HDP eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası başladı. Mahkeme heyeti avukatların erteleme taleplerini reddederken, duruşmaya ara verildi
DAİŞ’in Kobanê’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gelişen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçi hakkında açılan davanın karar duruşması başladı. Söz konusu 108 kişi, ”devletin bütünlüğünü bozma” başta olmak üzere pek çok iddiayla yargılanıyor. Davanın iddianamesi, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 7 Ocak 2021’de kabul edildi. Davada yargılananlar hakkında 29 ayrı iddiayla 38’er kez ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ cezası isteniyor.
Kamuoyunda ‘Kobanê Kumpas Davası’ davası olarak bilen davanın duruşması, Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki duruşma salonunda görülüyor.
Yoğun güvenlik önemleri
Duruşma öncesi askerlerin aldığı önlemler dikkat çekti. Cezaevi yerleşkesinin bulunduğu güzergaha 4 farklı arama noktası kuruldu. İzleyici olarak duruşmayı takip etmek isteyenlerin araçlarının, yerleşkenin bulunduğu alana geçişlerine izin verilmedi. Sadece avukat ve gazetecilerin araçlarına izin verildi. İzleyiciler, kampüse yakın bir noktadaki park alanında araçlardan indirildikten sonra ringlerle duruşma salonunun bulunduğu bölgeye götürüldü.
Karar çıkması beklenen duruşmanın görüldüğü salona izleyiciler alınmadı. İzleyiciler, kampüs içerisinde bulunan iki farklı duruşma salonuna yönlendirildi. Yüzlerce kişi duruşmayı SEGBİS aracılığıyla takip etmek zorunda kaldı.
Jandarma ve polislerden hatıra fotoğrafı
Duruşma öncesi dikkat çeken diğer bir husus ise, salonda bulunan jandarma ve çevik kuvvet polislerinin toplu ‘hatıra fotoğrafı’ çekmesi oldu.
Yoğun katılım
Katılımın yoğun olduğu duruşmaya, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi ve Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır ve çok sayıda CHP milletvekilinin de arasında bulunduğu CHP heyeti, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eş genel başkanları Çiğdem Kılıçgün Uçar ve Keskin Bayındır, ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, EMEP Milletvekili Sevda Karaca, SOL Parti adına İlknur Başer, DEM Parti milletvekilleri, çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu temsilcisinin yanı sıra çeşitli ülkelerin büyükelçilik temsilcileri takip etti. 200’ü avukatın yanı sıra 10’u aşkın baro başkanı da duruşmaya katıldı.
Savunmalar başladı
Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Gültan Kışanak dahil tutuklular duruşmaya katılmadı.
Avukat Sevda Çelik Özbingöl’ün savunmasıyla duruşma başladı. Avukat Çelik Özbingöl, “Yargılamanın en başından beri ceza yargılaması ilke ve mevzuatını yok sayan, savunma hakkı ve adil yargılanma hakkı, silahların eşitliği, ve çelişmeli yargılanma ilkeleri de dahil olmak tüm ceza yargılaması ilkeleri açıkça ihlal edilmiş ve devamla edilmektedir. Müvekkiller ve müdafileri olarak aşamalardaki tüm itirazlarımız, taleplerimiz ve izahatlarımıza rağmen kül halinde açıkça istikrarlı redci bir tutumla mahkemenizce tüm aşamalarda ret edildi. Mahkemeniz tabelalarında 6-8 Ekim Kobane Davası olarak, kamuoyunda da Kobane Kumpas Davası olarak bilindiği haliyle yapılan yargılamada tüm yasal öncelikler ve kurallar açıkça mahkeme eliyle ihlal edildi” ifadelerini kullandı.
Kadın tutsaklardan mesaj
Özbingöl, daha sonra kadın tutsakların mahkemede okunmasını istediği mesajı okudu.
Duruşmaya katılmayan tutsak kadın siyasetçilerden Sebahat Tuncel, Ayla Akat Ata, Zeynep Ölbeci, Zeynep Karaman, Aynur Aşan, Ayşe Yağcı, Meryem Adıbelli ve Pervin Oduncu, duruşmaya katılmama gerekçelerine dair avukatları aracılığı ile mesaj gönderdi.
Tutsak siyasetçi Sebahat Tuncel tarafından kaleme alınan mesajda şunlar belirtildi:
“Demokratik hukuk düzeninde yeri olmayan ve özel bir hukuk uygulanan İmralı F Tipi cezaevinde Sayın Abdullah Öcalan ve arkadaşlarının tüm anayasal ve yasal hakları gasp edilmiştir. Mutlak tecrit ve izolasyon politikası sistematik bir uygulama haline gelmiştir. Bu uygulamanın hem hukuki hem de ahlak tanımı işkencedir, Bu işkence sistemine karşı bugüne kadar Kürt halkı ve Kürt halkının dostlarının, hukukçuların itirazları görmezden gelinmiştir. İmralı cezaevindeki bu işkence sistemi sadece hak ve özgürlüklerin gaspı anlamına gelmemekte, aynı zamanda Kürt sorunun çözümsüz bırakılmasına, çatışma zemininde tutulmasına, Türkiye’de demokrasi ve barışın eşit ve özgür yurttaşlık temelinde bir arada yaşamı engellemektedir. İmralı’da Sayın Öcalan şahsında uygulanan tecrit aynı zamanda barışın, toplumsal barış ve demokrasinin tecrit edilmesidir. Kürt sorununun çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesi, demokratik hukuk düzeninin sağlanmasının yolu İmralı Ada Cezaevindeki mutlak tecrit ve izolasyona son verilmesidir. Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması için bugün mahkemenizde görülecek olan duruşmaya katılmayacağım.”
Mahkemeden erteleme talep edildi
Daha sonra söz alan Avukat Özgür Faik Erol, hala dosyaya yeni evrakların girmeye devam ettiğini belirterek, bu evrakların incelenmesi için karar duruşma tarihinin ertelenmesini talep etti. Erol, “Bugün karar duruşması yerine tutuk incelemesinde bulunulmasını talep ediyoruz. Bu dosyaya gelen evraklardan başlayarak, bu davanın seyrini ifade etmek istiyorum. Gelmiş olduğumuz aşamada müvekkillerimizi hukuksal ve yargısal güvence olup olmadığını ortaya çıkarma sorumluluğumuz var” dedi.
Erol, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu yargılamada özellikle mütalaayı hazırlayan iddia makamının tanık ifadeleri dışında bir belge yok. Bu şartlarda müvekkillerimizin hukuksal bir güvence altında olduğunu düşünebilir miyiz? Şundan dolayı düşünemeyiz; çünkü bu dava ve buna bağlı olarak siyasi linç kampanyası uzun zamandır örülmüştü. Bunu daha da evvele götürebiliriz ama bu dosyadaki somut bir delille başlatabiliriz. Ankara TEM şubenin gizli belgesi var.
Bu şartlar altında başlayan ve yürütülen mahkemede ne yapalım İçişleri Bakanı diliyle mi konuşalım? İddianamenin verildiği tarihin sembolik bir tarihi vardı MHP’nin kongre tarihiydi. 15 günde iddianame hazırlandı. Bizim bu tarama işlerini tamamlamamız aylarımızı aldı. Bizim 3 ayda yapamadığımız işi siz bir haftada hallettiniz. Bir haftada tutukluluk incelemesi yapılmıştır. Bu kadar titiz ve hassas olunca bazen böyle hatalar olabiliyor! Özellikle kapatma davasında Yargıtay Başsavcılığının yürüttüğü prosedürle bu mahkemenin yürüttüğü dosya ile büyük bir benzerlik var.
37’ye yakın maktulün ölümünden sorumlu tutulan siyasetçiler burada yargılandılar. Biz size bu kişilerin ölümünden sorumlu kişilerle ilgili videolar, bilgiler sunduk. IŞİD’liler Adana’da adam öldüre öldüre gezmişler. Biz müvekkillerimizin ölümünden sorumlu tutuldukları kişilerin araştırmasını yaptık, size sunduk, izlettik. Siz ne yaptığınız; bu kadar şeyin üstüne ara kararda kabul etmediğinizi söylediniz. Bunlar IŞİD’li bunlar yargılanmış, cinayetten suçlanmış dediniz. Gösterdik size anlattık. Bütün bunlar bir silsile halinde bir kampanyanın son derece bilinçli sürecin ürünüydü. Bu dava örneğinde olduğu gibi kolluk, iddia makamı, mahkeme heyeti, kamu kurumları bir blok olarak ortak bir cephe oluşturup bunun karşısında kendini savunmaya çalışan bir grup Kürt siyasetçi, bunun sonucunda mahkemeden adalet bekleyecek öyle mi?”
Mahkeme heyeti talepleri reddetti
Mahkeme heyeti, avukatların dava dosyasına giren yeni belgelerin incelenmesi, tutukluluk incelemesi ve karar duruşma tarihinin ertelenmesi yönünde yaptığı talepleri reddetti.
‘Son sözüm, tarihin beleğindedir’
Avukatların ardından söz alan Alp Altınörs ise “Türkiye siyasetinin nasıl şekilleneceğini bu davada verilecek karar belirleyecek” diyerek sözlerine başladı. Altınörs “Bugün bir hüküm açıklanacak değil mi? diye mahkeme heyetine sordu. Heyet başkanı ise “daha önce bu karar açıklandı” yanıtını verdi.
Alp Altınörs şöyle devam etti:
“1- Bu bir Twit davasıdır.
2- Suçlanan twitin 7/8 Ekim olaylarının sebebi olmadığına dair iki AİHM kararı var.
3- Her birimizin sanık olmamızın sebebi HDP’nin yasal faaliyetidir.
4- Sokağa çağrı yapmak Anayasa’ya göre demokratik haktır. 5- Bu dava HDP’yi kapatma davası için açılmış bir yargı tacizidir. AİHM kararları bunu tescillemiştir.
Son sözüm: Sözdür, söylenmiştir, tarihin önündedir. Çağrıdır, yapılmıştır, toplumun belleğindedir. Sözümüzden dönmeyiz. Sözümüz özgürlük ve sosyalizm içindir. Çağrımız halkların dayanışması içindir. Kalemle yazılanı baltayla kesemezsiniz. Milyonların yazdığı bir tarihi mahkeme salonlarında, kumpas davalarıyla yeniden yazamazsınız. Bizim çağrımız soykırımı önleme çağrısıdır. AİHM’in iki kararıyla bu tescil edilmiştir. Size düşen ise bu kumpas davasını beraatle sonuçlandırmaktır. IŞID’e karşı çağrı yapmak suç değildir, görevdir. Demokratik protesto çağrısı yapmak suç değildir. HDP üyesi, MYK üyesi olmak suç değildir. Dolayısıyla ortada hiçbir suç yoktur. Ama peşinen yatılmış dört yıl hapis vardır. Halk beraatimizi peşinen vermiştir. Sizlerden de beraatimizi talep ediyoruz.”
Daha sonra tutuksuz yargılanan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Can Memiş söz aldı. Memiş, adalete ve kurumlarına olan inancının olmadığını belirterek, “Umarım bugün vereceğiniz kararla biraz olsun bizlerin adalete olan inancı artar” açıklamasında bulundu.
SEGBİS ile duruşmaya katılan Altan Tan ise atılı suçlamaları kabul etmezken, hakkındaki adli kontrol tedbirinin kaldırılmasını istedi. Tan, “6 Ekim günü HDP Ankara’da toplandı. Hem PM hem MYK üyesiydim. IŞİD’in Kobanê’ye saldırmasının halkımız tarafından demokratik yollarla protesto etmesi hepimizin ortak görüşüydü. Bu ortak görüşte şiddet yoktu. Bu konuda hiçbir çağrı olmadı” dedi.
Tutsak siyasetçi Günay Kubilay, “3 yıl boyunca MYK’nın yaptığı 3 satırlık tweet için 300 sayfalık savunma yaptım. Ben bunun yeterli olduğunu düşünüyorum. Salondaki herkese teşekkür ediyorum” dedi.
‘HDP’nin politik çizgisine Türkiye’nin ihtiyacı var’
Duruşmaya SEGBİS’le İstanbul’dan bağlanan dönemin HDP MYK üyesi Beyza Üstün, HDP’nin politik çizgisine Türkiye’nin ihtiyacı olduğunu söyledi ve “Bu dava hukuka, bilime, insanlığın bütün değerlerine, barışa aykırıdır. Bize suç olarak isnat edilen hiçbir suçu kabul etmiyorum. Bu bir siyasi müdahaledir. Bu müdahaleye adalet, hukuk ortak edilmeye çalışılmaktadır” ifadelerini kullandı.
Mahkeme heyetine seslenen Üstün, “Bugün vereceğiniz kadar bu ülkenin demokratik yapısı için de vereceğiniz bir karardır. Hukukun evrensel ilkelerine bağlı kalacağınızı umarak kendiniz ve tüm halklar için karar vereceğinizi düşünüyorum” dedi ve beraatini talep etti.
HABER MERKEZİ