Çarpılmadan, kişiliğini öne sürmeden ve tutkularına bozulmadan heyecanlarını başkalarına iletenlerin çok uzaklara çekildiği zamanlar. Bir kez algıladığı heyecan sindikten sonra, ölümüne dek silinip gitmediği çehreler. Dokunduğu ne varsa içinde canlı olarak kaldığı o hiç yaşlanmayan hayat doluluk! Onda her şeyin etkisini sürdürdüğü, her şeyde de onun etkisinin hissedildiği o düş ve inanç çağlarını peşinden sürükleyen yakıcı coşkunluk. Sararıp soldu eski bir büyüklükten izler taşıyan ne varsa. Doğru, şimdi daha tutkulu ve daha zeki kendi noksanlığından her soluyan. Tutkuyu yok etmek için tutkulu, zekayı yok etmek için zeki kalmaya daha fazla mahkum en yükseklere ip eğiren. Ne kadar sersemce ve ne kadar acımasızca olursa olsun hesapsız öne atılışa karşı haklıdır artık, tutumlu iç dökme ve çıkarla uyumlu her geri çekilme.
Vaktinde belirmeyen cesaretin sonraki uyuşuk atakları, teslim olmuşluğun ve bitkin düşüren hastalığın yinelenen arazları. Ağır bir uykudan yükselen belirsiz sesler, güçsüz iniltiler. Tıpkı eylemin başarısızlığından sonra devam eden sıkıcı ve durağan hayat gibi, onun verimsizliğiyle koşut. Hükümran olan geçmeyen korkudur, ama kötülüğe karşı tehlikeli bir şekilde savaşanın daimi korkusundan farklı. Bir kurtulma ve kurtarma çabası içermeyen. Güçsüzlüğünden beklendiği gibi kaçışla taşınan ve boyun eğmeyle son bulan bir kavrayışsız akışkanlık, kaygısızlığın anayurdu olan alışkanlığın güvenli sığınağına sürüklenmeyi delice arzulayan bir ılık sıçrayış. Hissedilme, tanınma, bir kabul görme taşkınlığı. Kendisinin olmadığı için kendisini terk etmeye yazgılı bir heyecan, yalnızca çokça tekrar edildiği için düşünce kılığına girmiş düşüncesizlikle gelen acınası yoksulluk. Şaşırtıcı ve hızlı, bir ihtilal sözü sıcaklığında, ama onun duygusuna aykırı bir duygusuzluğun soğuk tonlarından süzülme.
Kendi içinde kalma isteği, ama dönüşmüş olarak. Düzeniçi, ama düzendışı bir figürde ışıma beklentisi. Üstelik geçişin ara duraklarına uğramadan ve uçurumları birbirine bağlayan patikalardan geçenin çektiği çileye de katlanmadan. Eylemden gelmeyen sözün kendi başına yüklenici bir değer, gerçekle ilintisiz gösterişin, iç dayanaklarından yoksun olsa da mucizevi bir taşıyıcı dış güç olabileceğine inanmışın kendini sunma biçimi. Yalan, yüreklendiricidir; risksiz serüven eğlenceli, zahmetsiz yükselişler de çekici. Tersi, kendi dışına taşan heyecanı gerektirir, kendini uzağına savuran dengesiz alevli coşkuları. Zihni, kendiyle dolu olanın hiç tanımadığı şeyler. Zordur bir başkasının yükünü taşımak. Öyleyse daha bir imkânsızdır, tüm çoğunluk ağırlığının sürükleyicisi olmak. Sığınacak pek az şey kalıyor geriye. Sade söz mesela! O, haksız mülkün savunusu; bir de içsiz biçim, o da yokluğun sadakası. Kendine boğulmak istemeyen yalandan kurtuluşu arardı, yükselmek isteyen de onu kendine karşı saldırmaya yüreklendirirdi yoksa.
Öznel bir yanılsamaya kapılmış kullanışlı bir nesne. Sömürgede sivrilmiş heveslerin bütününü kapsayan kelime “kullanışlı” olabilirdi. Gözden geçirir ve içermediklerini söküp atsa, ne kalır geriye kendi içinde kalmak isteyende? Özel zaafları bile olmayan, onda dile gelenden dürtülerine kadar, içini dolduran kendinden başka bir şey. Onu olduğundan başka bir yere koyan ya düzen içi bir imkân ya da düzen karşıtı bir dinamik. Duruma göre ikisi de bazen. Zıt uçları kendine doğru bükmeyi sağlayan tek gerçek yeteneği ise sadakatsizliği. Konmak istediği miras ve onun geleneğine, öte yandan uydurulmuş konumuna “kullanışlılığı” oranında izin veren sömürgeci ilkeye. O yüzden gırtlağına dek düzenle doluysa, ne mücadele ne de özgürlük kılığında hiçbir heyecanın sahicilikten gelen bir gücü bulunmaz. Sadece taklit, gösteriş, özenti ve abartı, zamanın belkemiği bu dörtlü göz boyama. Gıdasız büyüyenin ve büyütülenin katığı. Küçücük adına karşılık, adsız bırakılan halkın kadim anlatıları. Gömdüğüne karşılık dirilttikleri: Sömürgecinin dolaylı övgüsü budur, ters dokunuşlarla diri tutulan uyuşukluğun yüceltilmesi. Yanlış heves önemsiz bir abartıdır, ama kendi tehlikesi yığınsal beğeniyi bulduğunda bu yanlış anlaşılma artık herkesin felaketi.