Kobanê Davası’nda savunma yapan HDP eski MYK üyesi Bülent Parmaksız, ‘Devlet bir yerde çok güçlüyse orada ot bitmez. Özgürlük de felsefe de teori de gelişmez’ dedi
IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te yapılan eylemler gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eşbaşkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu 108 isim hakkında açılan Kobanê Davası’nın 9. duruşması, verilen bir günlük aranın ardından 3. gününde görülmeye başlandı. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen davanın duruşmasına, HDP milletvekilleri Muazzez Orhan, Abdullah Koç, MYK üyeleri, HDP Ankara İl Örgütü üye ve yöneticilerinin yanı sıra çok sayıda avukat katıldı.
Salonda görüntü alınması yasak!
Sincan Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler, duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler ise, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı. Bazı siyasetçiler duruşmaya mazeret bildirerek katılmadı. Duruşmanın bir önceki oturumunda AKP’li vekillerin duruşma salonunda fotoğraf çekmesi tepki alırken, mahkeme başkanı duruşma öncesi CMK’nın 183. maddesi uyarınca salonda ses veya görüntü alınmasının yasak olduğunu hatırlatarak, uyarıda bulundu. Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada, savunması yarım kalan HDP eski MYK üyesi Bülent Parmaksız, savunmasına kaldığı yerden devam etti.
Toplum sözleşmesi…
Geçtiğimiz iki gün içinde siyasal kimliğini anlattığını hatırlatan Parmaksız, Arap toplumunda devlet teorisi zayıf olduğunu belirterek, onlardan diğer halklara geçen şeylerin edebiyat ve kültür dili olduğunu ifade etti. Parmaksız, “Medine vesikası çok kısa bir belge ve ilkel bir metindir. Medeni olmak kavramının kökeni Medine’den geliyor çünkü orda bir hukuk var, sözleşme var, aidiyet var. Medeni olmak kavramının günden bugüne gelmesinin sebebi bu vesikadır. Medine Vesikası göreceli olarak eşitlikçi bir vesikadır. Birilerine zorla sen Türk’sün, Müslümansın demez kimlikleri kabul eder. Bir nevi anayasadır ve çok taraflı bir sözleşme, toplum sözleşmesidir İslamiyet kendinden önce gelen dinler gibi evrensel mesajlarla gelen bir dindir” diye konuştu.
‘Devlet güçlüyse ot bitmez’
Parmaksız, “Pragmatik bir toplum, ancak örneğin İslamiyet’le tanıştılar, teorik olarak hiçbir şey katamadılar, felsefi olarak zayıflar. Soyutlama yetenekleri gelişmemiş. Esas neden devletleşme, devlet bir yerde çok güçlüyse orada ot bitmez. Özgürlük de felsefe de teori de gelişmez” dedi.
‘En çok yaptığı şey bütünü parçalamak oldu’
Gelecekte kurmak istenen sistemin kapitalist moderniteyi içerip aşacak bir sistem olduğuna vurgu yapan Parmaksız, post-modernizme de karşı olduğunu belirtti. Parmaksız, şöyle konuştu: “Modernite, bireysel ve toplumsal olarak insanın kendi tarihini yazmasıdır. Ben moderniteden yana, post-modernizme ise karşıyım. Modernite aynı zamanda akıl demektir. Hiçbir şey yoktan var olmuyor, biriktirme sonucu var oluyor. Doğal süreçlerin doğanın üstünü aşkın bir varlık tarafından gelişmediği esas olarak doğanın yasalarının olduğu bilinci ortaya çıkıyor. Bu doğa yasalarının kavranması da akılla oluyor. Modern dönem son 500 yıllık bir hikâye. Ondan önce de akıl var, doğa üzerine tartışmalar var. M.Ö 700’de Tales’in, İyonya Okulu’ndaki tartışmaları var. Bizim tarihimizde de akıl vardır. İslam tarihinde de vardır” dedi. Egemenlerin post-modernizmden faydalandığını değinen Parmaksız, “1980’lerden sonra komünal yaşam arayışları egemenleri ve sermayeyi korkuttu. Bu nedenle ezilenlerin mücadele arayışlarını post-modernizmle maniple ettiler. En çok yaptığı şey bütünü parçalamak oldu. Bütün dünyayı buradaki mahkeme salonu olarak sınırlarsanız bu büyük problemdir. Ufkun geniş olması çok öncemi ve post modernizm tam olarak insanların ufkuna saldırdı. Biz ise sanattan, felsefeden, edebiyattan yanayız.”
Ezilenler kimliklerinden dolayı eziliyor
Post-modernizmin yerel ve mikro mücadele pratiğini reddettiğini ifade eden Parmaksız, “Yarın kuracağımız düzende küresel ısınma bizim en büyük sorunlarımızdan biri. Kadınların ve Kürtlerin sorunları önümüzde duruyor. Kürtçe konuşmaya korkuyorlar. Aleviler inancını yaşayamıyor. Kadınlar her gün öldürülüyor. Post-modernizm, ‘Küçük olan güzeldir’ diyor. Mesele bu sorunları tek başına ele alarak Post-modernizmin mikro sorun çözme fikriyatına düşme gafletine düşmemektir. Toplumsal kurtuluşu emek mücadelesiyle birleştirmek gerekiyor. Programlar ütopyalar ihtiyaçlara göre belirlenir” dedi. Toprak sorunu olmayan bir yerde bu sorunun programa yazılmayacağını söyleyen Parmaksız, “Dolayısıyla sınıf siyasetinde hem tarihsel dinamikleri esas alacağız hem de tarihsel dinamikleri toplumsal kurtuluş mücadelesine bağlayacağız. Ezilen bir insan sadece emek gücüne indirgenemez çünkü onun başka ezilmiş kimlikleri vardır. Onlardan bağımsız düşünülemez” şeklinde konuştu.
‘Genişlikten, geçişkenlikten yanadırlar’
“Sosyalistler içe kapanmacı değildirler” diyen Parmaksız, “Genişlikten, geçişkenlikten yanadırlar. Yerliler binlerce yıldan beri hiçbir tel örgüye takılmaksızın o topraklarda at koşturmuşlardı. Beyazlar geldi ve her yeri çitlere boğdular. O tel örgüler nasıl anomali bir durumsa bizim için de sınırlardaki duvarlar böyledir. Biz sınırsız topraklarda at koşturmak istiyoruz” diye belirtti.
ANKARA