üreticiler şirketlere mahkum olurken topraklarda mono kültürel bir sürece alıştırılarak köleleştirilmektedir. Sadece bu nedenle bile kapitalist üretim sürecine karşı durmak yaşamın ileriye taşınması noktasında çok değerlidir. Küçük çiftçilerin kapitalizm koşullarında varlıklarını tek başlarına sürdürmeleri ise olanaksızdır.
Bruderhof topluluğu
Kooperatif üretimlerinde artı değer peşine düşülmemesi belirleyicidir. Üretilen her ne ise kullanım değerleri üzerinden belirlenen ve bugün bir zorunluluk olan değişim süreçlerinde oluşturulacak fiyat ya da takas bedelleri kesinlikle kullanım değeri sınırını aşmaması ve bu durumu tüketim kooepratifleri eli ile halka ulaştırması gerekir. İhtiyaçları karşılamak adına üretim kooperatifleri yüksek kar elde etme eğilimine girdiği noktada emek sömürüsü ve doğa sömürüsü ile birlikte kooperatifler de kapitalist süreçlerin içine alınır ve yok edilir. ABD ve İngiltere’de komünal bir yaşam süren dini motivasyonlu Bruderhof (Kardeşler topluluğu) bu bağlamda incelemeye değer bir ekonomiye sahipler. ‘Hiristiyan Komünist’ sıfatıyla anılmaktalar ve kapitalizm koşullarından uzak bir yaşamın, kapitalist dünya içinde de mümkün olabileceğini göstermektedirler.
Mondragon kooperatifi
İspanya’nın kuzeyinde varlığını halen sürdüren Mondragon kooperatif sistemi, kooperatif hareketinin ve kapitalizm koşullarında komünal ekonominin en önemli ve başarılı örneği olarak kurulmasına karşın büyüdükçe adeta bir kapitalist işletmeye dönüştü. 1 rahip ve 5 işçinin bir araya gelerek kurduğu kooperatifin bugün 30 bin ortağı ve 70 bin çalışanı olan çok ortaklı bir şirkete evrilmiş olması bakımından bizlere kuruluş sürecinde önemli ve doğru bir örnek oluştururken, büyüme sürecinde bir kapitalist işletmeye dönüşmüş olması kötü bir örneği gösteriyor. Halkların kapitalist üretim ilişkilerinden hızla kopması gereken bu süreçte stratejik olarak en önemli hedefimiz kapitalizmi bertaraf etmek olmalıdır. Kapitalizm üreticileri yani emekçileri üretim araçlarından mahrum kılar ve hem emek sömürüsünü hem de doğa sömürüsünü sürdürür. Bu nedenle komünal bir ekonomi gelecek için kaçınılmaz olandır.
Kullanım değeri
Ekolojik komünal toplum modeli tamamen yerel olamaz. Çünkü bu sürdürülemez. Barınma, ısınma, sanayi imalatı gibi zorunluluklar katı bir yerelcilikte ekolojik yaşamı bitirir. Kapitalizm, ‘yeşil ekonomi’ gibi politikaları eko-ekonomi gibi kavramlarla kapitalist piyasa içine alarak sermaye birikimine bağlar. Bu nedenle komünal ekonomiler yerel olmanın yanında aynı zamanda genişlemeyi de hedeflemek zorundadır. Bu genişleme sürecini kapitalist üretimle rekabet için değil, aksine dayanışma üzerinden Bruderhof (Kardeşler topluluğu) örneğinde olduğu gibi üretilen ürünler, kullanım değerleri üzerinden yine ihtiyaçlar temelinde değişime ya da takasa sokulması yoksul kentlileri de rahatlatır ve bu sürecin içine alır. Yerel olarak ortaya çıkabilecek olan komünal yaşam biçimleri mutlaka sosyalist yönelim içinde ve evrenselleşme vizyonu ve hedefi içinde olmalıdır. Çünkü dünyamızın ancak böyle bir perspektifle kapitalizmin saldırılarına karşı korunmasının yolu açılabilir.
Tarım işçileri
Türkiye’nin dört bir yanında tarımsal üretimlerde çalıştırılan tarım işçilerinin her yıl çok düşük ücretlerle, sağlıksız yaşam koşullarında ve istif halinde oradan oraya taşınırken yaşadıkları zorluklar ve kazalarda ortaya çıkan can kayıpları bu durumun böyle sürmemesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Öncelikle bu işçilerin kendi yurtlarında geçimlerini sağlayacak koşulların yaratılması gerekmektedir. Kürt tarım işçilerinin yaşadıkları coğrafyalarda yüzbinlerce dekar tarım arazisinde üretimlerin yapılmadığı bilinmektedir. Bu işçilerin kendi coğrafyalarında tarım üretimlerine katılması için olanaklar yaratılmalıdır. Brezilya’da MST üyeleri toprak işgalleri yaparak üretimlerini gerçekleştiriyor. Benzer bir durumun Türkiye coğrafyasında gerçekleştirmek zor olsa da farklı yollar yaratılabilir.
İşçiler kooperatiflere
Sadece tarım işçilerinin üye olduğu kooperatifler kurularak bölgede kiralanacak (ücretli veya ücretsiz) arazilerde üretim yapmaları mümkün kılınabilir. Ancak böyle bir süreçte bugün devlet tarafından el konulmuş olan yerel yönetimlere mutlak bir ihtiyaç ortaya çıkmaktadır. Geçmiş halkçı belediyelerin böyle bir perspektifi ele alamamış olması ise büyük bir eksiklik. Ancak bu durum böyle gitmeyecek ve yönetimler yine halkın eline mutlaka geçecektir. Toprak sahibi olan ve yurtdışında yaşayan yurttaşların arazilerini ücretsiz olarak kullanıma verebileceklerini gösteren bir girişim yaşanmıştı. Küçük bir ilçede 3 bin dekar alanın kullanılabilme olanağı ortaya çıkmış ancak ilerletilememişti.
Arazi sorunu çözülebilir
Ücretsiz kullanımlı araziler bulunamasa bile kiralanabilecek büyük miktarlarda arazi toplamak olanaklıdır. Ancak bu süreçte üretim araçlarına olan ihtiyaç için bölgelerde ortak kullanıma sokulacak traktör vb. üretim araçları ile suya, tohuma ulaşmak ve ürünleri işlemek için işletmelerin kurulabilmesi gerekmektedir ve bunun için yerel tarımsal kredi olanakları yaratılmalı ve kooperatifleri bir araya getirerek daha güçlü kılacak olan birlikler oluşturulmalıdır. Üretilen ürünlerin değişime sürülmesinin sağlanması içinse kentlerde bu süreci destekleyen yapıların ortaya çıkarılması gerekir. Kentlerde kurulabilecek veya var olan tüketim kooperatifleri eliyle ürünlerin değerlendirilmesi sağlanabilir.
Az topraklı çiftçiler
Toplulaştırma, arazi sahiplerinin farklı noktalarda olan arazilerini bir araya getirilmesi ve bu arazilerin daha verimli kullanımının sağlanması, sulama ve tarla yollarının planlara işlenmesi olarak özetlenmektedir. Fakat bu toplulaştırmalarda bizim gördüğümüz tek şey yeni rant sahaları yaratılarak tarımsal üretimlerin şirket çıkarlarına bağlanmasından başkaca bir şey olmadığıdır. 2014 yılında çıkan 5403 sayılı ‘Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununu ve uygulama yönetmelikleri’ gereğince miras kalan arazilerin paylaşımında; mirasa konu tarımsal arazi belirlenen yeter gelirli ölçeklerden küçükse bu durumda mirasçılardan birisine arazilerin devri sağlanmakta veya bir şirkete araziler devredilmektedir.
Toplulaştırma!
Buna göre bugün toplulaştırma yapıldığı söylenen bölgelerde ya tarım yapılmayacak ya da bu araziler yönetmelikte belirlenen ölçeklerde yeniden toplulaştırma yoluyla şirketleşeceklerdir. Örneğin Şırnak Beytüşşebap’ta sulak tarım arazisinin büyüklüğü en az 90 dekar, kuru tarım arazisi en az 200 dekar, bahçeler en az 10 dekar ve seralar ise en az 3 dekar olarak belirlenmiş durumdadır. Yakın gelecekte tarımsal destekler bu büyüklükteki araziler için verilemeye başlanacaktır. Bu durumda arazileri yeterli büyüklükte olmayan üreticiler rekabet şansını yitirecek ve tarımdan uzaklaşarak arazisini satmak zorunda kalacaktır. Devletin, toprakların bütünleştirilmesine dönük yaklaşımları ya da miras hukukuyla dayattığı zorunluluklar bizlere bazı olanakları da sunuyor. Sermaye devletinin yapmaya çalıştığı şey köyleri şirketleştirip toprakları tarım tekellerine ve madencilere peşkeş çekmek. Fakat köy muhtarlıklarını veya köyde kurulmuş ya da kurulacak olan kooperatifleri dahi toprak bütünleştirilmesinde yetkili kılmak zorunda kalmıştır.
Seyirci kalamayız
Yapılması gereken şey, köylerimizde ilişkimiz olan ya da ilişki kurabileceğimiz tüm kırsalda üretici köylülüğün kooperatifler etrafında örgütlenmelerini sağlamak için yoğun çabaya girmek. Her zaman gündemimizde olan büyük toprak sahipliği sorununu ve devlete ait tarım topraklarının, gerçekleştirilmesi zorunlu olan toprak reformunu beklemeden, kooperatifler aracılığıyla bu tarım alanlarının bugün için kiralanması ile üretim yapmak ve bölgesel refah seviyelerini yükseltmek mümkün olabilir. Kooperatifler eliyle toprak sahiplerinin toprakları kiralanarak toprak sahipliğinden doğan hakları kira yoluyla ödenebilir. Devlet, toprakların şirketlere devri için yasal zeminleri hızla oluşturmaya başladı bile, seyre dalarsak çok geç kalacağız.
BİTTİ