Okul arkadaşı vali olan biri zor zamanlar yaşamaktadır. Bu duruma çare olarak vali arkadaşını ziyaret edip, çare bulmaya karar verir. Bin bir zorlukla yanına ulaşır. Görüşüp hâl hatır sorup sohbetin sonunda sözünü sorununa getirir. Vali, “kolaydır, takma kafana hele bir çıkıp merkez çarşımızı turlayalım”, der.
Vali, arkadaşının koluna girer; çarşıda samimi sohbetleriyle birkaç kez tur atarlar. Kuyumcusu, orta hallisi, yoksulu, esnafı olmak üzere çarşıdaki herkes onları seyreder. Öyle ya, kentin valisi birinin kolunda tur atıyor. Demek ki, mühim biri olmalı diye düşünürler.
Bir yerde soluklanıp yemek yerler. “Yolcuya yol gerek”, diyerek vali arkadaşına bana bir çare bulacak mısın, diye sorar. Vali cevaplar:
-Buldum ya!
-Nasıl?
– Nasılı var mı? Seni koluma taktım. Esnafı, zengini, yoksulu… seni benimle gördü, bundan büyük iş mi olur? Git istediğin işi yap…
Artık gerisini tahmin etmek zor değil.
İktidarın başıyla kimi, atanmış bakanıyla, emniyet müdürü ile vali, asker, polisiyle mafya, uyuşturucu, hırsız, çete, fuhuş, taciz, tecavüz, katil, dolandırıcı ile önce fotosu (tur atmaya gerek yok; teknoloji gelişti) piyasaya sürülür, birkaç tur dönerler, sonra milyon dolarlar aklanır. Tabii ‘varlık barışı’ sorgulanmaz yasası da hazır. Suç gelirlerine ihtiyaç arttıkça foto turlarının sayısı da gelirlerinin çeşitliliği de artar. Çünkü binlerce kilometrekareyi bombalayacak bütçe gerek; bir de şatafatın itibarından tasarruf olmaz ya. Suçluların geliriyle savaş için ‘varlık barışı’ yapılıyor da neden masa devrilip barışın aktörü Abdullah Öcalan’la barış yapılmıyor?
Bu sorgulanmadığı için bir rejim inşa edildi. Buna göre suç gelirlerinin sahipleri piyasada çok kalsa olmaz; birinin piyasaya fotosu sürülecekse önceki geri çekilmelidir. Böylece devlet uyuşturucu ve mafya ile mücadele ediyor görseli de birkaç tur dönmeli.
Bu ulus devlet denen, savaştan, insanlıktan, cinsiyetçilikten, militarizmden, ölümden-öldürtmekten beslenen duygusuz talancı yapı değilmiş gibi yazıp çizenler, şatafat itibarından tasarruf etmeyenlere hakaret ve iftira edip; onların devlet düşmanı suçundan yargılanmasını isterler.
İşin polisi, MİT’i, savcısı, hakimi de hazır; milyon dolar sahiplerinin dosyalarını yargıda aklayacak rejimin mekanizması da hazır. Bir de bu işlerini en iyi yapan adanmış kabine üyelerinin başıyla birlikte cilalanıp parlatılması lazım. Bunun için de kalemşörler ve gitmedikleri, görmedikleri diyarları çubuklarıyla savaşı da cilalayanlar lazım.
Suç gelirleri sahiplerinin kodlarını, şifrelerini kimden yana çözeceklerini de en iyi bu kalemşörler ve çubukçular bilir. Eh bunun da bir karşılığı vardır. Saray ve uçakta olmak gibi. Bir foto da onlar için döner. Sizce MİT’in kalesi açılırken, MİT elemanlarının fotosu yanlışlıkla mı servis edilir.
Parayı elinde tutan hegemonlar bu fırsatı kaçırır mı? Çöküyor çökmekte olana kendi gelmez, kayyımını gönderir. Hegemonlardan icazet alıp, iktidar olur; bin bir hile ile seçimi kazananların ekonomi bakanı yoksulu daha da yoksullaştırma müjdelerini yağdırır, Merkez Bankası Başkanı da sıktığımız kadar vatandaşı sıktık; gerektikçe daha da sıkarız söylemleriyle arkalarında olduklarının güveniyle söylediklerinde daha fazla cilalanırlar.
İşin özü Saray’la savaş, militarizm, şatafat, tarikat, cemaat, mafya kol kola girmiş; müşterileştirdikleri yurttaşın arasında tur atıyorlar; bütçe yetmiyor. Yurttaşı tarikat, cemaat şirketlerine müşteri olarak hem de eğitim protokolleriyle yazdırmaktan daha büyük bir utanç var mı?
Biz TJA olarak daha önce de söyledik, bugün de söylüyorum: Sarıldığınız iki temel yalanınıza asla inanmayacağız! Birincisi Türkiye’nin ikinci bir istiklal savaşı ile karşı karşıya olduğu yalanı; ikincisi merkezileşmiş ve sınırsız yetkiler kazandırılmış bir rejim kurulmadığı taktirde ülkenin bölüneceği yalanıdır. Biz kadınlar, ‘savaşa hayır’ demeye devam edeceğiz!
Buna karşı direniş kol kola girmeden olmaz; zindanlardaki kol kola direniş gibi. Bedenlerini açlığa yatırmak da dahil…