Özgür Gündem gazetesi yazarlarından Hüseyin Deniz, 9 Ağustos 1992’de Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde saldırıya uğradı. Yaşamını ertesi gün yitirdiğinde, 36 yaşındaydı. Mardinliydi; 6 Şubat 1956’da Nusaybin’in Stilîlê (Akarsu) köyünde doğdu. Kendisi gibi Özgür Gündem gazetesinin yazarlarından ve Diyarbakır’da katledilen Kürtlerin bilgesi Apê Musa (Musa Anter) ile de akrabaydı.
Hüseyin Deniz’in esas mesleği öğretmenlikti. Bolu Öğretmen Okulu mezun olduktan sonra, 1975 yılından itibaren Siverek ve Nusaybin’de öğretmenlik yaptı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinde siyasi görüşleri nedeniyle tutuklandı, üç yıl Diyarbakır Cezaevi’nde kaldı. Serbest bırakıldıktan sonra öğretmenlik mesleğine devam etmesine izin verilmedi. Memurluktan atıldı.
Hüseyin Deniz, Kürt dili ve folkloruyla da ilgiliydi. 1991’de “Gotinên Pêşiyên Kurdan” adlı kitapta Kürt atasözlerini derledi. Kürtçe hikayeler yazdı. Yeni Ülke ve Welat gazetesinde makaleleri yayımlandı. Uluslararası Yazarlar Birliği PEN üyesiydi. Öldürüldüğü sırada Özgür Gündem gazetesinin hem yerel muhabirliğini yapıyor hem de gazetede köşe yazıları yazıyordu.
Evli ve dört çocuk babası Hüseyin Deniz, 9 Ağustos 1992 sabahı Ceylanpınar ilçesinde sahibi oldukları bakkal dükkanını açmaya giderken, saldırıya uğradı. Ambulansla Urfa Devlet Hastanesi’ne getirildi. Urfa Devlet Hastanesi’ne getirildiğinde halen hayattaydı. Doktorlar, komada bulunan Deniz’in yaşama şansının olduğunu belirterek, acil olarak daha donanımlı bir hastane olan Diyarbakır Tıp Fakültesi hastanesine sevk edilmesine karar verdiler. Ancak, ambulansla götürülmesinin riskli olduğunu belirttiler.
Bunun üzerine Özgür Gündem gazetesi yöneticileri ve HEP milletvekilleri, daha sonra AKP Tekirdağ milletvekilliği yapacak olan dönemin Urfa Valisi T. Ziyaeddin Akbulut ile görüşerek, ambulans helikopter talep ettiler. Vali Akbulut önce ambulans talebini kabul etti; ancak sonra bir mazeret uydurup ambulans vermekten vaz geçti.
Bunun üzerine Hüseyin Deniz, 10 Ağustos sabahı ambulansla Diyarbakır’a Tıp Fakültesi Hastanesi’ne götürüldü. Diyarbakır Tıp Fakültesi’ndeki doktorlar da önceden haberdar edilmişlerdi. Ancak Diyarbakır’a varana kadar yaşam mücadelesine devam eden Hüseyin Deniz, Tıp Fakültesi acil servisi girişinde ambulanstan indirildiği sırada özgür basın şehitler kervanına katıldı.
O günlerde Özgür Gündem gazeteci-muhabirleri peş peşe katlediliyorlardı. Diyarbakır muhabiri Hafız Akdemir ve Gercüş muhabiri Yahya Orhan katledilmiş, yine Diyarbakır’da gazetenin genç muhabirlerinden Burhan Karadeniz ağır yaralanmıştı. Gazete yönetimi söz konusu saldırıların durdurulması için Diyarbakır büroda nöbet eylemi başlatmaya karar vermişti. Hüseyin Deniz, 9 Ağustos günü katledilmeseydi, 10 Ağustos’ta Özgür Gündem’in Diyarbakır Bürosundaki nöbet eylemine gidecekti. Hüseyin Deniz 10 Ağustos’ta yine Diyarbakır’a gitti; ancak bu kez bir özgür basın şehit olarak.
Vurulduğu gün Hüseyin Deniz’in üzerinden ise o gün gazeteye göndereceği köşe yazısı ve Özgür Gündem kimliği çıkmıştı. Deniz’in dosyası o dönemki Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Saldırı iki yıl araştırıldı. En sonunda da üzerinde cinayet silahı bulunduğu için Hizbullah mensubu Mehmet Şah Bakır’ın soruşturmada adı geçti.
Polis etkin bir soruşturma yürütmedi. Görgü tanıklarının ifadesini dahi almadı. Hüseyin Deniz cinayeti iki yıl “faili meçhul” kaldıktan sonra, 1994’te cinayette kullanılan Makarov marka silah, Hizbullah mensubu Mehmet Şah Bakır’ın üzerinde bulundu. Bakır, o silahla işlenen 12 cinayetten sorumlu tutuldu.
Diyarbakır 4 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi, 2001’de Bakır’a müebbet hapis cezası verdi. Karar 2 Temmuz 2002’de Yargıtay tarafından bozuldu. Dava Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülmeye başlandı. 2 Kasım 2004’te mahkeme, Bakır’ın tutuksuz yargılanmasına karar vererek serbest bıraktı. Serbest bırakılan Mehmet Şah Bakır ise kayıplara karıştı.
O dönemin Hizbullah’ı, günümüzde Hüda-Par adıyla legal siyaset yapıyor. Dahası bu partiden 4 kişi, AKP listelerinden meclise milletvekili olarak girmiş bulunuyor.