Yaşananlar bir kıyamet aralığını andırıyor, buna rağmen umut her zamanki gibi dipdiri ve hareketi durdurmaya yetiyor talanı. En son Bursa Kirazlıyayla ilçesinde Meyra Madencilik şirketi tarafından yapılmak istenen talan projesi köy halkının, doğa savunucularının karşı koyuşuyla ve en sonunda yargı eliyle durduruldu. Ve ağaçları kesilerek, talan için yer açılan alanlara köylüler tarafından tekrardan fidanlar dikildi. Doğrusu bu mahşerden bir şeyleri kurtarmak, yüzde bir hafif gülümseme yaratıyorken iktidar, sermaye işbirliği dur durak bilmeden saldırıyor, mesela talanın memleketi, denizi, ormanı, deresi, dağı, tepesi, bahçesi yok her yer hedef olmaya yetmektedir. Sadece ne/neresi kaynağa çevrilebilirdir amaç, zira gözleriyle her şeyi para olarak hayal edebilen bir mantıkla karşı karşıyayız.
Zira öyle bir kıyamet yaşanmaktaki talan katlanarak devam etmekte, sermaye-iktidar talanı Munzur Gözeleri’ne sıçramış durumda. Munzur Nehri tek başına, Dersim isyanı yaşanırken isyanı bastırmak amacıyla halkın çoğu katliamlardan geçirilir, öyle ki o dönemden sağ kalan askerler “kurşun pahallı idi, biz de dipçiklerle öldürüyorduk” diye bir vahşetten bahsederken sonunu mutlaka Munzur Nehri’ne bağlar ve sabah uyanınca koca bir nehrin kan kırmızısı renkte aktığını görürdük… Hal buyken katliamla özdeşleşen Munzur tarihsel anlamda bir hafızaya işaret etmektedir. Bununla beraber aynı alanda Munzur Baba Ziyaretgâhı bulunmakta, mesele buyken hafıza merkezi olmasıyla beraber, inançsal anlamda Aleviler için önemli mihenk taşlarından. Tabii nehir olmasının yanında, engin dağlar ve koca bir ekosistem alanı, öyle ki bitki olarak eldeki bulgulara göre 1500 kadar endemik bitki türünün olduğu, yüzyıllık ağaçlar ve yüzlerce yaban canlısına barınma alanı olan âdeta bir cenneti andırmaktadır.
Doğrusu Galata Kulesi’ne hiltilerle girip restorasyon yaptığını söyleyen na/akıl, aynısını bir sabah Munzur Gözeleri’ne yaptı. Ve bunun adına “doğal peyzaj” denilerek alana giren talancılar bugün aynı pratikle yüz yüze bırakmış durumda Munzur Gözeleri’ni. Doğrusu doğal peyzaj gibi bir dert varsa velev ki sayalım iyi niyetten, çabanız güzelleştirme ise bırakın olduğu, en doğal haliyle kalsın, neden insan elini koyuyorsunuz. O kadar doğal bir peyzaj projesi, düşünün ki otopark, mesire alanı yapılmak isteniyor, yaşanan çelişki nasıl da ortada. Ki Munzur Gözeleri, 1. doğal sit alanı kapsamında, sözüm ona koruma altına alınmış bir alan. Doğrusu Türkiye’de yaşananlara bakınca ya UNESCO dünya mirası listesine alır ya da sit alanı ya da Milli Park ilanı gerçekleştiği gibi çok kısa süre geçmeden talana uğramaktadır ve birden hızla yapılan ihaleler, hemen gözle görülür bir şekilde alana giren iş makineleri sonrası yangından kaçırırcasına talan tamamen başlamaktadır artık. Doğrusu son süreçte özellikle Dersim’de ne kadar inanç, hafıza merkezi olan hangi alan varsa doğa talanına uğramakta, insan katliamlarıyla başlayan tarih, doğanın talanıyla devam etmekte, bir ekolojik katliam, eko-kırımla karşı karşıya kalmaktadır. Fakat buna rağmen Dersim halkı diğer alanlarda olduğu gibi burada da dipdiri umutla hafıza merkezlerini, bütünüyle doğasını savunmaktadır. En son yapılmak istenen barajlarla, taş ocağıyla anılan Dersim bu tehlike karşısında duruşu sayesinde durmaya devam ediyor, imza kampanyasından sosyal medya üzerinden hashtaglere kadar ve yine alanda talana karşı duruşuyla bugün de insan zinciri ile insansızlığa/insafsızlığa karşı durmaktadır.
Ahmet Kaya bir şarkısında, “Munzur’dan bir tas verin de ölem diyor” diye sesleniyordu. Doğrusu bir tas su derken Kerbela’da susuz bırakılanlar akla gelince, Yezitler yine akla gelmekte iken, belki de birileri bir tas suya dahi hasret bırakmak için uğraşmakta ve yine bir dejavu yaşanmaktadır. Sonrasında çokça günah sebebi olan hem Kürt hem Alevi olan Dersim inancıyla, öyle ki varlığıyla hep katliamlarla, göçlerle karşı karşıya kalmışken, bugün yavaş bir ölüm denilen âdeta düşük yoğunluklu bir savaş/ölümle karşı karşıya. Zira sıra artık yıllardır bağ kurduğu doğasına sıra gelmiş, yani hafızasına, etle tırnak olduğu, yaşama gözlerini açtığı yere.
Bunlar yaşanırken demiştik durmuyorlar diye, zira 766 maden sahasının ihaleye açılacağı açıklandı ve buna ek olarak adına av turizmi denilen özünde polisiye filmlere taş çıkartacak kadar olan bir “cinayet turizmi” meselesi var, bununla birlikte 798 canlı da ihale edilecek.
Ve son olarak Giresun; dere yatağına yapılan betonlaşma, her sene çıkarılan imar affı ile ruhsatlandırılırken, yaşanan sel durumunda, su yine akıp, dereyi buldu ve koca şehir felaketle karşı karşıya kaldı. Hal buyken bugün talan edilen her alan aynı akıbeti yaşayacağı kesin, bugün sel, yarın iklim krizi ve bütünüyle yok oluşa gebe bir dünya, kendi elleriyle kendi sonunu hazırlayan insan-sız-lık.