Bir kooperatif satış tezgahı bu. ‘Terra Viva Kooperatifi.’ Pankartın üstünde görüyorsunuz adını. Bir gece önce çıkarmıştık kooperatifin süt-peynir fabrikasının deposundan. Biraz önünde mango reçelleri duruyordu ve Hindistan cevizi sütü, henüz çok taze sıkılmış. MST-Topraksızlar Hareketi’nin ve küçük çiftçilerin kooperatifi bu. Kendi ürünlerini toplayıp, birlikte işliyorlar. Onların ulus ötesi şirketleri varsa bizim de kooperatif var. Ferman padişahınsa dağlar bizimdir gibi bir şey.
‘Terra Viva’ Yaşayan Toprak demek. Sadece üstteki bir karışı filan değil, hepsi yaşıyor. Üstüne zehirli tarım ilaçları yağdırılmamış yani. Tarım ilaçları, ilk başta 2’nci Dünya Savaşı’nda kullanılan sinir gazlarının seyreltilmesiyle yapılmıştı. Bir de kızıyoruz adamlara -ki ‘adamlar’ özellikle yazılmıştır.- Ziyan etmemişler işte sinir gazlarını. Bu gazlar uçaklardan atılınca hızlı ve dehşetli bir şekilde insanları öldürüyordu. Onun içine su ekleyince, oldukça ekleyince, bir şişenin dibinde bırakıp çalkalar gibi yapınca işte böcekleri öldürüyordu. Aslında insanları öldürmeye devam ediyordu ama biraz daha uzun sürede. Tarım ilaçları tarihi ile kanser tarihi birbiriyle çok çakışır nedense. Tesadüf olmalıdır. Tarım ilaçlarını üretenlerle kanser ilacını üretenlerin aynı şirketler olması da.
-Uruguay’da Tupamaros gerillaları Bayer’in merkezini bombalamışlardı. Bıraktıkları bildiride; ‘Bir Nazi işletmesi olan Bayer Vietnam’da Yankee’lerin kullandıkları gazı satıyor, bütün ölümlerin suç ortağıdır.’ yazıyordu.
– Sahiden biber gazını bize kim satıyor?
Adam kalkar bir aspirin içer… Bir festival zamanıydı kasabada. ‘Terra Viva’ bir stant açmış kendi ürünlerini satıyordu. Süt, peynir, tereyağı ve bir sürü şey vardı tezgahta. Önde kutuyu taşıyan, annemlerin deyimiyle ‘temiz yüzlü çocuk’ da bir MST çocuğu. Yani işgal toprağında doğdu. Onun okulunda okudu. İki saat teorik, iki saat pratik eğitim alıyorlardı. Kelimeler boşu boşuna ‘bankaya’ yatmıyordu. Üretmeyen kelime nedir ki zaten, fiili olmayan kelime özne olamaz ki!
-Bir gün onların evinde yemek yerken televizyon açıktı. Şu show tipi yarışmalardan biri vardı televizyonda. Yarışmacı testereyle bir tahtayı kesmeye çalışıyor beceremiyordu. Bana döndü, ‘şaka mı yapıyorlar’ diye sordu. Ciddiydi.
– Festivalde ‘Terra Viva’, akşamları tezgahı kapatıyor, hep birlikte dansa katılıyordu.
Siz belki duymuyorsunuz ama ülkede her yerden iyi kötü kurulmaya çalışılan kooperatif haberleri geliyor. -Tabii ki arkasına iktidar almış ‘kolparatif’lerden söz etmiyorum.- Bir sürü toprak sahibi, hatta büyük toprakları olanlar da ‘Nasıl kooperatif örgütleyebiliriz ki’ diye arıyorlar. Kentlerde tüketici kooperatifleri, ki yasal olmak zorunda da değil bana göre, dayanışma ağları, sağlıklı ve ucuz gıdaya ulaşabilmenin yollarını arıyor. Ekonomik kriz, işsizlik, her gün daha pahalanan hayat karşısında su akıyor, yolunu buluyor.
-Konusu ekoloji ve ekonomi olan bir çalıştayda, kooperatiflerden söz ediyordum. Bir büyükşehir belediye başkanı “Hocam iyi güzel ama biz kurduk yürümedi. Pratikte yürümüyor.” dedi. Ben de onlara her gün batan kapitalist şirketleri hatırlattım. Batan dev bankalardan, iflas eden holdinglerden, şehirler ve hatta ülkelerden bahsettim. Bir kere işlemedi diye kooperatiften vazgeçiyorlarsa neden kapitalizmden vazgeçmediklerini sordum.
– Erdoğan iktidarı gerçekten üretici bir Türkiye yaratıyor! Mesela artık hiç kimse alkol zamlarına aldırmıyor. İnsanlar, rakı, şarap, bira üretmek için birleşip üzüme giriyorlar, arpa alıyorlar. Kolektif kullandıkları damıtma aletleri imal ediyorlar. Yeni tatlar ortaya çıkarıyor, bilgiyi birbirleriyle paylaşıyor.
Hiçbir konuda bu kadar örgütlü görmedim halkımızı doğrusu…
Ve çok muhtemel ve çok şükür ki yeni zamlarla birlikte, kooperatifler, dayanışma ağları, halk şirketleri(!) ya da her şeyle, her türlü gıdamızı kendimizin yetiştireceğimiz, üreteceğimiz ve tüketeceğimiz günler yakın…
Travenian “Tanrı bana deha verdi ve geliştirmem için yoksulluk ekledi” diyordu…