HDP’li Koçyiğit, AKP’nin Türkiye’yi nasıl dizayn etmek istediğini, Kürt sorunundaki pozisyonundan görmek gerektiğini belirterek, PKK lideri Öcalan üzerindeki tecride ‘hayır’ denilmesi gerektiğini vurguladı
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komployla Türkiye’ye getirilmesinin üzerinden 21 yıl geçti. İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan Öcalan, 27 Temmuz 2011 tarihine kadar belli aralıklarla avukatlarıyla görüş sağlasa da bu tarihten sonra uzun bir süre ne ailesi ne de avukatlarıyla görüştürüldü. 8 yıl aradan sonra, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in öncülük ettiği ve ardından tüm cezaevlerine yayılan açlık grevleri sonucunda tecrit kısmen kaldırıldı.
Bu tarihten sonra Öcalan’la 5 görüşme gerçekleşti, ancak, 7 Ağustos 2019’dan bu yana Öcalan’ın avukatlarının yaptığı başvurulara yanıt verilmedi. Öcalan’a uygulanan tecridin Türkiye başta olmak üzere Ortadoğu’ya yansımalarını Mezopotamya Ajansı’ndan Arjin Dilek Öncel ve Fahrettin Kılıç’a değerlendiren Halkların Demokratik Partisi (HDP) Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, AKP-MHP hükümetinin savaşa karar verip Kürt sorununda, çözüm ve müzakereden, rotayı savaşa kırmasının başlangıç noktasını “PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit” ile açıkladı.
‘AKP hükümet gerçekliğini ortaya koyuyor’
5 Nisan 2015 yılında Öcalan’a uygulanan mutlak bir tecrit sürecinde, kendisiyle belirli aralıklarla kısmi görüşmeler yapıldığını, bu görüşmelerin her seferinde yapılan bir direnişin arkasından geldiğini hatırlatan Koçyiğit, “Gerçek anlamda bu tecrit kırılabilmiş değil. Bir şekilde sesinin topluma ulaşması engelleniyor. Bu tecridin sadece Sayın Öcalan’a yönelik olduğunu düşünmemek gerekiyor. Bu aslında bugün AKP-MHP hükümetinin Kürt sorununda nerde durduğunu göstermesi açısından önemli. Bu tecrit politikası, aslında savaştan nemalanmak isteyen, savaş politikalarını kendisi için ana eksen olarak belirleyen bir hükümetin dışa yansımış bir hali. Tecrit, demokratikleşmeden uzaklaşan hak ve özgürlükleri her gün gasp eden temel hak ve özgürlüklere karşı savaş açan bir AKP hükümet gerçekliğini ortaya koyuyor” diye belirtti.
‘Tecrit sadece Öcalan’a uygulanmıyor’
AKP-MHP hükümetinin “eşit yurttaşlık” konusunda hiçbir şekilde adım atmayacağını, bunu Öcalan’a tecrit uygulayarak göstermek istediğini vurgulayan Koçyiğit, “Bu bağlamda tecridi sadece Sayın Öcalan’a uygulanan görüş yasağı olarak görmemek lazım. Bugün ki AKP’nin Türkiye’yi nasıl dizayn etmek istediğini, Kürt sorunundaki pozisyonunu belirleyen temel bir hat olarak görmemiz gerekiyor. Bunu Kürdistan’ın diğer parçalarından ayrı düşünemeyiz. AKP’nin dış politikasından, Suriye siyasetinden, özellikle Kuzey ve doğu Suriye’ye müdahalesinden, Afrin operasyonundan, Kürtlerin uluslararası arenadaki statü taleplerinden, özellikle Suriye’deki Rojava devriminden sonraki olası statü kazanılması taleplerinden bağımsız göremeyiz” dedi.
Tecridin turnusol kağıdı olduğunu ifade eden Koçyiğit, “Bununla ilintili olarak Kürt sorununda savaşı dayatan bir zihniyetin, çözümsüzlüğü dayatan bir zihniyetin, Türkiye’nin tamamında özgürlükleri kısıtladığını, basın özgürlüğünü engellediğini, temel hakları engellediğini, örgütlenme hakkını engellediğini, despotik bir yönetimi, bir faşizmi tahakküm etmek istediğini ifade etmemiz gerekiyor. Bu anlamıyla bu tecrit bir turnusol kağıdıdır. Sistemin özünü anlamamız açısından çok temel bir göstergedir” diye belirtti.
‘Hukuku askıya almış bir devlet ile karşı karşıyayız’
Türkiye’de mevcut ikame edilmek istenen sistemin faşizm olduğunu, kendi hukukunu askıya almış bir devletle karşı karşıya olduklarını dile getiren Koçyiğit, “Türkiye, kendi Anayasasını askıya almıştır. Temel hak ve özgürlükleri hiçe saymaktadır. Abdullah Öcalan üzerindeki tecritle Türkiye’deki tüm demokrat kesimlere bir tecrit uygulanmak istenmektedir. Bu anlamda, bunun hepimize Türkiye’de yaşayan her yurttaşa savaş olarak, mermi, tank, yoksulluk olarak, iç göç olarak, dış göç olarak, gözyaşı ve acı olarak döndüğünü görmemiz gerekiyor. Bu ülkede yoksulluk varsa, bunun temelinde savaş politikaları vardır, savaş politikalarının temelinde de Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit vardır” diye konuştu.
‘Ülke barışa ulaştırılmak istenmiyor’
Öcalan’ın “Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır” sözlerini hatırlatan Koçyiğit, şöyle devam etti: “Kürt sorununu gerçekten iyi niyetli bir çaba gösterilir ortam sağlanırsa bir hafta gibi kısa bir sürede çözebileceğini ifade ediyor. Böyle bir ifadeye karşı mutlak bir tecrit varsa ne düşünmemiz gerekiyor, demek ki ülke barışa ulaştırılmak istenmiyor. Demek ki ülke demokrasiye temel hak ve özgürlükleriyle buluşturulmak istenmiyor. Savaşta birilerinin çıkarı var, şiddette birilerinin çıkarı var. Kürtlerin statüsüzlüğünde birilerinin çıkarı var, Kürtlerin temsil haklarının yok edilmesinde birilerinin çıkarı var, diye görmemiz gerekiyor.”
‘Tecridin arkasında uluslararası güçler de var’
Tecridin arkasında sadece AKP-MHP iktidarının değil, uluslararası güçlerin de yer aldığını sözlerine ekleyen Koçyiğit, şunları söyledi: “Bu topyekün Türkiye’yi demokratik bir ülke olmaktan uzaklaştırmak, bütün bu güçlerin ortak kararıdır. Bugün sadece AKP ve MHP Kürtlerin statüsüne karşı değildir. Aynı zamanda İran ve Irak’ta karşıdır. Suriye yönetimi de karşıdır. Aynı zamanda uluslararası güçler de karşıdır. Onun için burada büyük bir konsensüs olduğunu, bu tecridin aslında topyekün halklara yönelik bir tecrit olduğunu görmemiz gerekiyor.”
‘Tecrit politikasına karşı olmalıyız’
Öcalan’a uygulanan tecride karşı çıkmanın, temel hak ve özgürlüklere sahip çıkmak, devrimi, demokrasiyi, barışı sahiplenmek anlamına geldiğini vurgulayan Koçyiğit, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu ülkede yoksulluğa, kadın katliamlarına, işsizliğe, doğa katliamına karşı, dil, kültür, emek için mücadele etmek istiyorsak, ilk söyleyeceğimiz şey bu tecridin kalkmasıdır. Tecrit politikasına ‘hayır’ dememiz gerekiyor. Bu hepimizin hem insani, hem vicdani, hem politik olarak, ahlaki bir duruşudur diye düşünüyorum. Bunu söylemediğimiz yerde, diğer söyleyeceğimiz her şeyin çok da geçersiz kalacağını, ikincil olacağını ifade etmemiz gerekiyor. Çünkü bu ülkede bir tek insanın hakkı ihlal ediliyorsa o ülkede herkesin hakkının ihlal edileceğinin göstergesidir. O zaman en büyük ihlalden başlamak gerekiyor, Sayın Öcalan’ın tecridine karşı çıkmak gerekiyor.”