Bugün zindanlar sınırlarla birbirinden koparılmak istenen kadın, Kürt ve Kurdistanî Mezopotamya’nın özgürlük direnişçileriyle tıka basa doldurulmuş bulunuyor. Sınırlarla parçalamak da hegemonlara yetmemiş olmalı ki, her birimizi kriminalize, illegalize ve terörize etmek istiyorlar. Dahası iştahla uyguladıkları zulmü, dünyanın gözü önünde söyledikleri yalanlarla ve iflas etmiş devlet hukukuyla örtbas ediyorlar.
Kumpası bile kılıfına uydurma gereği duymadan bir Kobanê iddianamesi hazırlatılmış. Böylece TJA, DTK, HDP üyelerini ve demokrat barışsever herkesi ısmarlama bir iddianame ile yargılamaya çalışıyorlar. Tek tek yargılananların adlarını saymaya sayfalar yetmez. Sadece birkaç kişinin adını saymak da direnişin evrenselliğini zayıflatır, yargılayanlara benzetir.
On yıllardır direnişlerine herkesi hayran bırakan Sincan zindanındakiler tüm zindanlardaki kadınlarla kalben birlikteler. Eğer on yıllardır direnen kadınlar olmasaydı, Kobanê diye bir direniş olur muydu? Dahası eğer Kobanê DAİŞ’in eline geçseydi, bugün 6-8 Ekim olayları diye böylesi bir kumpas dava olur muydu? Bu soruya “hayır” demek için hukukçu olmaya bile gerek yoktur! Anlaşılan AKP-MHP istihbarat devleti, DAİŞ’in yerine yargılamadan idam sehpaları kurmuş. Oysa DAİŞ bile Kürtlere saldırmayla hata yaptığını itiraf etmiştir.
Kadın soykırımcı doğa talanının adı devlet olunca, buna karşı çıkanlar “saygıda kusur suçu” işlemiş oluyorlar. Kadını yürürken bile kafese kapatan (trafikte ölüm nedeni olarak hesaplanmaya değer görülmüyor) Taliban’ı kırmızı halıda karşılayanlar saygıda kusur ederlerse (katil, soykırımcı) devletlerine saygısızlık etmiş olurlar. Katil, kadın soykırımcı Taliban’ı bir an önce tanıma yarışındalar. DAİŞ, Taliban’ı beğenmiyor ve ona saldırıyor. Gerisini tahmin etmek zor değil. DAİŞ’e vahşi demeyi vahşete hakaret sayıyorum.
İşin özüne dönersek, Dünya Kobanê Günü’nü 10 bin sayfalık iddianameye nasıl sığdırabildiklerini anlamak mümkün değil. Oysa yaşananın 10 bin sayfaya asla sığmayacak bir Jin Jiyan Azadî devrimi olduğu ve bunu da kadınların başardığı bir gerçek. Dahası bu gerçek bugün böyle biliniyor ve yarın da böyle bilinecek.
Yaşananları daha iyi anlayabilmek için size bir direniş öyküsü anlatacağım: DAİŞ’in ele geçirdiği ve 30 ayrı erkeğe satılan kadın, her satıldığında kaçıp kurtulmanın tüm mücadele yollarını dener. Her denemesinin sonunda (ceza olsun diye) ayaklarının altı yakılır ve başka erkeğe satılır. Ama o kurtulmayı yine başarır. En sonunda birlikte direndiği kadınlara ulaşınca da hemen psikolojik destek ve tedavi görmeye başlar. Ancak o şöyle der: Benim ilacım DAİŞ’e karşı mücadele etmektir…
Evet bu direniş, soykırıma varan cinsiyetçi, ırkçı, dinci, militarist alçaklığa karşı kadınların tarihi direnişidir. Bugün Kobanê davası DAİŞ’in kırmızı halıda karşılanmasına engel olan kadınlardan öç alma iddianamesidir. Ne tweettir ne de çağrı meselesidir.
Oysa dünyadaki tüm halkların temsil edildiği Birleşmiş Milletler’de selamlanan Kobanê direnişini yargılamak neredeyse tüm dünyayı karşınıza almak demektir. Bu muhteşem direnişi, halklara ve kadınlara umut olan bu mücadeleyi, -eğer yapabilirlerse- birazcık da olsa itibar suikastine uğratmak için “göle maya çalıp, ya tutarsa” diye didiniyorlar.
Kadınlar, “belki her şeyi yapamadık ama DAİŞ’in kadın soykırımcı fetvalarıyla başkentini bile ilan ettiği devletini kırmızı halılarla karşılama hayalini kuranların önüne geçebildik” diyorlar. Bugün bu kumpas davasından medet umanlar, DAİŞ’in yolunda ilerlemek isteyenlerdir.
Bu yüzyılda daha fazla katilin, soykırımcının kırmızı halılarda karşılanmaması için insan olan, vicdanı olan herkesi bu Kobanê kumpas davasına karşı çıkmaya davet edin. Kendiniz ve yarınlarınız için yapın bunu. Dayanışma yaşatır!..