Küresel ısınmanın sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Isınmanın nedeni olan karbon yakıtlarını kullanan şirketler ve bunu destekleyen devletler, kirletenlerin faturasını halka ödetmeye hazırlanıyor
Yusuf Gürsucu/İstanbul
İklim zirvelerinin en çok ses getirdiği Kyoto toplantısıyla birlikte karbon ticareti başlatılma kararı alınmış ve soluduğumuz temiz hava meta haline getirilmişti. Kyoto kararları sonrası yapılan iklim zirvelerinde yeni düzenlemeler eklenmiş ve karbon borsaları kurulmuştu. Bu bağlamda ‘Emisyon Ticaret Sistemi’ (ETS) adı verilen bir sistemle şirketler arasında karbon ticareti yapılmaya başlandı.
Türkiye’de ETS tasarlanmasında sanayi şirketlerinin tercihinin her firma için geçmiş emisyon hacminin baz alınması, kotanın kullanım süresinin 3 yıl olması, firmaların istedikleri kadar alım yapması ve kota fiyatlarındaki dalgalanmaları devletin regüle etmesi yönünde beklentiler ortaya kondu. Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin (İPM) iki ayda bir gerçekleştirdiği İklim Kafe Konuşmaları serisinin mart buluşmasında değerlendirmelerde bulunan İstanbul Bilgi Üniversitesi Çevre, Enerji ve Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ayşe Uyduranoğlu, sermayenin taleplerini dile getirdi.
Portekiz Katolik Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Zahide Eylem Gevrek ile birlikte gerçekleştirdikleri araştırmanın sonuçlarına değinen Uyduranoğlu, karbon vergisinin kabul edilebilirliğini artırmak için verginin ne gibi niteliklere sahip olması gerektiğini araştırdıklarını ve sanayi sektörünü kapsadığı için konuya bütüncül yaklaşılmasını sağladığını ifade etti.
Anket yapılmış
Tercih deneyleri metodu ile tasarlanan anketin İstanbul, Bursa ve Antep’in de aralarında bulunduğu 13 ilde, cam, çelik, çimento, demir, enerji, kağıt, metal ve seramik sektörlerinden 404 firma ile yapıldığını söyleyen Uyduranoğlu, ETS’nin henüz uygulanmayan bir sistem olduğu için firmaların da bilinmeyen bir sistemin beraberinde getireceği belirsizlikleri asgariye indirmek istedikleri ifade edildi.
Ayrıca Avrupa Birliği’nde ETS’nin ilk aşamada (2005-2007) daha çok pilot uygulama şeklinde olduğu ve süreç içinde elde edilen tecrübeden faydalanılarak, sistemin daha da geliştirildiği belirtildi. Karbon vergisi halkın sırtına Tüm bu belirlemelerle konuşulanların arka planında işleyen akıl, bu yükün halkın sırtına yıkılması hesaplarını içeriyor. Fransa’da haftalarca süren direnişin nedeni küresel ısınmayı güya önlemek üzere şirketlere getirilen karbon vergisi yükümlülüğünün halkın sırtına yıkılmak istenmesiydi.
Benzer adımlar tüm dünyada uygulamaya geçirilirken, ekonomik kriz gibi nedenlerle şirketlere sınırsız özgürlük sağlanarak, dünyayı kirletip yok edenler korunup kollanırken, fatura her şeyde olduğu gibi yine emekçi halklara çıkarılacak.
Algı operasyonu yararsız
2009 yılı itibariyle küresel iklim değişikliği gündemi, Kyoto Protokolü metnine ruhunu veren neoliberal politikalar tarafından şekillendirilmekte. AB’nin başını çektiği atmosferdeki (kirlilik yarattığı söylenen) gazların ticareti devam ediyor. Ekonomik kriz rüzgarlarıyla fiyatı 20 Amerikan dolarının altında gezinen 1 ton karbondioksit yani sera gazı endüstrisi için öngörülen “caydırıcı” rolünü oynamaktan çok uzak olduğu belirtilirken, sera gazı miktarı küresel olarak sınırsızca artmaya devam ediyor. Petrol ve kömür madenciliği büyüyerek devam ederken bu üretimler “çevreci” iddiaları ile süslenerek hem ekonomik hem de siyasi olarak sürdürülüyor. Kapitalist devletler ve şirketler bir algı operasyonu niteliğinde, ne kadar çok çevreci olduklarını anlatmaya çalışırken, bizler de iklim değişikliğini durdurmak için eylemler yapmaya davet edip duruyoruz.
Yarının büyük yalanları
Kapitalist üretim biçimleri hava, su, toprak gibi tüm canlılar için yaşamsal olana değer biçmek ve ticarete açmak şeklinde artarak sürdürülüyor. Kapitalizmin “çevreci” iddiaları sınırla-pazarla (cap-and-trade) ve kirleten öder anlayışıyla neoliberal politikalarla uygulanırken gerçekleşen iklim zirveleri birer gösteri olarak sahneye konuyor. Koruma bölgeleri ya da korunması gereken doğal alanlara bakışı kendi üretim süreçlerinde ihtiyaç duyduğu alanları kapsarken, koruma dereceleri ihtiyaç duydukları oranda ya düşürülüyor ya da kaldırılıyor. İklim Değişikiliği Çerçeve Sözleşmesi’nin ilk yapıldığı 1992 yılında önerilen ve 1994’te terkedilen “çevre vergisi” halkların cebine göz dikilerek ve ağırlaştırılarak yeniden gündeme taşınmaya hazırlanılıyor. Bugünün somut ve uygulanabilir çözümleri olarak ortaya konan “temiz enerji” vb. iddialar, bugünden bir sorun olarak yaşanmaya başlanırken yarının en önemli sorunları içinde yer alacağı şimdiden söylenebilir. Bugün öne sürülen iklim değişikliğiyle mücadele talepleri, önerileri ve uygulamaları yarının büyük yalanları olarak tarihe geçeceği şimdiden belli.