“Yalnızca üç gün daha görebileceğinizi düşünün. Nasıl tüm ayrıntıları gördüğünüzü anlayacaksınız. Üç gün daha işitebileceğinizi düşünün. Her bir notanın nasıl özlemle ruhunuza dolduğunu göreceksiniz.”
“Eğer düşünceleri öldürebileceğinizi sanıyorsanız, tarihten hiçbir şey öğrenmemiş olduğunuzu gösterir bu durum. Geçmişte de tiranlar düşünceleri öldürmeye çalışmıştı sıklıkla; ancak o düşünceler yükselebildiği kadar yükselip tiranları yok etti.”
Eserleri, Naziler tarafından 1933’te “Alman ruhuna aykırı” olarak tanımlanıp “yakılacak kitaplar” listesine alındığında, Helen Keller, “Alman Öğrenci Birliği”ne yazdığı mektupta böyle diyordu. Daha sonra da şöyle devam ediyordu ünlü yazar: “Benim kitaplarımı ve Avrupa’daki yüce akılların kitaplarını yakabilirsiniz; ancak içindeki fikirler milyonlarca kanal aracılığıyla oradan sızmaya ve diğer zihinleri diriltmeye devam edecektir.”
Öyle de oldu. İnsanlığın başına musallat olan Nazi belası yarattığı korkunç felaketlerden sonra tarihe gömüldü ama onların düşman ilan ettiği bütün o eserler yaşamaya devam etti.
Zor bir başlangıç
Amerikan kültür hayatının önemli figürlerinden biri olan pedagog ve aktivist Helen Keller, aslında yaşamına büyük bir talihsizlikle başlamıştı. 1880’de Alabama’nın küçük bir kasabasında sağlıklı bir bebek olarak doğan Helen, henüz on dokuz aylık iken geçirdiği bir ateşli hastalık sonucu görme, işitme ve konuşma yetilerini yitirdi. Bu, zor bir durumdu ama ailesi yılmadı. Aile, telefonun icadından sonra kendini sağır çocukların eğitimine adayan Graham Bell ile temas kurdu. Böylece efsanevi öğretmen Anne Mansfield Sullivan ile tanıştılar. Kendisi de çok az görme yeteneğine sahip olan Anne Sullivan, Helen’e okuma-yazmayı, konuşmayı öğretti ve normal bir eğitim almasını sağladı. Başlangıçta her şey çok ağır yürüdü. Ama sonra, büyük bir hızla gelişti. Helen Massachusetts’da körler okulu, New York’ta sağırlar okulu derken, Radcliffe College’e kadar uzandı. Helen, 1904 yılında mezun olduğunda lisans derecesi alan ilk kör-sağır kimse ünvanını kazandı.
Sosyalist bir kültür
Üniversite eğitimi sırasında Helen, hayat hikâyesini kaleme aldı. Hem normal, hem braille daktilosu ile yazdığı bu kitabı 1903’te yayımladı. “Hayatımın Öyküsü” adlı bu kitap, sonradan bir klasik halini aldı, 50 dile çevrildi. İkili, bu arada sosyalist eleştirmen John Albert Macy ile çok iyi dost oldu. Anne, 1905’te John Albert Macy ile evlendi. Helen artık Macy çifti ile birlikte Massachusetts’da yaşamaya başladı. Helen Keller, bu dönemde “Yaşadığım Dünya” adlı kitabını yazdı. Sosyalist düşünce ile tanışması da aynı dönemde John Macy sayesinde oldu ve 1909’da Sosyalist Partisi’ne üye oldu. 1913’te sosyalizm hakkındaki makalelerini “Karanlığın İçinden” adlı kitabında topladı ve siyasi eğilimi böylece herkes tarafından öğrenildi.
Bu arada Amerikan Görme Engelliler Vakfı kurulmuştu ve Helen dünyanın dört bir tarafında konferanslar, gösteriler yapıyordu. Helen, fiziksel engelleri olmamasına karşın “görmeden, duymadan” yaşayanlara şöyle sesleniyordu: “Yalnızca üç gün daha görebileceğinizi düşünün. Nasıl tüm ayrıntıları gördüğünüzü anlayacaksınız. Üç gün daha işitebileceğinizi düşünün. Her bir sesin, her bir notanın nasıl özlemle ruhunuza dolduğunu göreceksiniz. Yaşanacak üç gününüz kaldığını düşünün. Yaşamın tüm saniyelerini nasıl özlemle yaşadığınızı göreceksiniz.”
1921’de annesi Kate hayatını kaybedince tek yardımcısı olarak Anne kalmıştı. Ne var ki o da aynı yıl hastalandı ve 1922’de konuşamaz hale geldi. Yine de şovlarını sürdürdü. 1936’da dostu, öğretmeni Anne yaşamını yitirdi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Helen ve Poly, çalışmalarını sadece Amerikalı görme engelliler için değil, tüm dünyadaki görme engelliler için sürdürdüler.
Nihayet 1961’de ilk kalp krizini yaşayan Helen, sosyal yaşamdan uzaklaştı. Katıldığı son etkinlik Washington, DC’deki Lions toplantısı oldu. Washington’a bu gidişinde Başkan Kennedy tarafından da Beyaz Saray’da ağırlandı. Nihayet, 1 Haziran 1968’de uykusunda iken hayatını kaybetti.
Nazilere mektubunda şöyle demişti Helen: “Tanrı hiçbir zaman uyumaz; eminim ki sizin hakkınızdaki yargısına er geç ulaşacaktır. Dua edin ki cezanız, tüm insanların nefreti ve iğrenmesini kazanmak yerine, boynunuza bağlanan bir taşla denize atılmak olsun.” Gerçi, beddua değildi bu ama Naziler ikisini de yaşadı. İnsanlığın nefreti ve fiziki ölüm… Geriye ise yakılan kitapların küllerinden yeniden doğan Helen Keller gibi büyük insanlar kaldı.
Arif MOSTARLI