‘Kızgın buhardaki koza’ Hagop Gobelyan’ın ilk romanı. Aras Yayınevi’nin bastığı kitap, yazarın aile köklerinin izini emek ve titiz bir araştırma ile sürerek oluşturulmuş bir anlatı. Bu anlatı, en nihayet yazarın babası, tanınmış edebiyatçı Yervant Gobelyan’a ulaşarak, Rumelihisar’da sonlanıyor.
O aşamada da benim için kişisel paralellikler kurduğum bir anlatıya dönüşüyor ‘Kızgın buhardaki koza’ adlı roman. Yervant Gobelyan babam Sımpat’ın okul arkadaşı. Her ikisi de Rumelihisar Surp Santuht kilisesinin yanı başındaki, günümüzde çoktan beri kapalı olan Tateosyan okulunda tanışıyorlar alfabe ile.
Rumelihisar iki mekânla canlanır hafızamda. Biri, Kale mahallesindeki ‘Çukur han’ namı ile bilinen, doğduğum ve çocukluğumun geçtiği ev, diğeri ise Aşiyan yokuşunun tepesindeki Frank’ların evi.
Frank’lar baba Peter, anne Doroti, büyük kızları Karen ve onun küçüğü Mari An’dan oluşan bir aile. Babaannem Ağavni ise bu Amerikalı ailenin mütemmim cüzü. Rumelihisarı’ndaki pek çok Ermeni kadın gibi, o da bu Amerikalı ailenin hem çocuklarıyla ilgilenir, hem de adeta bir büyükanne edasıyla ev işlerini çekip çevirir, yemeklerini pişirirdi.
Profesör Peter Frank Robert Kolej’de öğretim üyesiydi. Kaldığı ev de kolejin öğretmenlere tahsis ettiği evlerden biri. Eşi Doroti ise çocuk kitapları yazardı. Ailenin küçük kızı Mari An kız kardeşimle yaşıttı, çok iyi anlaşırlar, saatlerce birlikte oynarlardı. Büyük kız Karen ise benden dört yaş büyük olarak, diğer öğretmenlerin akranı olan genç kızlarla ve oğlanlarla arkadaşlık ederdi.
Paylaşımcıydı Frank’lar, seyahate çıktıklarında bizim kendi evlerinde kalmamızı isterlerdi. Biz ise çok daha konforlu, şahane bir boğaz manzaralı bu evde kalmaktan çok mutlu olurduk. Frank’ların evinin karşısındaki kayalıkta oluşan patikayı aşınca hisarın büyük burcunun dibine varılırdı. Kimi günler anne Doroti’nin hazırladığı piknik sepetini alıp doğruca kalenin dibine gider, orada oynardık. Bugün o patikanın girişi, kimin aklıyla bilinmez, demir parmaklıklarla engellenmiş halde.
Aynı şekilde Çukur Han’dan da birkaç komşu bahçeden geçerek diğer büyük burcun dibine varılırdı. Bahçeler duvarlarla çevrilmemişti bizim çocukluğumuzda. Anneannem bizi ziyarete geldiğinde, en sevdiği sefalardan biri de, her zaman yanında taşıdığı kaminetoyla, yani bildiğiniz ispirto ocağıyla o alanda kahve içmek olurdu. Hikmetinden sual olunmaz, şimdi o alana da ulaşılamıyor. Onun da girişini demir parmaklıklarla kapatmışlar. Dahası, parmaklıkların önünde de sivil korumalar konuşlanmış. Meraklı birini görseler yanına yanaşıp ne aradığını soruyorlar. “Sen anlamazsın, çocukluk yıllarımın anılarını arıyorum” diyecek olsan bir güzel terslenirler, ‘burası özel alan’ diyerek. Oysa tam da o alanda kaç Malkoçoğlu filmi çekilmiş, Cüneyt Arkın kaç kez o burçlara tırmanmıştı. Kim bilir kaç kez tüm mahalle halkı o çekimleri izlemeye gitmiştik. Şimdi orada hangi haramzadenin, hangi vurguncunun bekçiliğini yapıyorlarsa? İçinden “ite dalaşacağına çalıyı dolaş” özdeyişini anımsayıp uzaklaşırsın.
Hey gidinin hisarı, Çukur Han’ın yola bakan yüzüne iki metrelik duvar çekmişler, dışardan görünmesin diye. Yeğişe’lerin evi de görünmüyor artık, onun da evinin önünde duvar var. Oysa en güzel erikler o bahçedeydi eskiden. İhtimal ki yeni sahipleri o ağacı da kesmişlerdir ‘sinek yapıyor’ diyerek.
Eskinin mazbut insanlarının böylesine güvenlik kaygıları olmazdı. Onlar işinde- gücünde emekçi insanlardı. Her mahallenin delisi, hırlısı gibi hırsızı da olur, bıçkınlarını, ayyaşını, kumarbazını herkes bilir, onlar da mahallenin adabını bilirler, kimseye bulaşmazlardı.
Evlenme hazırlığındayken sokaklarında çokça dolaşmış, emlakçılarına kiralık ev sormuş da bulamamıştık bize uygun bir yer. Kırk yıl sonra bugün, aynı hevesi taşımıyorum. Hisar artık çocukluğumun hatıralarındaki muhit değil. Robert Kolej Boğaziçi Üniversitesi’ne dönüşürken eskinin kimi geleneklerini korumak adına uzun yıllar direndi. Salt o koruma çabası yüzünden ötekileştirildi, nobran bir yaklaşımla elit sayıldı. Şimdilerde ise o korunanları da yok etme seferberliği var. Vasatın üstüne çıkılmasın, Boğaziçi de türedi üniversitelerin düzeyinde kalsın istiyorlar.