Kapital’in esas başlığının ‘Ekonomi Politiğin Eleştirisi’ olduğun sıklıkla unutulduğundan, Marx çoğu zaman toplumların ekonomik örgütlenmesinin analitik bir düşüncesine indirgenmiştir. Neticesinde de Marx, daimi düşmanlarının ortasında, sosyal bilimlerin akademik koridorlarından bir yazar olarak konumlandırılır. Bu biçimde akademikleştirilmesi esas kendinden sonra gelenlerden, Lenin’den ya da Mao’dan, Marx’ı ayırmayı ve böylelikle “totaliter” melun akıbetlerinden de onun bertaraf edilmesini sağlamıştır. Fakat Marx’ın yaşamı, eylemi ve yazıları aksini gösterir. Onun güçten düşmeyerek izlediği amaç proleterlerin enternasyonal örgütlenmesinin doğuşu ve yayılmasıydı. Lenin ile Troçki, Mao ile Şu en Lay ve Castro ile Che Guevera gibi, Marx da komünizm fikrinin belirdiği, kendi döneminin koşulları içinde bu amaca ulaşmaya yönelik çabaların yönlendiricisi ve militanı Engels ile beraberdi.
Burada Manifesto’dan, bana göre bizi Marx’a bağlayan temel yönelimi barındıran iki kısım alıntılamak istiyorum. İlki:
Öteki işçi partileri karşısında komünistler özel bir parti değildir. Komünistlerin, tüm proletaryanın çıkarlarından ayrı bir çıkarları yoktur. Proletarya hareketini biçimlemek üzere özel ilkeler koymazlar. Komünistlerin öteki proletarya partilerinden tek ayrıldıkları nokta, bir yandan proleterlerin çeşitli ulusal mücadeleleri içinde, tüm proletaryanın ulusallıktan bağımsız ortak çıkarlarını öne getirerek geçerli kılmaları, öbür yandan da burjuvazi ile proletarya arasında yürüyen mücadelede her zaman hareketin bütününün çıkarlarını temsil ediyor olmalarıdır.
İkincisi: Tek kelimeyle komünistler, mevcut toplumsal ve siyasal durumlara karşı her yerde ve her çeşit devrimci hareketi destekliyorlar. Tüm bu hareketler içinde, hangi gelişkinlik aşamasında olursa olsun mülkiyet sorununu hareketin temel sorunu olarak öne çıkarıyorlar.
Özetle, militan, egemen öznelliğin egemen düzene gerçek bir muhalefet gibi göründüğü bütün hareketlere katılır. Fakat buralarda her yolla üç ilkeyi gözetir ve öne çıkarmaya çalışır:
1. Enternasyonalizm, ki hareketin yerini ulusalcılığa, örneğin “Cumhuriyetimiz”in fetişleştirilmesi gibi güncel bir biçim de dahil olmak üzere “Fransa” ve çıkarlarına bırakmasını dışlar. Irkçılık, İslamofobi veya çağdaş gericiliğin diğer unsurları gibi sömürgecilik izlerini canlandıran hiçbir şeye de en az o raddede müsamaha gösterilemez.
2. Taktiksel bir gerekliliğin bütünün stratejisine, “genel hareket”e bağlılığı, ki kapitalist ve burjuva düzenin önce zayıflatılmasını ve nihayetinde yıkımını amaçlar. Amaçlarının egemen düzen dahilinde güç mevzileri kazanmaktan başka bir şey olmadığı aşikâr olan kuvvetlerin her tür sabit desteğinden, özellikle de seçim ya da sendika desteğinden imtina edilir. İçinde her tür ihanetin kendini gösterdiği kategori, yani “sol” kategorisi asla kullanılmaz.
3. Burjuva mülkiyeti sorunu ve yıkılmasının mutlak gerekliliği. Marx bu ilkenin, mülkiyet az ya da çok gelişmiş hangi biçimde olursa olsun, ağır basması gerektiğine işaret eder. Bugün, bu biçim kelimenin tam karşılığıyla aşırıcıdır: Dünyada, yüz kişinin serveti diğer iki milyar kişininkinin toplamına eşittir. Macron hükümeti bizi bu tür bir normla hizaya getirmek istiyor. İşte burada militan zaruriyet ortaya çıkıyor: Bugün sadece (üniversiteden, demiryollarına, hastanelere kadar) yapılmakta ve gelişmekte olan özelleştirmeleri değil hem sağın hem de solun 1993’den beri yaptığı tüm özelleştirmeleri de her harekette tümden reddetmek ve kamusal mülkten temelli her şeye kolektif olarak sahip çıkmanın yeni biçimlerini önermek. Bunların da başında eğitim, sağlık, ailevi olanın haricinde ulaşım, iletişim (posta, telefon ve internet), enerji, içme suyu geliyor.
Bugün eşi görülmemiş bir iktidara sahip kapitalist yol ile yeniden inşa edilecek komünist yol arasındaki mücadele çerçevesinde Marx bize, sadece düşüncemizin çerçevesinin ne olması gerektiğine değil, bunun ötesinde eylemlerimizin genel yönüne de işaret ediyor.
* Bu metin Slavoj Žižek, Etienne Balibar ve Alain Badiou’nun “Bugün Marx’a başvurmak ne anlama geliyor?” sorusuna yanıt olarak yazdıkları yazının devamında Badiou’nun kaleme aldığı üçüncü bölümün çevirisidir.
Fransızca orijinalinden İsmail Kılınç tarafından çevrilen bu yazı Sendika.Org’dan alınmıştır.