Kürt düşmanlığıyla şöhret yapmış yazar Özdil’in ‘Mustafa Kemal’ kitabının 2 bin 500 liraya satılacağı haberi tepkiyle karşılandı. Yayıncılık dünyası çoktandır gerçek okurundan kopup ‘okumayan okur’a teslim olmuş durumda
M. Ender Öndeş
Sözcü yazarı Yılmaz Özdil’in kaleme aldığı ‘Mustafa Kemal’ kitabının özel serisinin 2 bin 500 liraya satışa çıkacak olmasına tepkiler sürerken, önceki gün Özdil’den kitabın fiyatına ilişkin açıklama geldi. Açıklamasında, Tayyip Erdoğan’ın geçen yılın haziran ayında 3. Köprü için kullandığı “Parası olmayan geçmesin” sözünü hatırlatan bir dil kullanan Özdil, “Bu koleksiyon kitabı, elektrik faturası değil. Ödemek zorunda değilsin. Almaya mecbur değilsin” dedi. Özdil, açıklamasında, “Otomobil efsanesi Ferrari’nin kitabı var, 30 bin lira. Moda ikonu Valentino’nun hayatını anlatan kitap var, 12 bin lira. Marilyn Monroe’yu anlatan kitap var, 6 bin lira. Osmanlı padişahı Üçüncü Selim tarafından saray mimarlığına atanan Antoine Ignace Melling’in gravürlerinden oluşan kitap var, sıkı durun, 70 bin lira” sözleriyle okunmak için değil ‘koleksiyon’ için basılan kitaplardan, örnekler vererek kendini savundu. Çok özel baskı gerektiren ve ülkelerin kültür hazinesine katılması için yayınlanan tarihsel belge, gravür ve harita kitapları ile bir otomobil patronunun hatıraları arasındaki farkı da bilmediği anlaşılan Özdil’in, her yetişkinin ilkokuldan beri ezberlediği sıradan bilgilerle dolu bir Atatürk derlemesini nasıl bu statüye soktuğu da anlaşılamadı.
Sadece Özdil mi?
Ancak pahalı kitap sorunu sadece Özdil gibi örneklerle sınırlı değil. Yayıncılık dünyası, uzun süredir gerçek okurundan koparak “rafta güzel duran ama okunduğu şüpheli” kitaplar basmaya ağırlık veriyor ve kabartmalı, cafcaflı kitap kapakları ortalığı dolduruyor. İyi okurların yakından tanıdığı eski “Varlık Yayınları”nın bastığı eserler gibi kitaplar artık “okumaktan başka bir işe yaramadığı için”(!) demode ve estetikten uzak sayılıyor. Maliyeti artıran yüksek kaliteli kağıtlar ve süslü kapaklar ise doğal olarak raftaki fiyatları da artırıyor. Esasında, yayıncıların çoğu, uzun bir süredir geleneksel kitap okuru olan üniversite öğrencileri ve şehir küçük burjuvazisinden koparak orta ve üst sınıflara yönelmiş durumda. Siyasal baskı atmosferinin de etkisiyle gençlikte zaten azalmış olan kitap okuma oranı, yayıncıların baskı ve fiyat politikası nedeniyle de daha geriliyor. Kitap okuma alışkanlığı alanında dünyada 86. sırada sürünen Türkiye, gitgide kültürel bir çöle dönüşüyor.
Bir simge olarak
Beylikdüzü Kitap okurunun mabedi sayılan İstanbul Kitap Fuarı, ilk olarak 1982 yılında, 28 yayınevinin katılımıyla gerçekleştirilmişti. Uzun süre Beyoğlu’nda, şimdi TRT binası olan yapıda faaliyet gösteren fuar, o dönemde şehrin kitap okurunu kendisine çekmiş, bir kültür merkezi haline dönüşmüştü. Hatta 90’lı yıllarda bir ara kira fiyatlarının yüksekliğini protesto eden birçok yayıncı çadırlarda alternatif fuar alanı bile yaratmıştı. Fuar’ın 2000 yılında (Beyoğlu ve başka merkezi ilçelerde pekala uygun yerler olduğu halde) Beylikdüzü’ne taşınması ise, arabası olan okurlar için bile zulüm haline gelirken, özellikle bütçesi sınırlı genel okur kitlesi büyük sıkıntı yaşamaya başladı. Ancak sorun sadece ulaşım sorunu olmadı. Yayınevlerinin rota değiştirmesi de aynı yıllara denk düştü ve gitgide fuar uygun fiyat avantajını da yitirmeye başladı.
Rekorlar gerçekçi mi?
Kitaba ulaşmada her şeye rağmen okura avantaj sağlayan kitap fuarlarının kırdığı ziyaretçi rekorları ise “okurkitap” ilişkisi açısından çok tartışmalı. Türkiye’de kitap endüstrisi aslında son yıllarda hızla büyüyerek 2 milyar 100 milyon doları aşmış durumda ve fuarlar da ziyaretçiyle dolup taşıyor; ancak bu durum yine de yüzde 0.1’lik okuma alışkanlığı rakamını değiştirmiyor, kitap, bireylerin ihtiyaç listesinin 235. sırasında yer alıyor. Dolayısıyla, fuar ziyaretçi sayılarıyla ülkenin kültürel durumu arasındaki ilişki tartışmalı hale geliyor.
Kendini koruyamayan sektör
Fiyat artışını körükleyen en önemli faktörlerden biri olarak gösterilen KDV oranları konusunda da yayın dünyası şimdiye kadar ciddi bir tepki, eylem, boykot, vs. ortaya koymuş değil. Birçok Avrupa ülkesindeki uygulamanın tersine, kitaptan yüzde 8 oranında KDV vergisi alırken, pırlantadan, lüks tekne mazotundan hiç vergi almayan, canı istediği yandaşının borcunu bir kalemde silen iktidar, bu alanda oldukça rahat. Çünkü yayın dünyası, “korsan ve emek hırsızlığı” konularında haklı olarak tepkiler ortaya koyarken, iktidarla ilişkilerinde ise “Her koyun kendi bacağından asılır” prensibiyle hareket etmeyi sürdürüyor. Böylece, yüksek vergili ve sıfır devlet destekli yayıncılık alanı her kriz döneminde, kağıt piyasasının altında kalıyor; finansmanı sağlam olanlar işini yürütebilirken, diğerleri eleniyor.
Şüphesiz Türkiye’de kitap okuma alışkanlığının körelmesi sadece fiyatlarla ilgili değil; hatta bu faktör belki de alt sıralarda yer alıyor. Siyasal baskı atmosferi, toplumsal deformasyon, okumanın değer yitimi ve genel olarak kültürel çölleşme sözünü ettiğimiz sorunda elbette daha belirleyici durumdadır. Ancak, yayıncılık sektörünün de asıl geleceği temsil eden genç nüfusa yönelik çabalarının yeterli olduğu söylenemez. Dayanışma ve örgütlenme yoluyla iktidarın karşısına çıkarak, örneğin “SIFIR KDV” talebini dayatma, böylece kendi bütçelerini ve doğal olarak okurun bütçesini rahatlatacak bir yol arama eğilimi ise şimdilik ufukta görünmüyor.
Sonuç olarak, Özdil’in görgüsüzlüğünün Türkiye’de alıcısı mutlaka vardır; alırlar, rafa koyup tablo gibi seyrederler. Hatta örneğin Mehmet Cengiz de “benim Ferrari’den neyim eksik” diye her an harekete geçebilir. Ancak asıl sorun, uydurma derlemelerin kim tarafından kaça satın alındığı değil, gerçek okur olan, olması gereken genç kuşakların kitapla ilişkisinin nasıl kurulacağı. Özdil’i bilmem ama yayın dünyasının onlara “Bu elektrik faturası değil. Almazsan alma” deme hakkı bulunmuyor. Çünkü zaten onlar faturalardan ayırabildikleri parayla kitapçı dükkânına gidiyorlar.
Okumayan bir toplum
UNESCO verilerine göre Türkiye, kitap okuma oranında 86. sırada. Avrupa’da yüzde 21 olan kitap okuma oranı, Türkiye’de sadece on binde bir. Her 100 kişiden sadece 4’ü kitap okuyor. TV başında geçirilen süre ortalama 6 saat, internete harcanan süre ortalama 3 saat; okumaya ayrılan süre ise 1 dakika. Kitap Türkiye’deki ihtiyaç maddeleri listesinde 235’nci sırada yer alıyor. Dünyada kitap için kişi başına harcanan para ortalama 1,3 dolarken, Türkiye’de çeyrek dolar. Bir yılda bir Japon ortalama 25 kitap, bir İsviçreli ortalama 10 kitap, bir Fransız ortalama 7 kitap okuyor. Türkiye’de 6 kişiye yılda 1 kitap düşüyor.