CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin geçen cumartesi günkü kongresini “anamuhalefetteki son kongreleri” olarak ilan etti. Kılıçdaroğlu, bununla bir dahaki seçimlerde iktidara gelecekleri iddiasında bulunmuş olmalı. Yani iktidara gelecekler ve bir sonraki kongrelerini iktidar partisi olarak yapacaklarmış. Oysa CHP, şu andaki politikasını sürdürürse, bırakın iktidara gelmeyi, bugün anamuhalefet partisi olarak pratikte nasıl bir hükmü kalmadıysa, aynı öyle, hızla parti olarak da dağılabilir yakında.
Kemal Kılıçdaroğlu yerel seçimlerde elde ettikleri başarıda öncelikle HDP seçmeninden gelen oyların ne büyük etkisi olduğunu unutmuş olmalı. Kitleler CHP’nin politikasına oy vermediler, CHP’ye gelen oyların büyük bir kısmı tek adam rejimine tepki olarak verilen konjonktürel oylardı. Bu oyları verenler haliyle CHP’nin yerel seçimlerden sonra kendisine çeki düzen veremesini bekledi. Ama CHP, yerel seçimlerden beri kendisine çeki düzen vermek yerine, ulusalcı saplantıları ve kurucu parti kompleksiyle davranmaya devam etti, iktidarın savaş konseptine destek verdi, Kürt siyasetine ve HDP’ye yönelik siyasi soykırım operasyonlarına sessiz kaldı, sokak protestolarını aynı iktidar partisi ve onun küçük ortağı MHP gibi kriminalize etti. Dolayısıyla CHP yerel seçimlerden bugüne kadar AKP’nin yedeğinde politika yapmayı sürdürdü ki, bu bir anamuhalefet partisi için politikasızlıktır.
Kongrede de zaten Türkiye siyasi partilerinin çoğundaki antidemokratik yapı galip geldi, parti yönetimine muhalif adaylar çıkmadı ve mevcut delege yapısı sonucunda Kemal Kılıçdaroğlu bir kez daha genel başkan seçildi.
Ancak kongrede önemli bir olay da oldu. İlhan Cihaner, genel başkanlığa adaylığını koymuştu ve kongrede parti yönetimini sert bir şekilde eleştirdi. Cihaner’in konuşmasının daha önceki yıllardaki muhalif adayların kongre konuşmalarından farkı, parti yönetiminin paradigmasına cepheden yönelmiş olmasıydı. Böyle olunca da CHP’nin, Kürt demokrasi ve özgürlük mücadelesi karşısındaki düşmanca ideolojisi deşifre olmuş oldu. Cihaner’in konuşmasında özellikle birkaç paragraf, CHP’nin AKP’yi savaş politikalarını oluştururken nasıl desteklediğini net olarak ortaya koyuyordu. Şöyle diyordu Cihaner, kongre kürsüsünde: “Savaş tezkerelerine evet dedik. Hiçbir savaş tezkeresine evet demedim ben. Sahte bir yerlilik ve millilik anlayışıyla Ortadoğu halklarının gözyaşlarına boğulmasına şimdi bu salonu terk edenler evet dediler.
Kürt halkı bize ittifakta nasıl oy verecek. Milli olacağız ya! En büyük derdimiz sahte sol arkadaşlar. Burada sahneye çıkan herkes Atatürk diyor Deniz Gezmiş diyor. Dün Atatürk’e lanet okundu.
Deniz Gezmiş’in Ortadoğu halkları için, mazlum Filistin halkı için çatışmaya gittiğini hepimiz biliyoruz. Ama bu divanda bir arkadaşımız (CHP Aydın Büyükşehir Belediyesi Başkanı ve 37. Olağan Kurultay Başkanı Özlem Çerçioğlu) Afrin’e atılan bombaların üzerine imzasını attı. O ağızla çıkıp Deniz Gezmiş’i savundu.
Burada telaffuz etti. Peki, Kürt halkı, Afrin meselesindeki tutumumuzdan dolayı bize, ittifaka nasıl oy verecek? İttifak, ittifak diyoruz.” Bundan sonra İlhan Cihaner’in parti içindeki akıbeti ne olur, şimdiden kestirmek zor. Ancak Türkiye’nin tekrar parlamenter demokrasiye geçebilmesinin önündeki en önemli engellerden birinin CHP’nin ulusalcı ve milliyetçi paradigmasına sıkışmışlığı olduğu kurultay kürsüsünden ifade edilmiş oldu. Cihaner aynı zamanda Kürt ve sol muhalefetin CHP’yle ittifak yapmasının koşullarını da ortaya koymuş oldu. CHP’liler, eğer gerçekten genel başkanlarının “anamuhalefetteki son kongreleri” ifadesiyle ima ettiği gibi bir sonraki seçimlerde iktidar olmak istiyorlarsa, Cihaner’in uyarılarını dikkate alır ve parti yönetimini bu yönde reformlara zorlarlar.