Suskunluğu, karşı koymamayı, vurdumduymazlığı mazur göstermenin yoludur “kol kırılır yen içinde” demek. Aile içinde olsun, toplum içinde ya da ülke çapında olsun hepimiz aynı havadayız.
Kadın, eşi tarafınran aldatılır, şiddet görür, horlanır ama dışarıya yansıtmaz. “Kol kırılır yen içinde kalır!” Erkek eşinden azar işitir, evde kötü muamele görür ama karizma çizilmesin diye kimseye yansıtmaz, yutar, sineye çeker. “Kol kırılır, yen içinde kalır,” Toplumun her kesiminde bu böyledir.
Siyasi partilerimizde parti içinde söylediğiniz her sözü, yaptığınız her eleştiriyi dışarı yansıtamazsınız. “Parti Disiplini” adına yakanıza yapışılır, disiplin kurulları çalıştırılır. Parti büyüklerini, kurullarını parti dışında tartışamazsınız. “Kol kırılır yen içinde kalır.”
Ülke siyasetinde de aynı durum söz konusudur. Meclis’te, divanda, dergahta, sokakta söylediklerinizi, göze batırdığınız olumsuzlukları, yolsuzlukları, her türlü ahlak dışı davranışı ülke dışında söyleyemezsiniz. Kimse size yasak koyduğu için değil, dışa karşı ülkeyi güllük gülistanlık göstermek adına. “Kol kırılır yen içinde kalır”. Dışarıyı kandırdığınızı sanırsınız, kanan sizsiniz, üstelik gülünç de olursunuz.
Trump’ın huzurunda ayak ayak üstüne atmış senatörlerin yanında elinde dosya ile ayakta duran Dışişleri Bakanımızla birlikte sigaya çekirilcesine görülen büyüklerimizin hali de öyle. Orada neler konuşulduğunu tam olarak bilmemekle beraber dışarıya sızanlardan öğrendiklerimizi de yazamayız. Kırılan kol yen içinde kalıyor ama biz göremiyoruz, yenin dirseğe kadar sökülmüş arka kısmından dünya alem görüyor.
Neler neler konuşuluyor, mal varlıklarının araştırılmasından, dondurma, el koyma tehditleri mi dersiniz, ortağı veya üyesi olduğumuz uluslararası kurumlardaki üyeliklerimizin, çıkarlarımızın ortaya sürülmesi mi dersiniz, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni hatırlatmalar mı dersiniz, aklınıza ne gelirse her tür tehditten söz edilmekte. Bunların hiçbiri doğru olmayabilir, umarız doğru da değildir; ancak elin ağzı torba değil ki büzesin, “ağzı olan konşuyor”.
Peki bunu önlemenin yolu yok mu? Olmaz olur mu var elbette. Yolu “şeffaflık”. İçerde olsun dışarda olsun her şeyi halkın gözü önünde yaparsanız sorun kalmaz, ne şaibe olur, ne dedikodu. Ama nerdee… Zarar ettiği ve vazgeçildiği hem Sağlık Bakanı’nca açıklanan hem de sayın Endoğan’ın dolaylı kabul ettiği Şehir Hastaneleri’nin durumu araştırılırken Sayıştay denetçilerine sözleşmeleri verilmiyor. Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapan bağımsız bir kurumdur. Yargının bir parçasıdır. Ona, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne istediklerini vermemek gibi bir lüksünüz yoktur ve suçtur. Peki yüce Meclis ne yapıyor? Suskun, “kol kırılır yen içinde kalır”. Bu suskunluğu en azından muhalefetin bozması gerekirken şurda burda birkaç cılız ses ötesinde onlardan da ses seda çıkmıyor. Çıkan sesleri de duyuracak medya yok. Her ne kadar her kafadan bir sese çıkıyor, herkes doğru yanlış aklına eseni yazıp çiziyorsa da dikkatli gözlerin doğrularla yanlışları ayırarak haberdar olduğu sosyal medya da olmasa büsbütün kör karanlıkta kalacağız.
Kırılan kolları yen içinde tuta tuta kangren olup kesilmesini önleyemeyeceğiz korkarım.
Trump’ın zehir zemberek mektubu üzerine Washington’a gitmemesi yönünde gerek muhalefetten, gerek kendi partisinden ve ortağı MHP’den gelen tüm telkinlere rağmen Trump ve senatörlerin karşısına çıkan sayın yönetenlerimizin bu seferi bir zafer gibi gösteriliyor yandaşlarınca. Ne alındı, ne kazanıldı, zafer neydi? Bilmiyoruz, bilen varsa söylesin.
Bilinen, Türkiye’nin tonla para vererek Rusya’dan aldığı S-400’leri hangara çekip ABD’nin belli aralıklarla teftiş yetkisi vermezse ya da bir senatörün teklifiyle traktörle üzerinden geçip ezmezse ekonomisinin dardan çıkamayacağı.
Suriye’ye gelirsek, Türkiye zaten içinde bulunduğu bataktan kıpırdamama durumuna sokulmuş bulunmakta. Tek kurtuluşu, ülke gerçekleriyle hiç ilgisi olmayan devşirme paralı askerleri bir yana bırakıp başta PYD oymak üzere bölgesel aktörlerle ilişkiye geçip Suriye’yi Suriyelilere bırakmak.