Bugün özgür Kürt’ün soykırımcılığa, işbirlikçiliğe ve kapitalist moderniteye karşı vermiş olduğu mücadele tüm dünya insanlığı için ışık saçmaktadır
İsa Taşçı
Bundan tam yirmi üç yıl önce PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yirmi yıl kaldığı Suriye’den çıkmasına neden olan ve koordinatörlüğünü ABD, İngiltere ve İsrail gibi hegemon güçlerin yaptığı uluslararası komplo gerçekleşti. 9 Ekim 1998’de başlayan ve 15 Şubat 1999 tarihinde Abdullah Öcalan’ın Kenya’da TC’ye teslim edilmesiyle bu komplonun ilk aşaması tamamlandı ve Abdullah Öcalan hala tutulduğu İmralı tabutluk sistemine alındı.
Kuşkusuz bu düzeyde bir komployu gerçekleştiren güçlerin komployla amaçladıkları vardı. Ancak komplonun hala sürdürülüyor olması, komplo ile amaçlarına ulaşamadıklarını da ortaya koyuyor. Zira komployu yapan güçler bugün de benzer şekilde devrededir ve yine PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı etkisizleştirmek, Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek ve buna dayanarak Kürt soykırımını gerçekleştirmek için seferberler. Dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir hukukta yeri olmayan İmralı işkence ve mutlak tecrit sistemi ancak bu güçlerin bir icraatı olması nedeniyle sürdürülebilmektedir. Bu yönüyle İmralı işkence ve mutlak tecrit sistemi asla salt TC’nin bir uygulaması değildir.
Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı Bakur’da, Başûr’da, Rojava’da, Rojhılat’ta ve hatta dünyanın değişik yerlerinde yürütülen topyekün tasfiye konsepti kapasite ve hacim olarak TC’nin gücünü fazlasıyla aşan bir savaştır. Bu yönüyle Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülen savaş da salt TC’nin yürüttüğü bir savaş değildir. Kürt Özgürlük Hareketi’ni varoluşsal olarak kendi Kürdistan, bölge ve hatta dünya stratejisi açısından sakıncalı bulan hegemonik güçlerin desteği, teşviki ve yönlendirmesi temelinde yürütülmektedir bu savaş. Bu yönüyle var olan savaş sadece TC’nin değil, hegemon güçlerin ve komployla güçlendirmek istedikleri KDP’de ifadesini bulan Kürt ihanetinin de savaşıdır. Zaten yürütülen savaşa bakıldığında ABD’nin İngiltere ve İsrail ile birlikte süreci koordine ettiği, pek çok devletin destek sunduğu, TC ve KDP’nin ise pratik uygulayıcı olduğu her yönüyle görülmektedir. Tıpkı insanlık ve hukuk dışı bir uygulama olduğu halde tecrit nasıl yürütülebiliyorsa; Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülen savaştaki onca kirli ve yasaklı yöntem de o şekilde örtbas edilebilmektedir.
Yirmi dört yılın sonunda görülen ise şu oluyor: yok etmek, etkisizleştirerek sıradan bir kişi haline getirmek istedikleri Abdullah Öcalan bugün sadece Kürt halkının değil, Ortadoğu halklar önderi haline gelmiş durumdadır. Hatta giderek artan ölçüde dünya insanlığı Öcalan’ı daha fazla tanıyor, düşünceleriyle aydınlanıyor ve düşüncelerini yaşam ve mücadele felsefesi haline getiriyor. Bu yönüyle güçsüz kılmak istedikleri Abdullah Öcalan bugün dünyanın en etkili halk önderi konumuna gelmiş durumdadır.
Ömür biçtikleri ve tasfiye olacağına kesin gözüyle baktıkları Kürt Özgürlük Hareketi komplo öncesiyle kıyaslanamayacak düzeyde güçlenmiş, Kürdistan’ın en etkili ve yaygın örgütlenmiş hareketi haline gelmiştir. Bölgenin demokratikleşmesinin kilidi olmuştur. Tecrit etmek ve hamle yapamaz duruma getirmek istedikleri; kriminalize ederek terör listelerine aldıkları Kürt Özgürlük Hareketi bugün dünyada en bilinen, tanınan, büyük bir ilgiyle takip edilen, tüm ezilenlere ilham veren sistem dışı hareket haline gelmiştir.
Hakkında ölüm fermanı verdikleri, soykırıma uğratmak için seferber oldukları Kürt halkı ise Abdullah Öcalan rêberliğinde ve Kürt Özgürlük Hareketi öncülüğünde bilinçlenmede, örgütlenmede, varlık ve özgürlük sorunlarını gidermek üzere harekete geçmede, yaşamı kadın hakikatine dayalı özgürleştirmede çok büyük gelişmeler kaydetmiştir. Bugün özgür Kürt’ün soykırımcılığa, işbirlikçiliğe ve kapitalist moderniteye karşı vermiş olduğu mücadele tüm dünya insanlığı için ışık saçmaktadır.
Açık ki tüm bunlar uluslararası komplonun önemli ölçüde boşa çıkarıldığını, en azından geçen zaman zarfında komplocuların bu uğursuz hedeflerine ulaşamadığını ortaya koymaktadır. Açık olan bir diğer gerçek de tüm bunların kapitalist modernitenin hegemon güçlerine, soykırımcı-sömürgeciliği temsil eden TC’ye, Kürt ihanetinin ifadesi olan KDP’ye karşı kazanılmış olduğudur. Öncesi bir yana, elbirliği ederek tam yirmi dört yıldır sürdürdükleri bu komploda bu güçler başarısızdır.
Peki, çağımızın adeta tanrıları pozisyonundaki bu güçleri bu denli büyük bir yenilgiye uğratan kimdir? Hangi güce dayanılarak bu komplocu güçler yenilgiye uğratılmakta ve neye dayanılarak halklar lehine bunca büyük kazanımlar elde edilebilmektedir?
Hiç kuşkusuz bunun cevabı, bizzat komploya maruz kalan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın duruşu ve direnişidir.
İnsanların kendilerini yalnız ve güçsüz hissettiği bir çağda; yoldaşlarından, hareketinden, halkından ve insanlardan kopartılarak İmralı tabutluk sistemine tasfiye edilmek üzere alınmış olan bu büyük insanın tüm bunları nasıl başardığı incelenmesi, üzerinde özenle durulması gereken bir konudur. Gerçekten de maddi olarak yapayalnız bırakılmış, dolayısıyla toplumdan kopartılarak en ‘güçsüz’ bir insan konumuna getirilmiş birinin tüm bunları çağımızın toplam kötülüğüne karşı başarmış olması bir mucizedir.
O halde eşitlik, özgürlük, demokrasi, adalet isteyen biz dışarıdakilerin çok daha büyük imkanlara sahip olmamıza karşın bunları ne kadar değerlendirdiğimizi ölçmemizin vaktidir.