Vicdani Ret Derneği, Kürt, Alevi, Ermeni ve sosyalist gençlerin askerlik yaparken hedef haline geldiklerini söyleyerek, ailelere çocuklarını askere göndermeme çağrısı yaptı
Türkiye’de 1992 ile 2002 yılları arasında 2 bin 220 şüpheli asker ölümü, “intihar” vakası olarak kayıtlara geçti. AKP’nin iktidara geldiği 2002’den 2020’ye kadar geçen sürede kışladaki asker ölümlerinin verileri olmasa da konunun sık sık gündem olmasıyla rakamların çok yüksek olduğu belirtiliyor. Son dönemde askeriye içinde rutin bir hal alan şüpheli asker ölümleri, “intihar”, “kaza kurşunu” ve “kalp krizi” denilerek örtbas ediliyor. Yaşananların ölümlerin sorumlularına ilişkin etkin bir soruşturma yürütülmezken, ailelerin adalet talebi, yargı ve bürokrasi kıskacı altında görmezden geliniyor.
İzmir Aliağa Kapalı Cezaevi’nde askerlik yaparken tehdit edilen Jandarma Er Osman Özçalımlı’nın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmesiyle bir kez daha kışladaki asker ölümleri gündeme geldi.
‘Militarizm ölümdür’
Artan şüpheli asker ölümlerini MA’dan Cahit Özbek’e değerlendiren Vicdani Ret Derneği gönüllüsü Ercan Aktaş, Kürt, Alevi, Ermeni, sosyalist gençlerin, meşruiyeti kalmamış askeri kışlalardan içeriye adım atmamaları gerektiğini ifade etti. “Aileler çocuklarını askeriyeye teslim etmemelidirler” diyen Aktaş, uzun yıllardır zorunlu askerliğe karşı mücadele eden vicdani retçiler olarak, zorunlu askerliğin militarizm; militarizmin ise ölüm olduğunu dile getirdiklerini belirtti.
İzmir Şakran Cezaevi’nde şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren Osman Özçalımlı’nın babasının, “Oğlumla daha önce telefonla defalarca Kürtçe konuştum. Kürt olduğu için ‘terörist’ gibi tacizlere maruz kalmış…” şeklindeki açıklamasını anımsatan Aktaş, bu beyanın bütün gerçekliği gözler önüne serdiğini kaydetti.
Düşman yaratmak kolay
“Militarizm için düşman yaratmak kadar kolay bir şey varsa, o da yaratılan bu düşmanı öldürmektir” diyen Aktaş, kışlanın şiddet alanı olduğunu belirtti. “Terhisine dört saat kalan bir insan neden intihar eder? Daha kaç genç, ‘arkadaşının silahından çıkan kurşunla hayatını kaybedecek?” diye soran Aktaş, “Açık ve net: Uğur Kantar, Kürt ve Alevi; Sevag Şahin Balıkçı, Ermeni; Deniz Yurtsever, sosyalist; Osman Özçelimli, Kürt olduğu için kışlada akranları ve komutanları tarafından öldürüldü” dedi.
Vatani görev satın alınabilir
Yaşanan şüpheli asker ölümlerinin zorunlu askerlik bağlamında değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Aktaş, Türkiye gibi ırkçı/militer ülkelerin dışında zorunlu askerlik uygulamasının çok az ülkede mevcut olduğunu aktardı. Aktaş, “Zaten Türkiye’de parası olan o çokça ‘kutsal’ dedikleri ‘vatan görevi’ni satın alabilmektedir. Toplumun bunu kabul etmemesi lazım. Bugün dünya zorunlu askerlikle ilgili bambaşka bir boyuttadır. Türkiye, Yunanistan gibi istisnalar dışında zorunlu askerlik uygulaması çok az ülkede mevcuttur. Fakat bizdeki mantalite o kadar geride kaldı ki, zorunlu askerliği, insanları kışlaya sokup, militarist eğitim vererek, milli şuur aşılayabilecekleri bir araç sanıyorlar. Bu dünyada uzun zaman önce vazgeçilmiş bir uygulamadır. Ancak Türkiye’de hala ısrarla uygulanmaktadır” dedi.
Tarihçi Michael Howard’ın “Militarizm, askeri alt kültüre ait değerlerin, toplumun egemen değerleri olarak algılanmasıdır” sözünü anımsatan Aktaş, “İfade biraz daha genişletilirse militarizm, askeri değer ve pratiklerin yüceltilmesi ve sivil alanın şekillendirilmesi olarak tanımlanabilir. Kışla içinde 20 ila 21 yaşlarında gençler ölüyor. ‘Şehit oldu mu olmadı mı?’, ‘Dövmesi vardı, namazı kılınır mı kılınmaz mı’ tartışmalarını yürüten bir toplum, çürümüştür. Militer bu ruh, yaşanan korkunç acılar ile yüzleşilmesi ve de şiddetin, baskının, savaşın olmadığı bir ülkede yaşamamız önündeki en büyük engellerden biridir. Bu nedenle kimi tartışmaları daha boyutlu ve derinlikli yürütmek gerekmektedir. Dün kışlada ölen İsmail Akça’yı, Osman Bulut’u, Yılmaz Köse’yi unuttuğumuz gibi Osman Özçelimli’yi de unutacak mıyız? Yaşanan açık şekilde ırkçılık/milliyetçilik ile beslenen militarizmdir. Kürt, Alevi, sosyalist, Ermeni gençlerinin, meşruiyeti kalmamış bu kışlalardan içeriye adım atmamaları gerekiyor. Aileler çocuklarını buraya teslim etmemelidirler. HDP yaşanan her kışla ölümünü meclise taşımanın ötesinden daha etkin bir politik çalışmanın içinde olmalıdır” ifadelerini kullandı.
HABER MERKEZİ