Kobanê Davası’nda konuşan avukat Kazım Bayraktar, yargının diktatörlerin aracı haline geldiğine işaret ederek, Nazi Almanya’sından örnek vererek, yargının krize sokulduğunu ve karar veremez hale getirildiğini söyledi. Bayraktar, ‘Millilik öne çıktığında hukukun tasfiyesi zorunlu hale gelir’ dedi
Ankara’da 18’i tutuklu 108 siyasetçinin yargılandığı Kobanê Davası’nın 41’incı duruşmasının ikinci oturumu, Sincan Cezaevi Kampüsü’nde devam ediyor. Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren davada, tutuklu siyasetçi Günay Kubilay’ın avukatı Kazım Bayraktar savunma yaptı.
Kobanê direnişinin korkusu yaşanıyor
Bayraktar, savunmasına “tarihsel korku”, “gizli amaç” ve “adli taciz” başlıkları altında yapacağını söyledi. Bayraktar, antik çağdan bu yana siyasi davaların iktidarların tarihsel korkularına ayna tuttuğunu söyledi. Bayraktar, “Gizli amaç’ ve ‘adli taciz’ kavramları ise AİHM’e aittir. Türkiye’nin (AKP-MHP iktidarının) mahkum edildiği iki kararda kullanılan bu kavramlar, aşağıda açıklayacağım gibi Türk burjuvazisinin ve siyasi temsilcilerinin, bu iki davaya konu olan Kobanê direnişlerinde güncellenen tarihsel korkularının hukuk dilinde ifade edilme biçimleridir” dedi.
Engizisyon mahkemelerini hatırlattı
Bayraktar, sermaye güçlerinin çoğaldığını ve buna karşı devasa kitlelerin giderek yoksullaştığını belirterek, “Orta Çağ’da topraklar imparatorluğun elinde merkezileştikçe Orta Çağ’ın sonlarında engizisyon mahkemeleri boşuna kurulmadı. Engizisyon mahkemelerinde işkence bizzat mahkeme yargıçları tarafından yapılarak sorgu alınırdı” diye belirtti.
Hitler Almanya’sı benzetmesi
Bayraktar, benzer sürecin Almanya’da Nazi mahkemelerinde de görüldüğünü söyleyerek o dönem yaşanan sürece dair bilgi verdi. Benzer uygulamaların günümüzde Türkiye’de hayata geçirildiğine dikkati çeken Bayraktar, “Millilik öne çıktığında hukukun tasfiyesi zorunlu hale gelir. Millilik ya da milli irade ne istiyor, milli irade neyi amaçlıyor? Bunu en çok iktidar temsilcileri bilir. Onlar neyin milli iradeye uygun olduğuna karar verirler. Nazi Almanya’sında bu süreç böyle ilerledi. Buna karar veren tek kişi Hitlerdir. Nazi Almanya’sının yargı makamlarına yükselerek tepeye gelen kişiler, özellikle Hitler ya da ekibi tarafında gelen yargıçlardır. Bu yargıçlar bu millilik çerçevesinde öylesine ortaklaşır ve birleşir ki sonuç şu noktaya gelir; Hitler Almanya’dır, Almanya Hitler’dir. O literatürde yasa öncelikli değil, öncelikli olan liderin koyduğu ilkelerdir. Tek adam neyi düşünürse onun emrindeki devlet bürokrasi de ona göre kararlar vermek zorundadır’ demişti” diye konuştu.
Yargı kararlarını dizayn ettiler
Orta Çağ’da kutsallığın, milliliğin ve milli iradenin din olduğunu söyleyen Bayraktar, şunları söyledi: “Papa ya da imparator ya da kral… Tanrının yer yüzendeki temsilcisidir onlar. Onların kuralları hukukun yerini alır ya da hukuk onların kurallarında ibarettir. Kapitalizm sürecinde de devletin tepesindeki bir kişi ya da birkaç kişi ne derse, o hukukun yerini almaya başlar. Bunların ışığında, bugün güncelde yaşanan bir kavga söz konusu. Bakın yargıtay AYM kararlarını uygulamama kararı verdi. Bunu yapmakla kalmadı, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun çok önemli anlamı var. Biraz daha geriye gidelim. Demirtaş ve Kavala kararı yayınladığında bu devletin en tepedeki tek temsilcisi dedi ki ‘AİHM bizi bağlamaz.’ Bu sadece kendi tabanına yöneltilmiş siyasi bir söylem değildir. Bunun karşılı vardı. Çünkü bu sistem tek adam rejimine 15 Temmuz darbelemesinden sonra dönüşmeye başlamıştı. Kararnamelerle ve yasalarla bu rejim adım adım uygulandı. Bu süreçte tek adamın devlet içerisindeki yetki ve gücünün nasıl arttığını gördük. Böyle bir kişi ‘AİHM kararı bizi bağlamaz’ dediğinde yargı organlarında bir dizayn oluştu. Tek adamın hassasiyetlerini ifade eden davalarda AİHM kararları bağlanmamaya başlandı.”
Bayraktar, AYM’nin Enis Berberoğlu kararı verdiğinde de Erdoğan’ın “AYM kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum” dediğini anımsattı.
AYM üyelerinin hukuki güvencesi yoktu
“Burada bir yargı krizi söz konusu değil, yargı krize sokulmuştur. İktidar tarafında tayin edilmiş unsurlar eliyle böyle bir açmazın içine getirilmiş ve şimdi anayasal hak ihlali tespiti vermiş bir anayasa mahkemesinin kararı uygulanmıyor” diyen Bayraktar, “Yargıtay, bu kararı vermekle yürütmenin başında bulunan tek adamın, talimatını yerine getirdi. AYM’ye yönelik yandaş medya eliyle aynı zamanda bir linç kampanyası başlatıldı. Bunun arkası AYM üyeleri belki de tehdit ile istifaya zorlanacaklardır. Yargıtay başkanı konuştu, AYM başkanı konuşmadı. Suç duyurusunun yok hükmünde olduğu, işlevsiz olduğu Yargıtay tarafından biliniyordu. Yargıtay, AYM üyelerinin hukuki düşüncelerini suç kabul etti. Böyle bir yargı, toplumdaki muhaliflerin siyasal düşünceleri hakkında neler yapmaz ki? Düşence suçundan yargılanır. Onu örgütle, terörle ilişkilendirerek, muhalif düşünceye her şey yapabilir. Hukuki güvencemiz var mı yok? Bakın AYM üyelerinin dahi hukuki güvencesi yoktur” diye belirtti.
AYM nasıl özgür karar verebilir?
Bayraktar, mahkeme heyetine “Şimdi AYM, HDP davası kapsamındaki tutuklulara dair özgür bir karar verebilir mi?” diye sordu. Bayraktar, “AYM özgürce böyle bir kararı veremiyor. Veremediği için de AİHM’e başvurduk. AİHM bu tutuklamaları hak ihlali olarak karar verse ne olur? Ne yapsak etsek AİHM ve AYM bu davadaki iktidarın hassasiyetle takip ettiği böyle bir davada ancak iktidarın istediği biçimde karar vereceğini gördük” dedi.
Bu cümle önemlidir. Bu cümle hepimize ders olmalı diye düşünüyorum. Bakın millilik meselesi üzerinde AKP hukuk danışmanı, AYM’nin verdiği kararı ‘milli
Devletin üç korkusu var
Bayraktar, “Türkiye devleti kurulduğundan bu yana yargısının üç temel korkusu vardır. Bunlardan biri kominizm korkusu, ikincisi Kürt korkusu, diğeri ise keser döner sap döner gün gelir hesap döner korkusu. Kürler ile komünistler bu devletin iktidarları tarafından sürekli yargılandılar ve idam cezası aldılar. Bu değişmez. Ancak bir de keser döner sap döner korkusu var. Bu korkunun davaları, Mendereslerin yargılandığı dava. İstiklal mahkemeleri, 12 Eylül mahkemeleri, Ergenekon davalarıdır. Yine Cemaat davalarıdır. Bunlar keser döner sap döner korkusudur. 15 Temmuz darbesinde bugün ki iktidar kaybetseydi aynı şeyi cemaat yapacaktı. Aynı şeyi onlar bunlara yapacaktı. Üç korku yargılamalara çok çıplak olarak yansır” diye konuştu.
“İktidar güçlerinin kendileri burada değil, ama temsilcileri burada” diyen Bayraktar, “İzin verilmiş yasal açıklamalar bugün suç sayılıyor. Dönüp dolaşıp o açıklamalardan dolayı yargılıyorsunuz. Savaştaki taktik, düşmana uygulanan taktik, iktidarın siyasal muhaliflerine uygulanıyor.”
Sopanın Kürtlere daha çok inip kalkıyor
Bayraktar, ülkenin doğal kaynakları özelleştirme maskesi altında sermaye güçlerine paylaştırılırken Kürtlerin yaşadığı coğrafyadaki kaynakların Türk burjuvazisinin özel mülkiyetinde kalması için “sopanın Kürtlere daha çok inip kalktığını” söyledi. Kürt halkının seçim yoluyla kazandığı her demokratik mevziinin sermayedarlar için kaynak ve pazar kaybetme korkusu olduğunu söyleyen Bayraktar, “Bu korkunun en yeni ve somut örneği, HDP’nin seçimle kazandığı yerel yönetimlere siyasi darbeyle atanan kayyımlardır. Kaynaklara el koyma açgözlülüğü o boyutlardadır ki; HDP tarafından kazanılıp da kayyım atanmayan tek bir belediye hemen hemen kalmamıştır. Bu siyasal darbeler, azami kar-azami egemenlik yasasının hükmü altında varlık sürdüren sermayenin/burjuvazinin özü seçim ve oy hakkına dayanan demokrasiye haddini (devlet/iktidar aracıyla) bildiren sayısız tarihsel örneklerden biridir. Arka planında, yere yönetimler belli kaynaklara hükmederler ve belli kaynaklar yerel yönetimlerin kullanımına verilmiştir. Kayyımların bu kaynakları nasıl kullandıklarına iki kez tanık olduk. Yağma ve talan” ifadelerini kullandı.
Duruşmaya ara verildi.
ANKARA