Kobanê Davası’nda bugün savunma veren Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridi insanlık suçu olarak niteleyerek tepki gösterdi
DAİŞ’in Kobanê ’ye yönelik saldırısı sonrasında Kurdistan ve Türkiye’nin pek çok kentinde 6-8 Ekim 2014’te yaşanan protestolar nedeniyle Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçinin yargılandığı Kobanê Davası’nın 31’inci duruşmasının dördüncü oturumu, Sincan Kapalı Cezaevi Kampüsünde bulunan Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Riha Milletvekili Ferit Şenyaşar, Amed Milletvekili Sevilay Çelenk, Amed Baro Başkanı Nahit Eren, Mardin Baro Başkanı İsmail Elik, Şırnak Baro Başkanı Rojhat Dilsiz, Ağrı Baro Başkanı Serdar Günakın, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatlar katılım sağladı.
Sincan Cezaevi’nde bulunan tutuklu siyasetçiler duruşmada hazır bulunurken, Ankara dışındaki cezaevlerinde bulunan tutuklu siyasetçiler ise duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı.
Tuncel: Devletin Kürtlere karşı yürüttüğü bir dava
Verilen aranın ardından duruşma, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’in söz almasıyla devam etti.
Kobanê Davası’nın başından bu yana hukuksuzluklarla dolu olduğunu söyleyen Tuncel, usule ilişkin tüm taleplerin reddedilmesinin ciddi bir sorun olduğunu kaydetti. Mahkemeyi devletin Kürtlere karşı yürüttüğü bir dava olarak gördüklerini söyleyen Tuncel, “Siz de bir bağımsız muhakeme yapmak yerine devlet adına görev bilmişsiniz. Üzerinizdeki cübbe adil ve bağımsız bir yargılama yaptığınız anlamına gelmiyor. Beş arkadaşımın savunma hakkını elinden aldınız ve şimdi kılıf uyduruyorsunuz” diye belirtti.
Kürtleri ve dostlarını yargılıyorsunuz
Savcı’nın mütalaasında bir düşman hukuku olduğuna dikkat çeken Tuncel, “Duygusunu katmış, savcı beyin duygusuyla karşılaşıyoruz. Bunların hepsi suyu bulandırmak için. Burada Kürtleri ve dostlarını yargılıyorsunuz tüm mesele bu. Yeni adli yılı için Erdoğan, adil yargılanma dedi. Barış anneleri sokağa çıkamıyor, insanlar çıkamıyor. Ama çeteler dışarıda, iktidarın çetelerle kurduğu ilişkin topluma mesaj veriyor. Yargı reformu dediğiniz şey nedir; AB uyum sürecinde iyi yasalarda çıktı, şimdi hepsini geri aldılar. İstanbul Sözleşmesi’ni iptal ettiler şimdi 6284 sayılı yasayı kafa takmışlar. Her gün iktidarın küçük ortakları kadınlara dair beyanlarda bulunuyor. Kadınlar sokaklara çıkamıyor, her gün kadın katliamı var. Bu Kürt sorunundan bağımsız değildir. İktidar toplumu çürütüyor” dedi.
Kürt kadınlarını önlerinde engel olarak görüyorlar
Kürt sorununın çözülmeden yargı bağımsızlığının olmayacağının altını çizen Tuncel, “Anayasa, yasa, parlamento askıda, işlemiyor. El kaldır indir durumda. 1 Eylül’de insanlar toplumsal barış olsun derken, demokratik düzenin yolunu da gösterdiler. 38 kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyoruz ve barış diyoruz. Buna inanıyoruz, Kürt halkının statüsünü talep etmesi cezalandırılamaz. Tek adam demokratikleşme diyor ama hiç de öyle değil, ikinci cumhuriyeti kurmak istiyorlar ve bir kez daha Kürtsüz yapmak istiyorlar. Kürt kadınları önlerinde engel olarak görüyorlar, çünkü biz itiraz ediyoruz. Bu onların işine gelmiyor, bu dava da tam da bunun için açıldı. Maddi deliller ortaya çıkarıldığında 6-8 Ekim olaylarının faillerinin biz değil iktidar olduğunu çok iyi göreceksiniz. Davutoğlu sağda solda konuşuyor, neden bu süreci konuşmuyor? Hakan Fidan bölge bölge geziyor ama bu davanın sorumlularından biri de odur” diye konuştu.
Abdullah Öcalan’a dönük tecrit suçtur
“Tecrit insanlık suçudur” diye savunma veren Tuncel, “Sayın Öcalan ile yapılan diyalog süreci tüm Türkiye’ye nefes aldırdı, şimdi İmralı kapısını kapattılar Türkiye tecrit altında. Ailesi ve avukatları ile görüştürülmüyor. Sayın Öcalan üzerindeki ağır tecrit suçtur, mutlak izolasyon suçtur. Bunlara itiraz ettiğimiz için suç olarak ele almış savcı. Neden barış istiyorum, neden Kürt halkının statüsünün tanınması gerektiğini düşündüğümü savunmamda açıklayacağım. Düşüncemi beğenmiyor olabilirsiniz ama Kürtler bunu söyleyince ‘terörle mücadele kanunu’ devreye girer. Kerkük’te Kürtler ve Arapları kışkırtıyorlar, farklı oyunlar dönüyor. Bunlar için mücadele edeceğim” dedi
Kemiklerin verilmesi İktidarın çürüdüğü noktadır
Geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren hasta tutsak Şakir Turan’a dikkat çeken Tuncel, “Ailesine cenazesi gönderildi. Yetmiyor insanın DNA testleri zamanında verilmiyor, insanların cenazelerini kutuda veriliyor. Bu iktidarın çürüdüğü noktadır. İnsanların çocuklarının cenazelerini kutularla veriliyor. Bu ülkenin eski içişleri bakanı şimdikinin de faaliyetleri farklı değil sarı torbalarla övünüyor” dedi.
Tuncel’in savunması sık sık engellendi
Tuncel, cezaevindeki hasta tutsakların yaşadığı durumu anlattığı sırada, sözleri sık sık mahkeme heyeti tarafından kesildi. Yaşanan gerginliğin ardından, Tuncel, hasta tutsakların durumuna dikkat çekerek savunmasını tamamladı. Ardından söz alan Avukat Kenan Maçoğlu, Bu davada hukuk adına bir unsurun olmadığını, yargılananların siyaset nedeniyle yargılandığını belirterek Sebahat Tuncel’in savunmasının kesilmesine tepki gösterdi.
Kürt olmamız yeterli
Duruşma, Sibel Akdeniz’in Zazaca gönderdiği savunma metninin okunmasıyla devam etti.
Akdeniz savunmasında şu sözlere yer verdi: “Aslında tamamen niyetselsiniz. Niyetsel olmanız içinde Kürt olmamız, iktidarın hedefinde olmamız yeterli galiba. Mesela benim davranışımdan dolayı arkadaşımı yargılayabiliyorsunuz. Biri yurt dışına gitti diye herkesi bundan sorumlu tutup tutukluluk gerekçesine dönüştürebiliyorsunuz. Ancak ben buradayım bir yere gitmedim, buna niyetim de yok.
Vardık, varız, özgürce var olacağız
Bakın bizi bölücülükle, parçalamakla suçluyorsunuz bu akıl almaz. Ben yurtsever bir insanım. Ama savunduğum yurtseverliğin kesinlikle milliyetçilik gibi algılanmasını istemem. Ülkemi yaşadığım toprakları seviyorum. Kadını, erkek eşitliğini, savunuyorum, tüm dini ve etnik yapıların halkların kardeşçe ve özgürce yaşamalarını savunuyorum. Kürdüm Kürdistan kültürünü seviyorum, vardık, varız, özgürce var olacağız. Kürt halkı olarak muazzam bir tarihimiz, inançlarımız, kültürümüz ve tüm baskı ve yasaklara rağmen lehçeleriyle çok zengin bir dilimiz var. Dilimizi, kültürümüzü, adımızı seviyorum. Suç mu? Bu yaklaşım ve bakış açısı neye göre bölücülük oluyormuş”.
Akdeniz’in savunmasının ardından mahkeme heyeti, duruşmayı 7 Eylül’e erteledi.
Kaynak: JinNews