Geçen hafta Plan- Bütçe Komisyonunda yaptığım bir konuşma üzerine sosyal medyada lehte aleyhte çok sayıda tweet aldım. Sosyal medya da olsa fikirlerin tartışıldığı her mecra benim için bir çeşit “er meydanıdır”. O nedenle de er meydanından kaçmak olmaz. En azından, küfür edenlere olmasa da Duvar’da çıkan yazıda benzetmemin bağlamı yeterince verilmediğinden bir çeşit kafa karışıklığına uğratmış olabileceğim insanlara borcum olabilir.
Bizim sağ siyaset kulvarındaki kişilerin çoğu ya Milli Türk Talebe Birliği ya da İlim Yayma Cemiyeti gibi “Komünizmle Mücadele Derneği”nin ardılları olan kurumlarda yetişmişler ya da buralarda oluşturulmuş olan ideolojilerden büyük ölçüde beslenmiş kişilerdir. Dolayısıyla onların bildikleri ya da nefret ettikleri Mussolini İtalya’sı ya da Hitler Almanya’sı değil ama mutlaka Sovyetler Birliği ve Komünizmdir. Bu nedenle de onlara ayna tutarak yaptıklarının en çok da nefret ettikleri Sovyetler Birliğinden örnek vermek daha etkileyici sayılabilir.
Nitekim Komisyondaki konuşmam, bizim muhalefet olarak bir çeşit ayna rolü oynadığımız üzerine sözlerle başlıyor ( Konuşmamın bu kısmı Duvar’daki yazıda yer almıyor). “Bakınız, şimdi, biz muhalefetiz, yani esasında size bir tür ayna olmaya çalışıyoruz. Sizin önerdiklerinizin, yapmak istediklerinizin bir başka tarafını da düşünmeniz için çaba gösteriyoruz. Sizin gibi düşünmediğimizden, size, sizin düşündüğünüzün dışarıdan nasıl göründüğünü yansıtarak, esas itibariyle size yardımcı olmaya çalışıyoruz.” (Plan-Bütçe Komisyon Tutanağı). Bundan sonra da konuşmamın Duvar’da alıntılanan Sovyetler Birliği Komünist partisi, Bolşevik-Menşevik gibi meselelerin geçtiği cümlelerim geliyor.
Sanırım bu açıklama ile benim hangi bağlamda bu benzerliği kurduğum daha iyi anlaşılır. Özetle Komisyondaki AKP’lilere dediğim şu: “Siz, sizin nefret ettiğiniz bir yönetim biçimine evriliyorsunuz. Bu yönetim biçimi merkeziyetçi, otoriter ve “tekçi” bir devlet yapılanmasıdır. Sürekli olarak “devletin çıkarları söz konusu olduğu zaman herkes ona uymak zorundadır” diyorsunuz. Neredeyse her yetkiyi Erdoğan’a veriyor ve her konuyu devlete havale ediyorsunuz, bu yaklaşımınız sizi, sizin nefret ettiğiniz zamanla yozlaşmış Sovyetler Birliği Komünist Partisine benzetiyor.
Bütün dediğim bu.
Fakat sosyal medyada bu konuşmayı sanki SBKP’nin tarihsel gelişimi üzerine bir tartışma yapıyormuşum gibi algılayanlar oldu ve benim Bolşevizmi- Menşevizmi ve Duma’yı karıştırdığımı yazdılar. Hatta hatta bana herhangi bir Google aramasıyla bulunabilecek SBKP tarihi ile ilgili bilgileri hatırlatmak isteyen “yardımsever” dostlar bile çıktı. Ne denir? Sağ olsunlar. Ama arkadaşlar ben Komisyonda Sovyetler Birliği Tarihini tartışmıyordum ki!
Ama yine de yazdıklarınız vesilesiyle bu tarihle ilgili birkaç şey söyleyecek olursam, Bolşeviklerin o tarihlerde sosyalizm konusunda haklılıkları olsa da güçlü merkezi parti önderliğinin süreç içinde sosyalizmin bir kardeşçe yaşama tasavvuru olması ile reeli arasındaki mesafeyi belirlediğini görmemezlikten gelemeyiz. Üstelik bu açılan mesafenin 1980’lerde nerelere gelmiş olduğuna biz hep birlikte tanık olmadık mı?
Bu açıklamalarım dostlaraydı. Söz konusu yazı üzerinden, benden liberal, anti-komünist vs. vs. çıkaranlara söyleyecek sözüm yok. Onlar istedikleri gibi düşünebilirler. Önceki yazımda da dediğim gibi: Biz işimizi yapıyoruz. İşimiz de başta Kürtler olmak üzere bu toplumun bütün ezilenlerin taleplerini yükseltmek ve bu ülkenin daha özgürlükçü ve demokratik bir ülke olmasına çalışmak.