Tutsak siyasetçilerden Sebahat Tuncel, Aynur Aşan, Ayşe Yağcı, Ayla Akat Ata, Zeynep Kahraman, Zeynep Ölbeci, Dilek Yağlı, Pervin Oduncu, Alp Altınörs, İsmail Şengül, Bülent Parmaksız, Nazmi Gür, Günay Kubilay ile Ali Ürküt, duruşmaya katıldı.
Mütalaa savcının düşünceleri
Aranın ardından savunmalarını sürdüren Meryem Adıbelli, tutukluluk hallerinin dördüncü yılına girdiklerini belirtti. Duruşmaların aralıksız sürmesinin yargılama açısından doğru olmadığına dikkat çeken Adıbelli, “Mütalaadan anlamadığım şey, ne ile suçlandığımdır ve ona karşı burada savunma yapmamdır. Savcı benim hakkımda, sadece ANF sitesinde çıkan haberleri delil olarak gösterilmiş. Yine KCK sözleşmesini olduğu gibi benim iddianameme koymuş. Savcı, TCK ve CMK da ne kadar madde varsa hiçbir delil olmadan bizi bunlarla suçlamaktadır. Gerçekten de savcı bu yönde baya cömerttir. Şunu söyleyebilirim ki 302’den yargılanacağım hiçbir şey yok. Mütalaa savcının düşünceleri, fikrileri ve bakış açısı ile hazırlanmıştır” dedi.
Adıbelli anayasada belirtilen haklarının gizli tanıklar tarafından sıralanıp kriminalize edildiğine dikkat çekerek, “Savcılık da gizli tanık mantığı ile mütalaayı hazırlamıştır. Çok açık olarak söylüyorum; bu mütalaada kamunun güvenliğini sağlama amacı yoktur. Bu mütalaada tamamen siyasi bir düşüncenin istedikleri vardır. Zaten bunu mütalaanın her kelimesinde her cümlesinden anlayabiliyorsunuz” diye konuştu.
‘HDP sözde bir parti değildir’
HDP’nin Türkiye’den resmi bir parti olduğunu, tüzüğünün, amacının olduğunu kaydeden Adıbelli, “HDP yeni bir toplum oluşturmayı, demokratik bir toplum yaratmayı hedefliyor. Bu politikalarını da zaten açık olarak ifade ediyor. Türkiye’de üçüncü partidir. Meclis’te yer almaktadır. Bu kadar gerçeklik ortada iken, mütalaada HDP için ‘sözde’ ifadesi kullanılmış. Bunu reddediyorum. HDP sözde bir parti değildir. HDP ne söylüyorsa onu pratiğinde de yaşatıyor. İçinde bu kadar kesimi barındıran bir parti nasıl terörist ya da sözde parti olabilir” dedi.
‘Ne ile suçlandığımı bilmiyorum’
Adıbelli, “Hakkımdaki suçlamalara baktığımda; nerde ne zaman ve ne yaptığıma dair net ifadeler yok. Mütalaada sadece organizasyona dahil olduğum söyleniyor. Ancak ben ne ile suçlandığımı bilmiyorum. Ben neyle suçlanıyorum? Ben ne yapmışım? Dönüp dolaşıp mütalaaya bakıyorum ama ne ile suçlandığımı bulamıyorum. Bahsi geçen organizasyonda kimlerleydim, kaç kişiydik, hangi mekandaydık? Bunların cevabı yok” şeklinde ifadeler kullandı.
‘Geçmişimizle yargılanıyoruz’
Adıbelli, mütalaada hem kendisi hem de tutuklu diğer sanıkların yaşananlardan sorumluluklarının olduğu yönünde savcılık beyanlarının olduğunu da ekleyerek, “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmaktan suçlanıyorum. Savcı benimle alakası olmayan demeçleri ve haberleri alıp mütalaaya koymuş ve devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmaya dayanak yapmış. Sayın başkan benimle alakası olmayan demeçler ile ben nasıl suçlanırım. Savcılık daha önceki tarihlerde aldığım cezaları ile kanaate varıyor. Şunu söyleyebilirim; Türkiye’de Kürtler ve muhaliflerin hemen hepsi en az bir kere cezaevine girmiştir. Bu coğrafya da cezaevine girmeyenlerin sayısı çok azdır. Yani şöyle diyeyim, bizler geçmişimizle yargılanıyoruz. Bu bizim değil devletin ayıbıdır. Eğer ki bir ülkede insanlar fikirlerinden düşüncelerinden dolayı cezaevine giriyorsa, bu bizi değil Türkiye’nin ayıbıdır. Demek ki bizim yaşadığımız ülkede demokrasi yoktur. Çünkü düşünce özgürlüğü yok” diye belirtti.
Görüntü yok ama yine de sorumlu…
Adıbelli devamla şunları aktardı: “HTS kayıtlarında da anlaşıldı ki ben olaylar esnasında Mardin’deydim. Savcı, o dönem Mardin’de olan olaylarının tamamının sorumluluğunu bana yüklemiş. Ama elinde hiçbir belge, bilgi yoktur. Hatta kendisi de mütalaada benim herhangi bir görüntüde olaylarda olmadığımı ama yine de sorumluluğumun bulunduğunu söylüyor. Sonuç olarak eğer birine bir ceza verecekseniz; elinizde bir delil olsun. Elinizde bir delil yoksa insanlara ağır cezalar istemeyin. Savcılığın iddialarını ispatlaması gerekir.”
Duruşmaya yarın saat 10.00’a kadar ara verildi.
Kaynak: MA