İktidar 25 Eylül sabahı HDP’ye yönelik bir gözaltı operasyonu başlattı. Operasyon gerekçesi 2014 Ekim’inde DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırısını protesto etmek için HDP’nin yaptığı çağrı!
6-8 Ekim 2014 tarihi öncesi Türkiye’nin birçok yerinden insanlar grup grup gelip sınırda çadır nöbetinde bulunuyor; sivil bir eylemlilikle Kobanê’yle, Rojava’yla dayanışma gösteriyorlardı. Çadır eylemliliği sürecinde insanlar, Suruç, Bilecik, Akçakale hattında DAİŞ gruplarının polisin, jandarmanın ve istihbaratın denetimi altında sınırı geçip Kobanê’ye yaptıkları saldırıya tanık oluyorlardı. Devlet geçişleri gizlemeye pek de gerek görmüyordu. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden de Erdoğan’ın kendisine, DAİŞ üyelerinin Suriye’ye geçişlerine “göz yumduğunu” söylediğini açıkladı.
Kobanê’ye çete ve silah geçişlerinin yanı sıra çetelere günlük sıcak yemek ve kebap servisi de yapılıyordu. Bu durum ilerici-demokrat insanlarda ve Kürt halkında peyder pey tepkilerin pekişmesine yol açtı.
DAİŞ’in Türkiye’nin göz yummasıyla Kobanê merkezine doğru ilerlemesi ve Kobanê’yi üç yönden kuşatmaya alarak Kobanê’nin içine uzanması, Tayyip Erdoğan’ın “Kobanê düştü düşecek” sözleri ve niyeti bir toplumsal patlamaya yol açtı. Bu tablo karşısında HDP’nin çağrısı ahlaki, vicdani, politik açıdan son derece doğru ve yerinde bir çağrıydı. HDP ne yapacaktı? DAİŞ’in Şengal’de yaptığı katliamın, soykırımın bir benzerini Kobanê’de de yapmasına seyirci mi kalsaydı! Durum oraya doğru gidiyordu. Bugün HDP’ye ‘katliama, soykırıma niye engel oldun’ diye hesap sorulmak isteniyor! Kürt halkından bunun hesabını sorma peşine düşmüşler. Kobanê’yle dayanışma gösteren insanlıktan katliama engel olunmasının hesabı sorulmak isteniyor; ‘kadınların, çocukların esir alınmasına, tecavüze maruz kalmalarına niye engel olundu’nun davası güdülmek isteniyor! Halkın DAİŞ’in katliam girişimine karşı mücadelesine, tepkilerine iktidar büyük bir saldırganlıkla cevap verdi. Güvenlik güçlerinin ateşiyle sivil halktan onlarca insan öldürüldü. Ölenlerin tamamına yakını HDP üyeleri ve sempatizanları iken katliamı HDP’nin üstüne atıyorlar! Bu konuda güvenlik güçlerine yönelik tek bir soruşturma açılmamıştır; ölümlerin araştırılması yönünde Meclis’te verilen tüm önergeler AKP-MHP iktidarı tarafından ret edilmiştir. Ret ettiler, çünkü hakikatin ortaya çıkmasını istemiyorlar. Ret ettiler çünkü gerçeklerin ortaya çıkmasından korkuyorlar. Karartıcı, muğlak bir ortam işlerine geliyor. Muğlak bir zemin HDP’ye, demokratik Kürt siyasetine yönelik saldırıda kendilerine kolaylık sağlıyor.
2014’ten bu yana Türkiye’nin, bölgenin hatta küresel alanın politik ve pratik pozisyonları bir nevi DAİŞ hattı ve Kobanê hattı eksenin de sürdü. Bu iki hattın mücadelesi hem bölgesel hem de küresel alan üzerinde son derece sarsıcı etkilere yol açtı. DAİŞ hattında; bölgeye, Kürt halkına ve insanlığa karşı katliamın, talanın, soykırımın, tecavüzün, işgallerin gerçekleştirildiği hattır. Bu hattı donatma, tahkim etme, bu hatta konumlanma temelinde bölgesel ve küresel alandan birçok güç devreye girdi; birleşik bir buluşma gerçekleşti. Buluşanlar katliam, yıkım, yüz binlerin göçü, ve etnik temizlik uygulamalarına imza atılar, DAİŞ hattı Kobanê hattının Rojava hattının o efsanevi direnişi, o büyük insanlık duruşu karşısında başarısız kalınca ittifakları bozuldu. Konseptlerinin ağır bir darbe alması ve yenilgi yaşamaları kendileri açısından ürkütücü bir durum; bunun paniği içindedirler.
AKP iktidarı başından beri kendisini Kobanê’ye ve Kobanê hattına karşı konumlandırdı, karşı konumlanmanın merkezinde yer aldı, öncülüğünü yaptı. Akıl dışı, vicdan dışı siyaseti çökünce de şiddet, daha fazla şiddet diyerek HDP’ye saldırıyor ama o da çare olmayacaktır!
Geçenlerde Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Bağımsız Araştırma Komisyonu hazırladığı raporu açıkladı. Raporda, Türkiye ve Türkiye’ye bağlı grupların başta Efrîn ve Serêkaniyê olmak üzere Rojava’da İdlip’te savaş suçu, insanlığa karşı suç işlediklerini belirtti.
BM Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Serêgio Pinheiro, Türkiye ve Türkiye’ye bağlı güçlerin ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı bölgeleri hedeflediklerini şu cümlelerle belirtti: “Efrîn, Rasulayn (Serêkaniyê) ve çevresinde Türkiye destekli Suriye Ulusal Ordusu (SMO) eliyle rehin alma, zalimce muamele, talan, yağma ve mülklere el konulması, yerinden edilme yaygın bir biçimde devam ediyor. Buradaki tüm topluluklar ve kültürler saldırı altında. UNESCO miras alanları buldozerlerle yağmalandı.”
Bir açıklama da BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nden geldi. Komiserlik Türkiye denetimindeki bölgelerde durumun alarm verici olduğunu belirterek, bu bölgelerde cinayet, insan kaçırma, insanların yerinden edilmesi, toprak, mal ve mülke el koyma, mülkten zorla çıkarma gibi uygulamaların belgelendiğini kaydetti.
Raporlar kimin yargılanması gerektiğini, kimin insanlığa karşı suç işlemeye devam ettiğini ve savaş suçu işlediğini ortaya koyuyor. İnsanlık nazarında kimlerin mahkum olduğu da ortaya çıkmıştır. İnsanlık nazarındaki mahkumiyet uluslararası hukukta cevabını bulması ve bu temelde bir yargılamanın gelişmesiyle uluslararası hukuk evrensel hukuk insanlık vicdanına, küresel vicdana cevap olmuş olacaktır.
İktidar el çabukluğuyla kendi yerine HDP’yi koyuyor. HDP’ye yönelik yaptığı operasyonun bir yargılamaya dönüşmesi durumunda bu AKP iktidarının yargılamasına dönüşecektir İç ve dış kamuoyunun hafızası ve dikkati AKP -MHP iktidarının içeride ve bölgede; Suriye’de, Rojava’da ve daha başka alanlarda yaptıklarından dolayı kendisine daha fazla çevrilecektir ve yaptıklarının hesabının sorulması talepleri devasa bir düzeye varıp somuta dönüşebilir. Süreç dinamiktir karanlığa karşı aydınlığın akışı hızlanacaktır.