Hepimiz gördük değil mi o korkunç fotoğrafı? Bembeyaz bir bulutun içinde, berbat bir yalnızlığa mahkûm gibiydi. Yüzü yere dönük, yanık gövdesiyle sesleniyordu bize Adem Yarıcı ve hiç öyle şov yapar gibi bir hali yoktu. ‘Çocuklarım aç’ dedi ve gitti işte, o kadar! Şimdi unutulmanın ilk günlerinde daha. Birkaç gün sonra, bu yazı yayınlandığında, tamamen sislerin ardında kalacak ve sonunda, kör karanlıkta debelenip duranlar, bizler yani, adını bile hatırlamakta zorlanacağız.
Geriye bir şey bıraktı yine de ama. Memleketin yönetilme biçimi üzerine birkaç anahtar ve belki de hakikaten -Cemal Süreya’nınkinden farklı- bir kısa Türkiye tarihi…
Kayıtlara geçsin diye madde madde özetlenebilir:
1- Hatay Valiliği’nin ilk açıklaması: “Valilik personelinin müdahalesi ile yanmaktan kurtarılan vatandaşın hayati tehlikesi bulunmamakta olup gerekli tüm müdahaleler valiliğimiz tarafından yapılarak hastaneye sevk edilmiştir. Kendini yakma girişiminde bulunan vatandaşın 2 çocuğu bulunmaktadır. Sosyal Hizmetlerden Sosyal Ekonomik Destek Yardımı, çocukları için Şartlı Eğitim Yardımı ve Şartlı Sağlık Yardımı almaktadır. Vatandaş, eşinden boşanmış ve uzaklaştırma cezası almıştır. Psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle daha önce de kendini yakma teşebbüsünde bulunmuştur.”
Hayati tehlike yok ve Adem’in zaten ‘psikolojik rahatsızlıkları’ var. Ayrıca, aldığı yardımın değerini bilemeyecek kadar nankör ve ayrıca zaten eşinden bile ayrılmış! İyi olmuş Adem’e!
2- Hatay Valiliği’nin ikinci açıklaması: “Hatay Devlet Hastanesinden Mersin Devlet Hastanesi yanık ünitesine sevk edilmek üzere giderken Hatay Dörtyol ilçesi mevkiinde ambulansta geçirdiği kalp krizi sonucu tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetmiştir. Vatandaşımıza Allah’tan rahmet, acılı ailesine sabır ve baş sağlığı dileriz.”
Hayati tehlikesi yok ama ambulansta kalp krizi…
Allah’tan rahmet…
3- Hatay Valiliği’nin resmi sitesinden devam ediyoruz. Ertesi gündeyiz… “Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Mehmet Nuri Ersoy bir dizi ziyaretlerde bulunmak üzere ilimize geldi” diye başlıyor açıklama ve “Tarihi Uzun Çarşı’sını gezerek, esnaf ziyaretlerinde bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Mehmet Nuri Ersoy’a ilimizle özdeşleşmiş yöresel tatlımız künefe ikram edildi” diye devam ediyor.
Afiyet şeker olsun, yarasın, kan yapsın!
4- Yine aynı sitedeyiz. “Bir Aradayız, İdlib’in Yanındayız” anonsu çıkıyor önümüze. Süleyman Soylu’nun öncülüğünde başlayan kampanyanın tanıtım toplantısına katılanlar sayılıyor: AFAD, Kızılay, Diyanet Vakfı, Menzilgillerden Beşir Derneği, malum Deniz Feneri Derneği, elini değil gövdesini taşın altına soktuğu için her taşın altından çıkması doğal olan İHH, Nur cemaatinden Hayrat İnsani Yardım Derneği, Erenköy cemaatinden Hüdayi Vakfı ve Nakşıbendi Halidi cemaatinin Sadakataşı Derneği…
“Her zaman asaletini tüm dünyaya gösteren bir milletin evlatları olarak” başlatılan kampanyayı kutluyor Soylu.
Asalet… Mühim…
5- Burcu Özkaya Günaydın’ın haberi… Ne zaman “Suriye Tezkeresi” diye bir laf duysa otomatik olarak elini kaldıran bir partinin, CHP’nin Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur konuşuyor: “Hatay’da 600 bin Suriyeli var. Fabrika yok, var olan fabrika da kapatılıyor. Ayakkabı sektöründe ucuz iş gücü olduğu için Suriyeliler çalışıyor. Bu insanlar nasıl işsiz kalmasın?”
Muhalefet… O da lazım tabii, evet… Ya olmasaydı?
6- Sabah Gazetesi: “Algı operasyonu bir kez daha çöktü! Yaptıkları manipülasyon haberleriyle bilinen Sözcü ve Birgün gibi bazı medya organlarında ‘Hatay’da maddi sıkıntılardan dolayı ‘çocuklarım aç’ dediğini iddia ederek kendini yakan kişiyle ilgili gerçek bir kez daha ortaya çıktı. Hatay’da kendini yakan Adem Yarıcı’nın boşandığı eşi Bahar Yarıcı, psikolojik sorunları olduğunu ve daha önce de intihar girişiminde bulunduğunu ifade etti.”
Gerçekleri yazan gazeteciler… Büyük resim ve üst akıl… Uçurumun kenarından döndürüyor bizi… Tam zamanında…
7- Anne Ayşe Yarıcı konuşuyor: “Parasızlıktan, açlıktan çocuğum gitti kendini yaktı. Paraları, yiyecek ekmekleri yoktu. Bizlere yetkililer yardım etsin. Ciğerim, Erdoğan’ım, seni alnından öperim yavrum. Daima başımızın üzerinde kalasın. Çok memnun oluruz eğer bize yardım edersen, Erdoğan’ım, yavrum.”
***
Bu kadar… Bitti…
İçiniz daraldı, biliyorum. Beni de umutsuz sanıyorsunuz muhtemelen.
Hayır. Değil. Hiç değil.
Değiştirmemiz gereken şeyin özeti bu. Bu kadar net ve bu kadar sert…