Mereş depreminden üç gün sonra çadır sattığı ortaya çıkan Kızılay, eleştirilerin odağındaki yerine korurken, kurumun bağlı olduğu uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Federasyonu’nun bütün ilkelerini çiğnediği ortaya çıktı
M. Ender Öndeş
Binlerce insanın can verdiği Mereş merkezli depremler sürecinde Ahbap ve diğer kurumlara, şirketlere çadır ve yiyecek satmasıyla gündeme gelen ve AKP’nin arka bahçesi gibi davranan Kızılay hakkında her gün yeni iddialar ortaya atılırken, kurumun bağlı bulunduğu Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi (IFRC) ve onun kurucu organı olan Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin (ICRC) en temel ilkelerini ihlal ettiği belirtildi. Resmi olarak kendisini “Kâr amacı gütmeyen, yardım ve hizmetleri karşılıksız olarak sağlayan ve kamu yararına çalışan bir gönüllü sosyal hizmet kuruluşu” olarak tanımlayan Türkiye Kızılay Derneği, süreçte bunun tam tersini yaparak uluslararası düzeyde de tepkileri çekti.
188 örgütün çatısı
188 Kızılhaç ve Kızılay Derneği’nin koordinasyonunu sağlamakla görevli olan IFRC, 1919 yılında kurulmuş ve merkezi de Cenevre’de. Hükümetler dışı bağımsız bir kuruluş olan ve 1963 yılında Nobel Barış Ödülü alan federasyon, 100 milyon gönüllü üye tarafından destekleniyor. Her dernek uluslararası insan hakları kanunlarına ve uluslararası hareketlerdeki tüzüklere uygun biçimde, kendi ülkesi sınırlarında çalışıyor.
IFRC, görevi din, inanç, dil, ırk, toplumsal sınıf veya politik görüş farkı gözetmeksizin insan hayatı ve sağlığını korumak, insan varoluşunun saygı görmesini sağlamak, insanların acı çekmesini önlemek ve acılarını dindirmek olan uluslararası bir insani hareket ve bütün çalışmalarda temel alınması zorunlu yedi ilkesi var. İnsaniyetçilik, ayrım gözetmemek, tarafsızlık, bağımsızlık, gönüllülük, birlik ve evrensellik.
Türk Kızılayı: Devlet aparatı
Ancak Türk Kızılayı, bir bölümü son depremde su yüzüne çıksa da aslında uzunca bir süredir söz konusu 7 ilkenin neredeyse tamamını çiğnemeyi alışkanlık haline getirmiş durumda.
Bu ilkelerden birincisi, IFRC tarafından, “Amacı yaşamı ve sağlığı korumak ve insana saygıyı sağlamaktır. Tüm halklar arasında karşılıklı anlayışı, dostluğu, işbirliğini ve kalıcı barışı teşvik eder” diye tanımlanıyor. Oysa Türk Kızılayı, uzun süredir AKP iktidarının ‘Yeni-Osmanlı’ politikalarının ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir parçası olarak hareket ederek ’embedded’ (iliştirilmiş) bir kurum olarak barış ve dostluğun değil savaş güçlerinin yanında konumlanıyor. Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürt nüfusun göçertilmesi ve onların yerine El-Nusra ve DAİŞ artığı Cihatçı toplulukların yerleştirilmesine hizmet sağlıyor; halklar arasında dostluğu ve barışı teşvik etmek yerine savaş aygıtının yedeği gibi davranıyor.
Ayrımcı politikalara hizmet
“Milliyet, ırk, dini inanç, sınıf veya siyasi görüş ayrımı yapılamaz” diye özetlenen bir başka IFRC ilkesi de Türkiye’de bütün kurumlar tarafından en sık ihlal edilen uluslararası kurallardan biri. Uzun süredir Kürt halkını düşman olarak gören ve sınır içinde-sınır dışında her türlü silahın kullanıldığı bir savaş yürüten AKP-MHP iktidarı, bütün kamu kurumlarını olduğu gibi AFAD ve Kızılay gibi yardım kuruluşlarını da hem kadro olarak, hem de zihniyet olarak ırkçı/dinci odaklar haline getirmiş durumda. Tarikatlarla iç içe olan Kızılay ve AFAD’ın en son deprem sürecinde de yalnızca Kürtlere karşı değil Alevi yerleşim yerlerinde de ayrımcılık yaptığı halk tarafından sık sık dile getirildi.
AKP’nin arka bahçesi
Kızılhaç ve Kızılay örgütlerinin en temel ilkelerinden olan “devletlerden bağımsızlık” ve “özerk yapıya sahip olma” ilkesi, Türk Kızılayı’nın sitesinde de yer alıyor ama pratikte durum tam bir emir-komuta zinciri içerisinde yürüyor. Uzun süredir kurulan ‘tek adam rejimi’ bütün kurumları olduğu gibi Kızılay’ı da Saray’a bağlamış durumda. Başkan Kerem Kınık’ın açıkça AKP’nin emrinde davrandığı ve 700 şubeden 570’inin kapatıldığı, delege yapısının değiştirildiği koşullarda iktidar tarafından seçtirildiği bilinirken, kurumun bütün üst yönetimi ve il örgütlerinin tamamı, eski AKP yöneticileri ve onların yakınlarıyla dolu. Kınık’ın bizzat kendisi Kızılay Holding’e bağlı 12 şirketin tamamında yönetim kurulu başkanlığı koltuğunu işgal ederken, kızı Fatıma Zehra Kınık’ın da Yeşilay’da yaklaşık 10 ay önce ‘uzman yardımcısı’ olarak göreve başladığı, oğlu Muhammed Furkan Kınık’ın, Genç Kızılay’da genel başkan yardımcısı olduğu ortaya çıkmış, hemen hepsi AKP’li olan üst düzey yöneticilerin yüksek maaşları da gündem olmuştu.
Özellikle son deprem bölgesindeki Adana, Dîlok, Hatay, Elazîz, Kilis, Osmaniye, Riha illeri ve ilçeleri başta olmak üzere 81 ilin neredeyse tamamında Kızılay başkanlarının AKP’de siyaset yapmış, milletvekili ya da belediye başkanı adayı olmuş ve seçilememiş kişiler olduğu da basında ayrıntılarıyla yazılmış, muhalefet, iktidarı Kızılay’ı çiftlik gibi kullanmakla suçlamıştı.
Denetimden de geçemedi
Kızılay’ın hesaplarını inceleyen bağımsız denetim firması da kuruma ‘sınırlı olumlu görüş’ notu verdi. Grant Thornton firmasının 14 Nisan 2022 tarihli bağımsız denetim raporu, 2021 yılı hasılatı 8 milyar lirayı aşan, bunun önemli kısmını bağışlardan karşılayan Kızılay’ın bazı konularda uluslararası standartları uygulamadığına işaret ediyor. ‘Sınırlı olumlu görüş’ün en önemli sebeplerinden birisi Kızılay ile Şube Başkanlıkları arasındaki mali ilişkiler. Buna göre 31 Aralık 2021 tarihi itibariyle net defter değerleri toplamı 1 milyar 535 milyon olan arsa ve binaların kiraya verilmesi işlemleri Şube Başkanlıklarına devredilmiş durumda.
Yönetmelikler gereği Şube Başkanlıkları bu arsa ve binalardan elde ettiği kira gelirlerinin bir bölümünü Dernek’e aktarması gerekiyor. Ancak bu kira gelirleri denetim prosedürleri ile doğrulanamadı. Bu yüzden 31 Aralık 2021 itibariyle Şube Başkanlıklarından elde edilen 55,3 milyon lira kira gelirine ilişkin bağımsız denetim firması bir görüş oluşturamadı.
Rapordaki en önemli bulgulardan birisi de “Dernek’in Şube Başkanlıkları ile olan işlem ve cari hesap bakiyelerinin doğrulanamaması” oldu. Hesapların işleyişi ve doğası sebebiyle Şube Başkanlıkları ile olan kira gelirleri dışındaki kâr veya zarar tablosunda yer alan işlemler de raporda sunulamadı. Bu nedenle denetçi bu konuda bir görüş oluşturamadı.
Orduyla ‘eşgüdümlü’ çalışma
Çatışma bölgelerinde sadece insani yardıma odaklanmak ve “husumetlerde taraf tutmamak” IFRC yardım ilkelerinden en önemlisi. Ancak, Kızılay ve AFAD, uzun süredir Kuzey ve Doğu Suriye’deki TSK operasyonlarının bir aracı durumunda. 2018’de TSK ve Türkiye’nin desteklediği cihatçı çeteler Efrîn saldırısını planlarken yapılan toplantılara da dahil edilen Kızılay ve AFAD, operasyon sırasında da görevler üstlendi. Kızılayı Genel Başkanı Kerem Kınık, o günlerde, “operasyonlarla özgürleştirilen bölgelere insani yardım götürdüklerini” dile getirirken, TSK ile eşgüdüm halinde çalıştıklarını, Efrîn’de düzenli olarak 200’e yakın noktada faaliyet yürüttüklerini ifade etmişti.
Bu ‘yardım’ tarafsız bir insani yardım değildi. Depremden en çok zarar gören Hatay’da iki yıl önce yüzde 95 kapasite ile dolu olduğu açıklanan Kızılay lojistik deposu, depremzedelere ilk üç gün ne çadır ne battaniye ne de gıda yardımı ulaştıramazken, o dönem cihatçılara evsahipliği yapan İdlib’deki HTŞ çetelerine çadır, battaniye ve gıda lojistiği sağlamakla meşguldü. İdlib, Efrîn ve çetelerin elinde olan diğer bölgelere 200 bin çadır, 7 bin 500 briket ev, 222 derslikli okul ve sağlık merkezleri yapan Kızılay, bu yüzden burnunun dibindeki Hatay’a elini uzatamadı.
‘Sömürge evleri’ projesi
2019’da Fırat’ın doğusunda inşa edilecek kentlere 2 milyon sığınmacıyı döndürme planını BM Genel Kurulu’na sunan Erdoğan’ın projesine göre, 32 kilometre derinliğindeki şeritte ilk etapta 1 milyon sığınmacı için 10 ilçe ve 140 köy inşa edileceği vurgulanmış, Türkiye’nin ‘cihatçı kuluçkası’ olarak kullandığı İdlib kırsalında ise 77 bin briket evin Türkiye sınırlarına yakın yerlerde inşa edilmeye başlandığı aktarılmıştı.
Kızılay ve AFAD da bu projenin bir parçası olarak yeniden organize edilirken, konutları AFAD koordinatörlüğünde Kızılay ve çeşitli tarikat vakıflarının yapacağı açıklanmıştı. Ayrıca, Katar, Kuveyt ve Suudi Arabistan’dan da çeşitli vakıflar işin içindeydi. Bölgeden sürülen Kürtler ise, bütün bu faaliyetlerin nüfus yapısıyla oynamak için yapıldığını belirtiyorlar, örneğin Efrîn’in neredeyse Kürtsüzleştirildiğini ve bölgeye cihatçı çetelerin ailelerinin yerleştirildiğini ifade ediyorlardı.
Trollükle başkanı desteklemek!
Kızılay’da çadır ve kan satışı skandalları sonrası tartışmalar sürerken Başkan Kerem Kınık’ı enkaz üstünde gösteren paylaşımların sanal medyada yayılması için yürütülen trollük faaliyeti belgelendi.
Ticari bir örgüt
IFRC’nin “Hizmetler sırasında çıkar ve kazanç gözetmeme, gönüllülük esasıyla davranma” ilkesi ise özellikle son deprem sürecinde en bariz şekilde çiğnenen bir ilke oldu.
Resmi açıklamalara göre 50 bine yakın insanın yaşamını yitirdiği ve binlerce insanın soğukta yardım beklediği koşullarda ticari bir şirket gibi davranan Kızılay’ın Ahbap isimli yardım kuruluşuna 2050 çadır ve çeşitli gıda maddeleri sattığının açığa çıkmasından sonra, her şey çorap söküğü gibi geldi. Kızılay’ın aynı süreçte halka dağıtması gereken çadırları Türk Eczacılar Birliği’ne de parayla sattığı, ayrıca, depremzedelere yardım etmek isteyen Michelin, OPET gibi şirketlere de çadır satışı yaptığı ortaya çıktı. Başkan Kerem Kınık, bu satışları savunurken, her gün açığa çıkan yeni belgelerden Kızılay’ın ‘ikinci el yardım giysilerini’ de sattığı anlaşıldı.
Aslında bütün bunlar, 2019’da yapılan yasa değişiklikleriyle Kızılay’ın yapısının değiştirilerek bir 11 şirketi olan, altın ve döviz borsalarında oynayan bir Holdinge dönüştürülmesinin sonuçlarıydı. IFRC ilkelerinin kökten ihlali anlamına gelen bu şirketleştirme, Kızılay’ı ‘kâr peşinde koşan’ sıradan bir firmaya dönüştürürken, felaket hallerinde bile ticari zihniyetle davranmasının yolunu açtı. Depremin üçüncü günü deposundaki çadırları Ahbap’a para karşılığı verdiği ortaya çıkan Kızılay, depremin dördüncü günü ise yatırımlarını nasıl değerlendireceğine ilişkin KAP’a bildirimde bulunmuştu.
Ayrıca Kızılay’ın kendi bütçesinden iktidar yandaşı çeşitli vakıflara para aktarması da tepkilere neden olmuştu. 2020 yılında hükümete yakın Torunlar Holding’e ait Başkentgaz’ın 7 milyon 925 bin dolarlık bağışının aslında Kızılay üzerinden adı sık sık çocuk tacizleriyle anılan Ensar Vakfı’na aktarıldığı ortaya çıkmıştı.
Suistimal için başvuru yapılabiliyor
ICRC’nin resmi sitesinde bir dizi evrensel davranış kuralı özetlenirken, bu etik ilkelerin ihlali halinde başvurulabilecek Etik, Risk ve Uyumluluk Ofisi’nin (ERCO) çalışma biçimi de açıklanıyor. “Etik, Risk ve Uyumluluk Ofisi (ERCO) görevi kötüye kullanmayla ilgili soruşturmalar yürütür ve üst yönetime tavsiyelerde bulunur ve raporlar sunar” denilen ‘davranış kuralları’ bölümünde, “İster bir çalışan ister bir dış paydaş olsun, olası görevi suiistimalden endişe duyan herkes ERCO ile iletişime geçebilir. Gizli ve güvenli raporlama kanalları aracılığıyla ICRC, herkesi dolandırıcılık, yolsuzluk, cinsel istismar ve suistimal, cinsel taciz ve diğer şüpheli Davranış Kuralları ihlallerine ilişkin şüphelerini iyi niyetle bildirmeye teşvik eder. ERCO, tüm raporları azami gizlilik içinde ele alır ve tüm ihbarcıların kimliğini korur” duyurusu yapılıyor.