Kapitalizm insanlığı kölelik dönemine taşımaya hazırlanıyor. Esnek çalışma adı altında güvencesiz çalışma koşulları tüm çalışanlara dayatılmak istenirken, Türkiye’de güvencesizlik kurumsallaşıyor
Yusuf Gürsucu
Esnek çalışma uygulamaları teknolojik gelişmelere (5G-Endüstri 4.0) bağlı olarak gitgide genişlerken emek örgütlerinde ise aynı eksende daralma yaşanıyor. Sermayenin emek üzerinden elde ettiği artı değer sömürüsünün teknolojik gelişmelerle birlikte arttığı ve sermayenin işini daha da kolaylaştığı görülüyor. Fabrikalarda posta başları ve sarı sendikalar eliyle denetime alınan ve nefes aldırılmadan çalıştırılan işçileri kontrol etmek ve daha yoğun emek sömürüsünü sağlamak adına teknolojik gelişmelere bağlı olarak esnek çalışma artık yaşamımızın bir parçası haline gelmeye başladı. Pandemiden de bu bağlamda yararlanmayı amaçlayan kapitalizm esnek, güvencesiz, sabah kalktığında nerede ve kaç saat çalışacağı belli olmayan ve çok düşük ücretlerle yeni bir kölelik sistemini hızla yaşama geçiriyor.
Kiralık işçi dönemi
Sermaye, devletler eliyle hazırlanan yeni düzenlemelerle kıdem tazminatları, emeklilik hakları, sağlık sigortaları gibi emekçinin elinde kalan bir avuç hakkı ortadan kaldıracakları son noktayı koymaya hazırlanıyorlar. Türkiye’de esnek çalışmanın önemli bir parçası olarak hayatımıza giren taşeronlaştırma İŞKUR’a ek olarak yakın zamanda kurulması beklenen özel istihdam şirketleri eliyle ‘işçi kiralama’ uygulaması derinleşerek gündemimizde yer almaya devam edecek. Çokça atıfta bulunulan işçi haklarının Avrupa’da da seneler öncesinden budandığını da bu arada belirtmek gerekiyor. Avrupa metropollerinin merkezlerinde kendisini gösteren işçi kiralama şirketleri, Avrupa’da çalışma yaşamının temelini oluşturmuş durumda. Büyük çoğunluğu iş güvencesinden yoksun bırakılmış olan işçiler, bu şirketlere başvurarak 3 gün, 1 hafta, 1 ay, 3 ay gibi zaman dilimlerinde işverenin belirlediği süre ve işçi sayısına bağlı olarak çalıştırılmaktalar. Avrupa’nın dev işçi sendikaları ise artık varlığını koruyamaz halde süreci ya izliyorlar ya da parçası olarak işlev görüyorlar.
Sendikalar sessiz
Dünyada ve Türkiye’de emek hakları tırpanlanıp yok edilirken, sendikaların oldukça kibar bir tarzda ‘mücadele’ ettikleri görülüyor. İşveren yanlısı sendikalar bile ciddi sayıda üye yitirirken, işçi haklarını öncelediğini iddia eden bazı sendikalar bile esnek çalışma uygulamasının adeta bir manivelasına dönüştürülmüş durumda. İşçi sağlığı hakkını ortadan kaldırıp parası olanın yararlanacağı bir sistemi hedefleyen uygulamanın önemli bir parçası olan ‘Tamamlayıcı Sağlık Sigortası’nın (TSS) sözleşmelerin içine alınması sendikaların ‘ince ayarlarıyla’ sisteme bağlılıklarını göstermektedir. DİSK’e bağlı Birleşik Metal Sendikası (BMS) DİSK’in çok önemli bir sendikası olarak, yaptığı sözleşmelerde TSS primlerinin işverence ödenmesinin sağlanmasını bir başarı olarak işçiye sunması dikkat çekicidir.
Prekarya kavramı
Sınıf öznesi ve fikrinden giderek uzaklaşıldığı bir dönemi yaşıyoruz. İşçi sınıfı kendi içinde parçalara ayrılarak operatör, ofis çalışanı, hizmet çalışanı, beyaz yakalı, taşeron ve yabancı işçi gibi birçok terimlerle adlandırılıp bölünürken aynı zamanda etnik kökene ve inançlara göre de ayrıştırılmalara maruz kalıyoruz. Bu bölünme içinde güvencesiz bir çalışma hayatı dayatılırken, ortaya atılan prekarya kavramı ile farklı bir sınıf türünün ortaya çıktığı iddia edilerek, yeni ideolojik bir altyapı hazırlanıyor. Bu ideolojik altyapının en büyük iddiası ise işçi sınıfının devrimci özünü giderek yitirmeye başladığı ve önümüzdeki süreçte ancak prekaryanın dünyayı değiştireceğine vurgu yapılıyor. Bu tanımlama, kapitalizmin tüm emekçileri kölelik koşullarına yeniden geri döndürme hedefleri ile temelde çakışıyor. Prekarya kavramı esnek ve güvencesiz koşullarda çalışanları tarif etmek için kullanılırken, yeni ve tehlikeli bir ‘sınıf’ olarak değerlendiriliyor.
Güvencesizleştirme
Prekarya kavramı kapitalist emperyalist sistemin halkları bölüp parçalayarak hakimiyetini sağlama sürecinden ayrı düşünülemez. Kapitalizm; bölünüp parçalanmış, güvencesiz olarak çalışan işçilerin üretimden gelen gücünü kullanmalarını ve birlikte hareket etme yeteneğini olanaksız hale getirmenin hedeflendiği bu süreci süsleyerek sunuyor. İşçilerin büyük bir sefalet ve çaresizlik içinde mücadele ederek 1886’da kazandığı 8 saatlik işgünü hakkı ortadan kaldırılmak isteniyor. Emeğinden gayrı satacak hiçbir şeyi olmayan olarak nitelenen proletaryanın günümüzde sınıfsal özünü yitirdiğini söylemek doğru bir tutum olamaz. Güvencesiz çalışma kapitalizmin doğasında var olan bir durumdur. Prekerleşme yani güvencesizleştirme sadece işçi sınıfı üzerinde değil, tüm toplumsal tabakalar üzerinde de uygulanmaktadır. Türkiye’de Kürt halkına güvencesiz bir yaşamla kölelik düzeni dayatılırken, kadınlar da bu uygulamadan nasibini almaktadır. Bir diğer güvencesizliğin dayatıldığı kesim ise Suriyeli göçmenlerdir.
‘Sıfır saat istihdam’
İngiltere’de “işverenin bireye herhangi bir işi garanti etmediği ve bireyin sunulan herhangi bir işi kabul etmek zorunda olmadığı” istihdam olarak nitelenen ‘sıfır saat istihdam’ kavramıyla işsizlik rakamları düşük tutulurken aynı zamanda işçi ve işverenin aynı haklara sahip olduğu iddiası yapılmaktadır. İngiltere İşçi Partisi’nin, “Yoksullar için sıfır saat sözleşme – zenginler için sıfır vergi” olarak nitelediği bu uygulama işçi için bir özgürlük gibi sunulurken, dünyada esnek ve güvencesiz çalışmanın geldiği boyutu gösteriyor. İngiltere’de sendikaların durumu ise işverenin çalışma programını önceden bildirmesi gerektiği noktasına taşınmış durumda. İşverenler istihdamı yapacakları üretim sürecinde ihtiyaç duydukları işçi sayına göre bir çalışma biçimi olan esnek çalışmayı çalışanlara dayatarak kârlarını maksimize etmeyi amaçlamaktadır. Avrupa’da bu uygulamalar ülkelere göre değişiklik gösterirken, işveren odaklı uygulamaların seviyesi üzerinden bir değerleme yapılarak sendikaların başarısı gibi sonuçlar ortaya sunulmaktadır. Avrupa’daki sendikaların durumuyla Türkiye’deki sendikalar arasında öz itibarıyla hiçbir fark yok. Esnek çalışmayı kabul edip çalışma programının önceden belirlenmesini bir başarı olarak sunmak maalesef bütün ülkelerde de karşılık bulmuş durumda.
Esnekliğe 200 milyon!
Sabancı Holding esnek çalışmayı kurumsal boyuta taşımaya hazırlanan ilk şirket. Holdingin uzaktan çalışanlara verileceğini belirttiği 200 milyon destek internet, yemek, bilgisayar ile çalışma masası, sandalyesi ve benzerleri kapsıyor. Sabancı Holding CEO’su Cenk Alper, dünya ekonomisinde yaşanan dönüşümün, iş yapış şekillerini de baştan aşağı değiştirdiğini ve teknolojik gelişmelerin her geçen gün hızlandığı günlerde, artık iş kollarını, iş gücünü ve iş alanlarını, eski dünyanın kurallarına göre organize etmenin imkansız olduğunu vurgulayarak, “Bu açıdan böylesine kapsamlı bir planla yola çıkarak ülkemizde bir işaret fişeği yakmak istiyoruz” dedi. Sabancı Holding İnsan Kaynakları ve Sürdürülebilirlik Grup Başkanı Hakan Timur, “Uzaktan çalışma başta olmak üzere, çalışma hayatında yapılacak bazı değişikliklerin şirketlere finansal olarak avantaj yarattığı bir gerçek” diye belirtirken açıklanan desteğin bir zorunluluk ile çalışanları esnek çalışma sürecine hazırladıkları anlaşılabiliyor.
Ödünç işçi
Esnek ve güvencesiz çalışmaya kamu çalışanlarının da eklenme hazırlığı ortaya çıktı. Nisan ayı başında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda Bakan Z. Zümrüt Selçuk başkanlığında ‘Kamu Personeli Danışma Kurulu’ (KPDK) toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda kamuda esnek çalışmaya geçileceği ve bu bağlamda düzenlemeye gidileceği şu ifadelerle açıkça ortaya kondu: “Dönüşümlü iş paylaşımı, dağıtılmış işgücü modeli, ödünç iş ilişkisi (bir işverenin kendisine iş sözleşmesi ile bağlı olan işçisinin iş görme edimini, onun da rızasını almak koşuluyla belli ve geçici bir süre için bir başka işverenin emrine vermesi), yıllık iş süreleri modeli gibi uygulamalar devreye girecek.” AKP iktidarının uzun yıllardır çalışanlar için açlık, daha az gelir, yoksulluk ve işsizlik demek olan esnek çalışma uygulamasını hayata geçirme çabasında olduğu bilinen bir gerçek. Sermaye çevrelerine böyle bir uygulama için önünü açmış olan AKP iktidarı, koronavirüs salgınını da değerlendirerek özel sektörde bu uygulamayı yerleştirilmesini desteklerken, esnek ve güvencesiz çalışmayı kamuya da uygulamak üzere hazırlıklara başlaması bir sürpriz değil.
Uzaktan çalışma
Kamuda çalışan 3.5 milyon kişiye yapılan düzenleme ile güvencesiz yaşam dayatılmaya çalışılacağı ve bu sürecin baskıcı yöntemlerle hayata geçirilmek isteneceği ise şimdiden belli. ‘Esnek çalışma’ kapsamında ‘Uzaktan Çalışma Yönetmeliği’ Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmişti. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nca hazırlanan yönetmelikle uzaktan çalışmanın usul ve esasları belirlendi. Bu uygulama ile iş hukukuna yeni bir biçim eklenirken, yönetmelik sadece işverenlerin çıkarlarına hizmet edecek. Uzaktan çalışma yönetmeliği ile iş araçlarının maliyetlerinin karşılanması yönetmelikte yer alırken, işverenin tek yanlı çalışma koşullarını dayatma olanağı sağlandı. Bu çalışma koşullarında çalışanın herhangi bir hakkı olmadığı gibi, sendika vd. haklardan da mahrum bırakılıyor.
Endüstri 4.0
Kapitalizmin son dönem en önemli gündem maddelerinin başında, ‘Dördüncü Sanayi Devrimi’ yani ‘Endüstri 4.0’ yer alıyor. 2011 yılında yapılan Hannover Fuarı’nda ilk kez gündeme gelen ‘devrim’, özellikle Alman hükümeti tarafından desteklendi. Ayrıca teknolojinin önde gelen ülkeleri ABD ve Japonya da ‘devrimi’ destekleyerek sanayilerini uygun hale getirmeye başladı. Endüstri 4.0 olarak da adlandırılan ‘devrim’, nesnelerin (IoT) ve hizmetlerin interneti ile siber fiziksel sistemlerden oluşan bir yapı olarak tarif ediliyor. Endüstri 4.0 aşamaları içerisinde en kilit kavram olan IoT yani nesneler (üretilen metalar), fiziki ve sanal ortamları birbirine bağlayıp bilgi paylaşımıyla akıllı bir ağ oluşmasını sağlamak, karşılıklı etkileşim esasında gerçek zamanlı analiz edilebilme ve bu durumu sermaye adına değerli kılınır hale getirilmesi. Endüstri 4.0’ı sermaye için çekici kılan en önemli kazanımının ise üretimde esnekliğin arttırılması ve maliyetin azaltılması olarak özetleniyor. Bu noktadan hareketle, kapitalizm kendisine yeni bir yol çizerken koronavirüs pandemisini bu süreçte bir kaldıraç olarak değerlendirmek istediğini görüyoruz.