PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik komploya tepki gösteren DEM Partili Gülistan Kılıç Koçyiğit, komployu başa çıkarma ve barışı sağlamanın koşullarının olduğunu belirterek, Meclis’e ‘Görev al’ çağrısında bulundu
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis’te PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim 1998’de başlatılan uluslararası komploya tepki gösterdi.
Konuşmasına Türkiye’de siyasal, sosyal, ekonomik, hukuksal ve toplumsal pek çok sorunun yaşandığını ifade ederek başlayan Koçyiğit, bu durumların Türkiye’yi çöküşe götürdüğünü kaydetti. Koçyiğit, bu durumların ve çöküşün bir arka planının da olduğunu belirterek, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik komploya işaret etti. 9 Ekim 1998’e dikkat çeken Koçyiğit, “Bu tarih önemli bir tarih. Neden önemli bir tarih? Çünkü o zaman uluslararası güçlerin, aslında, Kürtlerin ‘komuta’ olarak tarif ettikleri bir meseleyle Sayın Öcalan’ı Türkiye’ye iade ettikleri tarih ki bu konuda biliyorsunuz en son İtalyan Başbakanı’nın bir demeci çıktı” dedi.
‘Herkesin cevap vermesi gerekiyor’
Koçyiğit, dönemin İtalya Başbakanı’nın, “Amerika bize ‘Öcalan’ı Türkiye’ye verin” itirafını anımsatarak, “Peki, Amerika ve uluslararası güçler aslında bunu yaparken gerçekten Türkiye’nin ve Türkiye halklarının faydasına bir iş mi yaptılar, yoksa Türkiye’yi çok daha uzun bir süre aslında bu savaş ve şiddet çemberinde tutmak açısından mı bunu yaptılar, bunu bugün herkesin bir kez daha yüksek sesle sorması ve bu soruya cevap araması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Tabii ki bu komplonun kendisinin Kürt sorununda çözümsüzlüğü, savaşı, şiddeti aslında körüklediğini ifade etmemiz gerekiyor” diye kaydetti.
‘Çözümü mümkün’
Bu durumun sadece Kürtleri etkilemediğini ve Türkiye’yi de olumsuz anlamda etkilediğini belirten Koçyiğit, “Çok uzun yıllardır yüz yıllık bir Kürt sorunu var, bunun kırk yılından fazlası çatışmalı geçmiş bir sorun ve bu sorun Türkiye’nin çözmediği için, üzerine cesaretle gitmediği için de her zaman için aslında yumuşak karnı olmaya devam etmiştir. Peki, uluslararası güçler bu yumuşak karın üzerinden ne yapmışlar? Her defasında aslında uluslararası güçler de Türkiye’yi kendi hegemonyalarına almak ve kendi politikalarına entegre etmek açısından Kürt sorununu istismar etmişlerdir ve bu konuda da çok çeşitli deneyimler ve yaşanmışlıklar olduğunu da çok iyi biliyoruz. Oysa ki demokratik yollarla bu sorun gerçekten çözülebilirdi; uluslararası güçlerin dâhil olmadığı bir çözüm bu ülkede, bu ülke halklarıyla, bu ülkenin Meclisiyle gerçekleştirilebilirdi ama bunun yerine uluslararası güçlerin de katkısıyla büyük askerî operasyonlarda, güvenlikçi politikalarda ısrar edildi” diye konuştu.
‘Zamanı geldi’
Koçyiğit, “Kürt-Türk ilişkisini demokratik haklar zemininde yeniden inşa etmenin zamanının geldiğini düşünüyoruz” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu ilişkiyi, tarihsel Kürt-Türk ittifakını büyütmenin, derinleştirmenin zamanının geldiğini düşünüyoruz. Çokça ve sıkça Malazgirt göndermeleri yapılır, 1071’e atıflar yapılır; evet, 1071 Kürt halkının ve Türk halkının ittifakıyla kazanılan bir tarihsel süreçti ve bugün Anadolu’yu yurt tutan Türklerin buraya gelişinin ilk başlangıcıydı. O günkü o ittifakın, yine, aslında, Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin düşman işgalinden kurtulması meselesindeki ittifakın iyi anlaşılması ve bütün bu tarihsel ittifak zeminlerinin, bütün bu tarihsel referansların iyi irdelenmesi gerektiğini ve buralardan bir akıl, bir sonuç çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Ne adına? Barış adına. Ne adına? Demokrasi adına, özgürlük adına, eşitlik adına ve demokratik cumhuriyet adına bütün bunların gözden geçirilmesi ve buralara iyi bakılması gerektiğini ifade etmemiz gerekiyor.
‘Yangından kaçınmanın yolu müzakere’
Kürt halkının temel demokratik haklarından vazgeçirilme planından bir sonuç alınılamayacağı çok açık ve net. Bu politikalar denendi, çokça denendi ama günün sonunda geldiğimiz yerde işe yaramadıkları açık ve net. Türkiye’nin çok önemli bir deneyimi var; 2013-2015 deneyimi bu ülkede yaşandı, bu ülke topraklarında yaşandı ve bize önemli bir referans olmaya hâlâ devam ediyor. Bu referansa dönüp bakmak ve gerçekten bu ülkedeki başta Kürt sorunu olmak üzere bütün diğer sorunları da müzakereyle, diyalogla, çözümle çözmek gibi, tartışarak çözmek gibi bir önceliğimiz olmak zorunda. Bu, tarihsel bir zorunluluk. Neden tarihsel bir zorunluluk? Bakın, dün burada bir kapalı oturum yapıldı, her ne kadar biz o kapalı oturumda gerçek anlamda çok bir şey öğrenememiş olsak da şunu ifade etmemiz gerekiyor: Evet, bir bölgede büyük bir yangın var; gerçekten bu yangının Türkiye’ye direkt ve dolaylı etkileri illaki olacaktır ve bu yangından kurtulmanın yolunun da aslında diyalog ve müzakere kanallarını açmaktan geçtiğini çok iyi biliyoruz.
‘Meclis sorumluluk almalı’
Komplonun bugün boşa çıkarılmasının, Türkiye halkları tarafından boşa çıkarılmasının zamanı gelmiştir ve Meclis’in bu konuda sorumluluk alması gerekiyor. Daha fazla kana, şiddete, gözyaşına bu Meclis göz yumamaz. Bu Meclis tarihsel rolünü oynamalıdır. Artık tecridin karşısında susan, tecridin karşısında sessiz kalan, tecride göz yuman, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğe göz yuman bu Meclis gözlerini açmalıdır ve bu sorunun üzerine gitmelidir; elini taşın altına koymalıdır. Kürt ve Türk ittifakı için Meclis’ten başlayarak bir adım atılmalıdır ve bu yangın, bu ateş artık söndürülmelidir diyoruz.
‘Bu ateşi hep birlikte söndürelim’
Bu anlamıyla, iktidarıyla muhalefetiyle bütün parti gruplarına, grubu bulunmayan bütün milletvekillerine yeniden 9 Ekim’de çağrı yapmak istiyoruz: Gelin, bu ateşi hep beraber söndürelim. Gelin, barış aklını hâkim kılalım. Gelin, çözümü, diyaloğu temel bir yöntem olarak esas alalım. Kürt sorununu çözelim ki Türkiye demokratikleşsin, Türkiye demokratikleşsin ki bölge de istikrarın, barışın adası olsun ve gerçekten biz en azından içeride bunu sağlayabiliriz. Bunun koşulları olduğunu düşünüyoruz.”
ANKARA