Bu coğrafyadaki ezilen kadınların özgürlüğü yanı başlarındaki Rojavalı kadınların özgürlüğü ile düğümlüdür. O nedenle devrimin ışığını bu topraklara yansıtmak ancak ve ancak devrimin çağrısına yanıt olmaktan geçerdi
İsyan Avaşin
Kobane’de IŞİD barbarlığının burçlarına zafer bayrağı dikileli on yıl oldu. On yıl önce Kürt halkı tecavüzcü, katil IŞİD çetelerine karşı destansı bir direnişe imza attı. Bu destansı direniş Türkiye ve Kürdistan halklarından devrimcilerin, enternasyonal savaşçıların, kadınların omuzlarında yükseldi. Bugün durduğumuz noktadan Rojava Devrimi’nin dinamiklerini anlamak, devrimin niteliklerini kavramak için Kobane İnşa Kampanyası’nı ve Suruç’ta devlet destekli katil IŞİD çeteleri eliyle katledilen 33 Düş Yolcusu’nun devrimci mirasını özel olarak incelemeliyiz. Rojava Kadın Devrimi’nin çağrısını, devrimin zaferi için yüzünü Rojava topraklarına dönen devrimciler ne denli kavradıysa devrim topraklarını yeniden inşa etmek için yüzünü Kobane’ye dönen 33 Düş Yolcusu da işte o denli kavramıştır. “Beraber Savunduk, Beraber İnşa Edeceğiz” diyerek yola çıkan genç kadınlar kuşkusuz ki devrimi anlamış ve çağrısına yanıt olmak istemiştir.
Rojava Devrimi’ni bir kadın devrimi yapan nedir?
Rojava Devrimi’nin kadın devrimi niteliğini değerlendirirken devrimin komuta gücüne, toplumsal yeniden inşa süreçlerine, kime karşı kimlerin omuzlarında yükseldiğine bakmak yeterli olacaktır. Bu anlamda tecavüzcü IŞİD çetelerine kısaca değinelim. Emperyalistlerin bölgedeki hakimiyetini yeniden tesis etme amaçlı kurulan IŞİD en büyük savaşını kadınlara karşı yürütmüştür. İşgal ettiği alanlarda erkekleri direkt katlederken kadınları ve kız çocuklarını “ganimet” olarak görmüş ve köle gibi pazarlarda satmış, kadınlara tecavüz etmeyi kılıfına uydurmak için önceden yasaklanmış olan muta nikahını tabiri caizse hortlatmış, kadınlara burka giymeyi, evden çıkmamayı zorunlu hale getirmiş, kadın sünneti uygulaması ile kadınları fiziksel olarak sakatlamıştır. Öyle ki IŞİD tarafından kaçırılıp köle pazarlarında satılan Türkmen, Şii ve Ezidi kadınların bir kısmının nerede olduğu bilinmemektedir. Kadın cinsinin köleleştirilme tarihinde sömürgeci savaşların cinsel politikasının özü hep aynı kalmıştır. Bu anlamda IŞİD’in cinsel politikasının özü de kadınların bir bütün olarak yaşamdan silinmesidir. Öyle ki IŞİD çeteleri kadınlar tarafından öldürülürse cennete giremeyeceğine inanmış, savaş anında önce kadınları vurmak istemiştir. Rojava halklarının savaştığı düşman gerçekliği budur. Bu düşman gerçekliği Rojavalı kadınların belki de kaydetmeleri yıllar sürecek gelişim düzeyini çok kısa sürede kat etmelerine yol açmıştır. Kadınların ezilen bir halkının yarısını oluşturmasının yanı sıra bir de kadın olmaktan dolayı hedef alınmaları muazzam bir cins bilinci açığa çıkarmıştır.
“Hiçbir mücadele kendi komuta gücünü açığa çıkarmadan başarıya ulaşamaz” derler. İşte Rojava Devrimi’nin ‘kadın devrimi’ niteliği de ilk olarak burada yatmaktadır. IŞİD’e karşı savaşım dönem bakımından kadınların özgürlüğü için savaşımdan ayrışmaz bir noktadadır. Bu nedenledir ki genç kadınların büyük katılımı ile kadınlar tarihte bir ilke imza atarak kendi savunma gücünü oluşturmuş ve böylece özgürlüğün biricik yolunu bulmuşlardır. Dönem bakımından ayrı savunma gücünü kuran kadınlar, toplam savunma gücünün %40’ını oluşturarak yalnızca savaşın lojistiğinde değil ön cephesinde de yerlerini almışlardır. Savaşın erkeklerin görevi olarak görüldüğü anlayışa itiraz edilmiş, bu itiraz kadınların pratiğiyle de ortaya koyulmuştur. IŞİD barbarlığına karşı kadınların cins bilinciyle savaşın öncü gücü olması Kobane savunması sırasında Arin Mirkan şahsında zirveleşmiştir. Nesneleştirilmek istenen kadın yerine özneleşen kadın profili bütün dünyaya sesini duyurmuştur. Bu gerçek tüm yerleşik öğretilmişlikleri de alt üst etmiştir. Erkek egemen tarz ve yaklaşımların hakim olduğu Batı Kürdistan’da silahları ve rahtlarıyla çarşıda dolaşmak kadınları askeri ve toplumsal alanın öznesi yapmıştır. Rojava Devrimi, kadın devrimi niteliğini sadece kadınların ordulaşması noktasında değil toplumsal yaşamdaki cins eşitlikçi başkaca değişimlerle de kazanmıştır. Bu değişime kurulan kadın akademileri, kadın asayişi, kadın öz savunma gücü, kadın evi, kadın adalet divanı, kadın meclisleri, kadın akademileri, kadın dernekleri ile bir dizi kurumsal güçle toplumsal yaşamın yeniden inşa edilmesi örnek gösterilebilir. Kadın özgürlük mücadelesini ileriye taşıyan bir kazanım olarak Rojava Kadın Devrimi denilebilir ki artık ezilen bütün kadınların devrimidir. İşte bu noktada Kobane İnşa Kampanyası kadın devriminin önemini anlamak ve devrimin inşa çalışmalarına dahil olmak açısından oldukça önemlidir. Zira gerek Türkiye’de gerek başkaca coğrafyalarda kadın hareketinin bileşenlerinin Rojava Kadın Devrimi’ni ne kadar kavradıkları ancak IŞİD’in saldırılarına karşı ortaya koydukları mücadele pratiği gösterebilir. Bu anlamda IŞİD’in kadınlara yönelik saldırılarını yanıtsız bırakmak kadın özgürlük mücadelesini geriletmek olurdu. Dolayısıyla kadın kurtuluş mücadelesine omuz veren her kadın eylemli bir şekilde IŞİD’in saldırılarına yanıt olmalıydı. İşte Suruç şehidi Hatice Ezgi Sadet’in “Bizim özgürlüğümüzün yolu, Rojava Kadın Devrimi’nden geçiyor” diyerek Suruç’a yola çıkmasının altındaki ideolojik maya burada yatmaktadır.
33 Düş Yolcusu’nun kadınlara yönelik saldırılara eylemli yanıtı
Arin Mirkan’ın şehadetinden sonra yayınlanan bir bildiride, Arin’in yoldaşları “Direnen Kürt kadınının son sözü söylenmemiştir” diyerek Arin’in eyleminin bir çağrı olduğunu vurguluyor. Bu çağrı 33 Düş Yolcusu tarafından iyi kavranmış, Rojava Devrimi’nin kazanılmasında can veren yoldaşları gibi devrimi inşa etme isteğiyle Kobane’ye doğru yola çıkılmıştır. Kadın Devrimi programını temel alan devrimci sosyalistler olarak kadınların kurtuluşunun o anda yanı başındaki Rojava topraklarından yükseldiğini görmekle kalmamış bunun parçası olmak istemişlerdir. Kobane İnşa Kampanyası; hem IŞİD’e karşı hem de sömürgeci Türk devletinin imha ve inkar saldırılarına, IŞİD’i ayan beyan beslemesine karşı bütün toplumsal mücadele bileşenlerinin yüzünü Rojava’ya dönmesini istemenin bir sonucudur. 33 Düş Yolcusu olup Suruç’a yola düşen kadınlar, boğulmak istenen kadın devrimine sadece Barış İçin Kadın Girişimi pratiğiyle yanıt olmaya çalışan Türkiye kadın hareketine, IŞİD’in kadın cinsine yönelik saldırılarının çapına ve derinliğine bakılarak yanıtın sadece bu olamayacağını pratikleriyle sorgulatmıştır. Genel geçer bir enternasyonal dayanışmadan ziyade IŞİD’i besleyen, kendi içinde barındıran kadın düşmanı sömürgeci Türk devletine karşı yürütülen kadın özgürlük mücadelesinin bir göreviydi Rojava Kadın Devrimi’ne sahip çıkmak, çünkü Ortadoğu’ya bir vaha gibi doğan devrim, Türkiye ve Bakur’daki kadınların özgürlüğü için de hayati idi. Bu coğrafyadaki ezilen kadınların özgürlüğü yanı başlarındaki Rojavalı kadınların özgürlüğü ile düğümlüdür. O nedenle devrimin ışığını bu topraklara yansıtmak ancak ve ancak devrimin çağrısına yanıt olmaktan geçerdi.
Bu anlamda kadın özgürlük mücadelesinde önündeki görevi iyi kavrayan kadın devriminin neferleri Kobane İnşa Kampanyası ile kadın cinsinin kurtuluşu açısından da özel bir adım atmıştır. Öyle ki 33 Düş Yolcusu’nun Suruç’ta devlet desteğiyle IŞİD tarafından katledilmesi ezilen kadınların birbirine uzanan ellerini kırma çabasından başka bir şey değildir.
Rojava Kadın Devrimi’nin çağrısı da 33 Düş Yolcusu’nun bedenleriyle gösterdiği yön de bugün güncelliğini korumaktadır. Kadınların özgürlüğünün yolu devrimden geçmektedir. Devrim yanı başımızda bütün saldırılara karşın boy vermeye devam etmektedir. Bugünün görevi 33 Düş Yolcusu’nun devrimci mirasını iyi kavramak, Rojava Kadın Devrimi’ne yönelik her türden saldırıya karşı anlamlı bir pratik geliştirmek ve kadın özgürlük mücadelesinin Ortadoğu’da yükselen bayrağını yere düşürmemektir.