Yeni Özgür Politika gazetesinde yayınladığım, ancak bu gazetenin internette engellenmesi nedeniyle Türkiyeli okurların okuyamadığı yazıyı, bir iki hukuki düzenleme dışında olduğu gibi yayınlıyorum.
Türkiye sol hareketi, kabaca söylersek, geçmişte, yani 60’lardan bu yana üç ana akımdan meydana gelmişti. Amiyane tabirle, Moskova yanlısı denilenler, Pekin-Tiran yanlısı denilenler ve bu ikisinin dışında olanlar. Bugün de bu geleneklerden Moskova yanlısı denilen gelenek dışında olanlar, şu ya da bu şekilde siyasi hayatın içinde. Aralarında bu gelenekleri gerçek ve otantik olarak temsil eden partiler var. Bu iki gelenek, kendi içlerinde bölünmüş olsa da, hepsi geçmiş geleneğin doğrudan devamıdır. Bir kısmı Konfederal devrimci sürecin organik bir müttefik-bileşeni durumunda. Bazıları kendilerini devrimci sürecin dışına atmış.
Halk arasında Moskova yanlısı denilen akıma gelince…
Bu akım diğer iki geleneğin aksine legal alanda temsil edilmiyor. Ama legal alanda bu akımı temsil eden iki partinin ismini kullanan iki parti var; “TKP” ve “TİP”…
TİP adındaki partinin 1961 yılında kurulan ve başındaki M. Ali Aybar, Behice Boran ve Sadun Aren’in –ki hepsi TKP üyesiydi- bulunduğu TİP’in “devamı” olduğu elbette söylenemez. TİP, organik örgütsel bağı olmamakla birlikte TKP’nin legal koluydu. Ancak bu partinin nasıl bir çizgiye evrileceği henüz belirsiz olduğu için, onu şimdilik yazımızın konusu yapmayacağız.
“TKP” adını kullanan parti ise, artık safını netleştirmiştir. Bu partinin gerçek TKP ile uzak yakın en küçük bir ilgisi bile yok. Bu “ilgi” meselesi ikinci mesele. Asıl mesele sözü edilen partinin TKP’nin ismini kullanarak Konfederal devrimci sürece düşman oluşu. Farklı düzlemde bu parti M. Kemal’in M. Suphi başkanlığındaki TKP’ye karşı kurduğu sahte TKP’nin devamına gittikçe benziyor. “Kemalist TKP’nin” Komintern’e katılarak oynamak istediği role yeltenişi neyse, şimdiki partinin de uluslararası komünist hareket içinde oynadığı rol birbirine benziyor. Birçok komünist partinin PKK öncülüğündeki Kürt Özgürlük Hareketi’ne olumsuz yaklaşımında bu partinin rolü var.
Demek ki, Mustafa Suphilerin kurduğu TKP geleneğinin öz partisi TKP ve legal alanda onunla organik olmasa da ideolojik bağ kurmuş TİP, Türkiye sol hareketinde temsil edilmiyor.
Bu legal alanda böyle. Acaba meydan gerçekten boş mu?
15 Ocak tarihli bir bildiri elime geçti. Altında TKP MK imzası var. Bildiri sahte TKP’nin (…) Kürt Özgürlük Hareketi’ne düşman açıklamalarına cevap veriyor.
(…) “Komünistler safınızı belirleyin” başlıklı bildiri sahte TKP’nin şu sözlerini aktarıyor:
13 Ocak tarihli açıklamada “Başımız sağ olsun. Bir kez daha PKK saldırılarında hayatını kaybedenlerin ve yaralananların olduğunu öğrenmenin acısını yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’ni düşman ve gayrı meşru görenlerin uluslararası dengelerin karanlığında kanlı bir stratejiyi hayata geçirme çabalarına seyirci kalmayacağız.”
TKP MK adına yayınlanan bildiride “devlet ağzıyla” konuşanlara şöyle cevap veriliyor:
“Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkma” söyleminin geleceği nokta “Türkiye Cumhuriyeti’ni düşman ve gayrı meşru görenlerin…” karşısında olma noktası oluyor. Kısacası bu zevat sermayenin TC’sine dost diyor ve onu meşru görüyor. Sahte komünistlik burada bitmiştir. Bu grubun sınıf savaşımı ile hiçbir ilişiklerinin kalmadığının ilamıdır. Türkiye bölgesel emperyalist bir devlettir. Kürt halkına karşı soykırım uygulamanın ötesinde, Irak ve Suriye topraklarını aynen Kıbrıs topraklarını işgal ettiği gibi işgal ederek emperyal yayılmacı amaçlar gütmektedir. (…)Kendi emperyalistlerine karşı savaşmayı ilke edinmemiş bir hareket NATO’ya da diğer emperyalist merkezlere karşı da savaşmaz. “Ulusalcılık” adı altında milliyetçiliğin varacağı nokta sosyal şovenizmdir.”
Evet. Demek ki meydan boş değil.
Görüldüğü gibi, gerçek TKP’nin reel sosyalizmin çözülüşünden sonra zayıflamasına ve fiili bir likidasyon sürecine sürüklenmesine karşılık, bu partinin üyesi olan pek çok komünist, birlikte ya da ayrı ayrı TKP’yi illegal şartlarda yaşatmaktalar. Bildiri bunu hatırlatıyor.
Bildiriden bu komünistlerin Kürt Özgürlük Hareketi’ni desteklediğini anlıyoruz. Bu desteğin önemi şuradadır:
TKP yüzyılı aşkın tarihi boyunca büyük bir deney biriktirdi. Komintern partisi olarak tarihindeki Kürt ulusal ayaklanmalarına karşı olumsuz açıklamaları günümüzün komünistleri eleştiriyor. Ben de onlar gibi düşünmekteyim. Asıl söyleyeceğim ise şu: Konfederal devrimci süreç, metropollerde, işçi sınıfının saflarında, gençliğin ve kadınların arasında genel olarak sözünü ettiğim solun, ama özellikle TKP’nin eski gücünden yoksun oluşunun acısını çekiyor.
TKP’nin tarihi deneyi bugün de günümüzün acil görevlerini çözmekte büyük bir değere sahiptir. Bu parti 70’li yıllarda işçi sınıfının yüzbinleri bulan öncü müfrezesini örgütlemişti. Sendikal mücadele bilincini politik bilince yükseltmişti. TKP’nin öncülüğünde Türk tekelci kapitalizminin kalesi MESS’e (Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası) karşı genel grevleri örgütlediği gibi, bugün önüne geleni tutuklayan Sulh Ceza Mahkemeleri’ni Devlet Güvenlik Mahkemeleri adı altında kurmaya kalkan iktidara karşı ülke çapında siyasi genel grev ilan etmiş ve DGM’lerin kurulmasını önlemişti. İlk legal ve kitlesel 1 Mayısların kutlanmasında TKP’nin öncü rolü inkar edilemez. İlerici Kadınlar Derneği bugünkü kadın devrimci sürecinde önemli rol oynamıştır. İlerici Gençler Derneği “yolumuz işçi sınıfının yoludur” demiştir. Türkiye Barış Hareketi dünya çapındaki anti-emperyalist barış hareketinin bileşeni olmuştur.
Bu yakın tarihin sınıf mücadelelerine katılan işçilerin, kadın ve gençlerin bugün yaşayan nesli ve onların çocukları ve torunları, bu mücadele tarihinin yaşayan tanıklarıdır. İşte Türk devleti bu manevi potansiyelin yeniden TKP bayrağı altında örgütlenmesini, piyasaya sürülen sahte “TKP”ler eliyle önlemekte. Bu partinin politik çizgisine bakan sözünü ettiğim potansiyel güç elbette bu partinin gerçek TKP olmadığını hemen anlıyor. Anlıyor ama, ağır bir yıkıma uğrayan gerçek TKP’den de habersiz bir şekilde, örgütsüzlüğe mahkum oluyor.
Bugün Konfederal devrimci sürece yapılacak en büyük katkı, Türkiye metropollerinde TKP’yi yeniden örgütlemektir. Bu örgütlenmeyi TKP kökenli farklı grup ve çevreler birleşerek mi, yoksa bunlardan birisinin mi başaracağını ben bilmiyorum. Ama işçi sınıfının bu partiye ihtiyacının büyüklüğünü biliyorum.
Yeniden örgütlenen ve Marksist-Leninist çizgisini yeni dünya, bölge ve Türkiye şartlarında, uluslararası komünist hareketin ve özellikle Kürt Özgürlük Hareketi’nin Öcalan öncülüğünde elde ettiği zengin ideolojik ve politik deneylerinden de yararlanarak geliştiren bir TKP, eğer bu temelde adımlar atarsa Konfederal devrimci süreçte hak ettiği yeri alacaktır.
“TKP” adını kirleterek Konfederal devrimci sürecin karşısında yer alanlara meydanı boş bırakmamak, Mustafa Suphilerin, Şefik Hüsnülerin, Reşat Fuatların, Zeki Baştımarların, İ. Bilenlerin önderliğinde yetişmiş her komünistin tarihsel görevidir.