Kobanê Davası’nda HDP’nin yaptığı çağrının BM başta olmak üzere çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum örgütünün de yaptığına değinen siyasetçi Alp Altınörs, bu nedenle çağrının yargılama konusu yapılamayacağını belirtti
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırısı sonrasında Kurdistan ve Türkiye’nin pek çok kentinde 6-8 Ekim 2014’te yaşanan halk protestoları nedeniyle Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçinin yargılandığı Kobanê Davası’nın 35’inci duruşmasının birinci oturumu Sincan Cezaevi Kampüsünde bulunan duruşma salonlarında görülmeye başlandı.
Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşmaya, Yüksekdağ ve Demirtaş Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bulundukları Kandıra ve Edirne’den katıldı. Bunun yanı sıra Sebahat Tuncel, Ayla Akat Ata ve pek çok tutuklu siyasetçi de duruşmada hazır bulundu. Duruşmayı Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (Yeşil Sol Parti) çok sayıda milletvekili ve izleyici de izledi.
Duruşmanın başlaması ardından talepleri değerlendiren mahkeme, Yüksekdağ hakkında İstanbul 34’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla açılan davanın bu dosya ile birleştirilmesine dair talebi oluşturduğu ara karar ile reddetti. Mahkeme, dosyalar arasında fiili bir bağ olmadığı gerekçesini öne sürdü.
‘Bu dava daha bitmedi’
Ardından söz alan tutuklu siyasetçi Alp Altınörs, DAİŞ’in saldırısına işaret ederek, buna karşı atılan bir tweet nedeniyle müebbetten çıkarılmaya çalışıldığını söyledi. Altınörs, “Bu karanlığa karşı savunmam bir yaşam savaşıdır” dedi. Altınörs, “Bu dava henüz bitmedi. Çünkü biz daha savunmamızı yapmadık. 3 yıllık tutukluluğumuz yaşamımızdan çok şey aldı. Beraat alacağımız dosyadan peşinen tutuklandık. Kobanê’deki çoçukların, kadınların ve yaşamın savunması için yaptığımız çağrı nedeniyle tutuklandık. Bizim partimiz 72 millete aynı ve eşit yaklaşmaktadır” diye konuştu.
‘Soykırım davası’
“Bu soykırıma dair bir davadır” diyerek, sözlerini sürdüren Altınörs, DAİŞ’in Şengal’deki katliamlarına işaret etti. Bu katliamın tüm dünya halklarını etkilediğini ardından ise DAİŞ’in yönünü Kobanê’ye döndüğünü dile getiren Altırörs, aynı katliamın yaşanmaması için çağrıda bulunduklarını söyledi. Altınörs, “Soykırıma, DAİŞ’e dair tek bir satır dahi dosyada yok. Bu hususlar savcı tarafından örtbas edilmiştir” diye kaydetti.
Altınörs, Ezîdîlere yönelik katliamın birçok ülke tarafından soykırım olarak nitelendirildiğini ve kabul edildiğini söyledi. Altınörs, Birleşmiş Milletler’in (BM) de soykırıma dair raporuna da dikkat çekti ve soykırım olarak kabul ettiğini söyledi. Ezîdî halkına DAİŞ tarafından yaşatılanlara ve kadın ile çocuklara yönelik tecavüze de değinen Altınörs, Türkiye tarafından da soykırım olarak tanınması gerektiğini dile getirdi.
Altınörs, “İster BM ve AB belgelerine isterse Diyanet İşleri Başkanlığı’nın belge ve kitaplara bakın; ortada bir soykırım suçu vardır. DAİŞ’in özelliği bir soykırımcı örgütü olmasıdır. Sadece Musul’da estirdiği teröre baktığımızda; 700 Türkmen Şii olduğu için katledilmiştir” dedi.
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırısı sırasında DAİŞ’lilere “Kürtlerin canı ve malı size helaldir” şeklinde mesajlar verildiğini dile getiren Altınörs, bu şartlar altında çağrı yaptıklarını ve bu çağrılarının da bu nedenle de meşru olduğuna vurgu yaptı.
‘Sözümüzün arkasında durduğumuz için tutukluyuz’
Mahkemenin verdiği öğle arasından sonra tekrardan söz alan Altınörs, DAİŞ’in ortaya çıkması sonrasında yaptığı ve yapmayı planladığı katliamlar öncesinde ve sonrasında yüzlerce resmi ve sivil toplum kurumunun durdurulmasına dair çağrılar yaptığını anımsattı. Ancak kendilerinin yaptığı çağrı nedeniyle 2 Ekim 2020’de tutuklandıklarını ve bu gün tutukluluk halinin yıl dönümü olduğunu ifade etti. Altınörs, “Sözümüzün arkasında durduğumuz için 3 yıldır tutukluyuz. HDP’nin 6 Ekim’de yaptığı çağrı ile buradaki çağrılar ile paralel olduğu ortadadır” dedi.
‘Gazze ne ise Kobanê de öyledir’
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırısı nedeniyle en az yüz bin Kürt yurttaşın kent ile tek sınırı olan Türkiye’ye kaçmak zorunda kaldığını ifade eden Altınörs, ilk başlarda köylerin işgal edildiğine ve çocuk ile kadınların öldürüldüğüne dair BM’nin o döneme dair raporlarına işaret etti. Altınörs, BM’nin bu rapor ve çağrıları ile uluslararası kamuoyu oluşturmaya çalıştığını kaydetti. DAİŞ’in topluma karşı vahşet sergilediğini dile getiren Altınörs, “BM, 24 Eylül’de aldığı karar ile tüm üye devletlerinin tarama uygulamaları yapmasını, DAİŞ’i engellemeye çağırdı. Militanların sınırlarımızı kullanması nedeniyle bu çağrı aynı zamanda Türkiye’ye de yönelik bir çağrıydı” diye kaydetti.
“DAİŞ ile mücadele; insanlık suçuna karşı mücadeledir” diyerek, sözlerini sürdüren Altınörs, o dönemde dünyada bulunan çeşitli sivil toplum örgütü tarafından yapılan müdahale çağrılarını okuyarak, “Bizim için Filistin ne ise Şengal de öyledir. Gazze ne ise Kobanê de öyledir” dedi.
‘DAİŞ’in kan damarı Türkiye’dedir’
Altınörs, DAİŞ’in saldırısı sırasında dönemin Milli Savunma Bakanı olan İsmet Yılmaz’ın sarf ettiği sözlere değindi ve Yılmaz’ın DAİŞ’i Türkiye’nin varlığına karşı “tehdit” olarak değerlendirdiğini dile getirdi. Altınörs aynı dönemde DAİŞ’e karşı mücadele etmek için Meclis’ten sınır ötesi operasyon için tezkere talebinde bulunduğunu anımsattı. Altınörs, “DAİŞ’in kan damarı Türkiye’dedir. Bu damar kurutulduğu taktirde koalisyonun talepleri yerine getirilebilirdi. DAİŞ bataklığının Türkiye tarafının temizlenmesi toplumsal ayrışma tehdinin önüne de geçmiş olacaktı. Tezkere tartışmaları esnasında CHP de tezkereye destek vereceğini dile getirmiştir. Ancak Suriye rejimine karşı ifadeler nedeniyle red onayı vermişlerdir. Bununla da birlikte DAİŞ’e karşı mücadele sadece HDP gündeminde değildir” diye belirtti.
HDP’nin 6 Ekim tarihli twetti ile 2 EKim’de DAİŞ’e karşı mücadeleyi esas alan Meclis oturumu ile çelişip çelişmediğini soran Altınörs, “DAİŞ’e karşı bir tweet ülkenin birliğine ve bütünlüğüne kasıt olarak nasıl ele alınabilir? Tarihi bir yargılama yapabilmek için o döneme geri gitmek gerekiyor. Bu günün koşulları ile dünü yargılayamazsınız. İşte o güne gittiğinizde ise anlattığım hususlar ile karşılaşacaksınız. Devlet, CHP’nin bu açıklamaları yaptığı bir ortamda HDP’nin bir çağrısı aradan 9 yıl geçtikten sonra, tümüyle dönemin koşulları gizlenerek, örtbas edilerek bir suçlama üretilmesi vardır. Savcılık suç üretiyor. Bunun amacı da siyasi maksatlıdır” şeklinde konuştu.
‘Özgürlüğün direnişidir Kobanê direnişi’
Türkiye’nin de üye olduğu Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin 2 Ekim’de DAİŞ’e karşı yaptığı çağrıya dikkat çeken Altınörs, bu Meclis’in de DAİŞ’in durdurulması çağrısında bulunduğunu kaydetti. DAİŞ’in Kobanê’yi kuşattığını ve 6 Ekim’de ele geçirmek üzere olduğunu ve bu nedenle Türkiye’de faaliyet yürüten siyasi parti ve sivil toplum örgütlerin gün içinde açıklama ve çağrılar yapmaya başladığını ve halkı sokağa davet ettiğini belirten Alınörs, sokakta protesto eden halka ise destek verme çağrısında bulunduğunu dile getirdi. DAİŞ’in katliam yapmasının engellenmesi için bu çağrıların yapıldığını kaydeden Alınörs, “Demokrasinin, özgürlüğün ve doğrudan yönetimin direnişidir Kobanê direnişi” dedi.
Altınörs, BM’nin de aynı şekilde “Acil” kodlu çağrıda bulunduğu ve bu durumun yargılama için çoğu şey anlattığını dile getirdi. Altınörs, “HDP’nin çağrısı BM çağrıları ile aynı doğrultudadır. Demek ki Kobanê’de durumun kritik olduğunu kafamızdan uydurmamışız. Neredeyse zamandaş olarak yapılan çağrılar var. Bununla birlikte o dağdan mağdan senaryoların tümü çöpe gidiyor” ifadelerini kullandı.
Mahkeme, duruşmaya yarın saat 10.00’a kadar ara verdi. Altınörs, beyanlarına yarın kaldığı yerden devam edecek.
Kaynak: MA