Dünyada hiçbir halk Kürt halkı kadar kirli politikalara maruz kalmadı ve bu bir anla, bir dönemle sınırlı da değil; bir süreklilik içinde sürüp giden bir durum. Küresel ve bölgesel güçlerin Kürtlere yönelik politika, diplomasi ve ittifaklarının çözümsüzlük karakteri günümüzde ve yaşadığımız anda da özelliğinde ve sürekliliğinde bir kesintiye mahal vermeden devam ediyor.
Yakın dönemde Kürtlerle ilişkili siyasi ve diplomatik trafikte yer almış olan ABD Ulusal Güvenlik Baş Danışmanı John Bolton’un bir kitabı yayınlandı. Kitap Kürtlerin kirli bir pazarlığa nasıl maruz bırakıldıkları üzerine bilgiler de içeriyor.
John Bolton’un Kürtlere ilişkin söyledikleri sınırlı bilgiler içeriyor olsa da çarpıcı bilgilerdir olduğu aşikardır. Katliam ve kirli pazarlık içerikli bir tezgahın nasıl işlediğinin üzerine bir tabloyla insan karşılaşıyor, lanetli bir tezgahın profilli çıkıyor. Lanetli tezgaha karşı insanlığın söyleyeceklerinin olması da lazım çünkü bu öyle bir tezgah ki; Kürt gerçeği üzerinden insanlığa kötülük kusuyor! Durumu abartmıyoruz, bunu gerçeği ifade ettiği için belirtiyoruz.
Kürt özgürlük mücadelesi, Rojava özgürlük mücadelesinin aynı zamanda bir insanlık mücadelesi olduğu, halkların ortak ruhunu, özgürlüğünü ve geleceğini yansıttığı ve ifade ettiği için belirtiyoruz. Bu gerçekliğe kötülük kusuluyor. Rojava’ya saldırı olurken küresel çapta aydınlar, yazarlar, bilim insanları, kanaat önderleri, devrimciler, demokratlar dediler ki; Rojava’ya yaklaşım kendi geleceğimize yaklaşımdır! Rojava’nın karanlığa karşı bir duruş ve bir ışık olduğunu belirtiler ve bu yönlü deklarasyonlar yayınladılar, dayanışma eylemlerini geliştirdiler, katliamcı tezgaha karşı tiksintilerini, öfkelerini, tepkilerini ortaya koydular.
Erdoğan 24 Eylül 2019’da New York’taki BM Genel Kurulu’nda elinde bir haritayla konuşma kürsüsüne çıktı. Kuzey Doğu Suriye’de saldıracakları alanları harita üzerinde gösterdi; hem de büyük bir şovla, adeta kendinden geçercesine! Erdoğan’ın büyük bir şovla sunduğu harita meğerse çok öncesinde ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin hazırlamış olduğu haritaymış! Bolton kitabında bunu anlatıyor. Jeffrey bir taraftan harita hazırlayıp Türkiye’ye sunarken diğer taraftan bir saldırı planının varlığını sürekli inkar etmeye çalıştı ve kamuoyunu uyutma taktiğini işletti. Jeffrey’in sergilediği “hüner” bununla sınırlı değil, daha başka “hünerler” de sergiledi.
Jeffrey Kuzey Doğu Suriye yönetimine, ‘Sınırdaki savunma mevzilerini kaldırın, güçlerinizi sınırdan çekin, bunu yaparsanız Türkiye tarafından size saldırı olmayacak’ sözünü de verdi, bu temelde Türkiye ile mutabakata varıldığını belirtti. Ama saldırı da oldu. Jeffrey saldırı için tüm yolları döşedi ve tüm bunları aracı konumda, tarafsız konumda, üçüncü güç konumunda, iki taraf arasında çözüm arayışı adı altında yaptı. Bu herhalde ‘Jeffrey tarzı diplomasi’, ‘Jeffrey tarzı aracı’, olarak diplomasi tarihine geçecektir. Bolton ve ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, aralarındaki tartışmalarda Jeffrey’nin Kürtlere karşı negatif bir yaklaşım sergilediğini belirtiyorlar, bu yönlü bir değerlendirme kitapta yer alıyor.
Jeffrey ve patronu Trump’ın Kürtler üzerindeki pazarlık tezgahına “renk” kattıkları anlaşılıyor, öyle olmasa Trump, Erdoğan’a, ‘Kürtlerle birlikte DAİŞ’le savaş’ der mi! Kürtlere karşı, Kuzey Doğu Suriye’ye karşı yıllarca DAİŞ’e destek veren Erdoğan ve AKP iktidarı kalkıp da Kürtlerle birlikte DAİŞ’e karşı savaş verecek, öyle mi! Trump’ın kendisi de buna inanmıyor. Onun asıl söylemek istediği şey şu: Söylemde DAİŞ’i öne çıkar ki, bu iş yürüsün. Erdoğan da aynen öyle yaptı. Erdoğan söylemde ara sıra DAİŞ dedi demesine ama DAİŞ’in yıllarca savaşıp da ele geçiremediği alanları Erdoğan Trump’ın ve Jeffrey’nin desteği ile ele geçirdi. Trump aynı zamanda Erdoğan’a, ‘Kürtleri öldürme, peşine düşme’ demiş! Bundan da anlaşılıyor ki, Trump aslında Erdoğan’ın niyetinin ve planlarının farkında. John Bolton’un kendisi de bu noktaya dikkat çekiyor. Bolton, ‘Trump aldığı kararların Kürtler açısından yıkıcı sonuçlarının gayet farkındaydı’ diyor. Trump’ın öne sürdüğü gerekçe ise şu: “Tabanım askerlerimizin çekilmesini istiyor!” Peş peşe bunu tekrarladığını söylüyor Bolton. Gerçekte ise; Türkiye’nin saldırısından sonra Amerika toplumu, aydınları, sivil toplum örgütleri, senatörler, Kongre üyeleri, Amerika basını Trump’ın söylediklerinin tersi bir yaklaşım ortaya koydular; Türkiye’nin saldırısına karşı büyük bir tepki sergilendi; hem de Trump’ın hayal edemeyeceği düzeyde bir tepki! Türk saldırısına işbirliği ve desteği nedeniyle hem uluslararası alanda hem de Amerika toplumu nazarında Trump büyük bir itibar kaybına uğradı, telafi edilemeyecek düzeyde bir kayba.
Gerçek şu ki; küresel ve bölgesel aktörlerin plan ve konseptlerinin odağında Kürtler ve Kürt meselesi hep var oldu.
Sayın Öcalan, Savunmaları’nda uzun uzun bu durumu işliyor ve çözümlüyor. Sayın Öcalan, küresel ve yerel aktörlerin siyasetinin Kürtlere karşı komplocu tarzına dikkat çekiyor. Küresel kapitalist aktörlerle ulus devlet aktörlerinin Kürtler üzerinde kirli ittifak ve pazarlıkta birbirini nasıl tamamladıklarını etraflıca değerlendirmelere tabi tutuyor.
Küresel kapitalist güçlerin Türkiye’nin Kürt sorununda yıkım ve çözümsüzlük politikalarına ahenkleri devam ediyor. Bolton kitabında bu uyum sürecinin nasıl işlediğinin dar bir tarih kesitin dar aktarımını içeriyor.