Cezaevinde Aysel Tuğluk ile birlikte bir süre kalan siyasetçi ve avukat Burcu Çelik Özkan, Tuğluk’u anlattı. Aysel Tuğluk dışarıda da çok sessiz ve sakin görünen fakat hakikaten tanıdığın zaman mücadele azmi, isteği ve direngenliği ile ben dahil birçok kadına güç veren kadın oldu. Direngen, güçlü, hakiki ve samimi…
Türkiye siyasetinde ilk eşbaşkanlık yapan kadın olan, milletvekili olduğu dönemde yaptığı konuşmalar ve katıldığı etkinlikler gerekçe gösterilerek 10 yıl hapis cezası verilen Aysel Tuğluk, 5 yıldır Kocaeli Kandıra Kapalı Cezaevi’nde tutuluyor. Tuğluk son 2 yıldır da demans hastalığı ile mücadele ediyor. Kocaeli Üniversitesi Adli Tıp Bölümü tarafından Aysel Tuğluk hakkında oybirliğiyle “Cezaevinde kalamaz” raporu verilse de Adalet Bakanlığı’nın kesin rapor için sevk ettiği İstanbul Adli Tıp Kurumu “Cezaevinde kalabilir” raporuna imza attı. Aysel Tuğluk’un hastalığı cezaevi koşullarında daha da ilerlerken, Kandıra 1 No’lu Cezaevi’nin talebi üzerine bir kez daha ATK’ye sevki yapıldı. ATK’nin kararı beklenirken, kadın örgütleri Tuğluk için harekete geçerek “Aysel Tuğluk’a özgürlük için 1000 kadın” adıyla imza kampanyası başlattı. Kampanya kısa sürede binlerce kadın tarafından imzalandı. Kürt siyasetinde deneyimleri ile önemli bir yere sahip olan ve son olarak Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcılığı yapan Tuğluk ile birlikte cezaevi sürecini geçiren ve hastalığının başlama dönemlerinde de yanında bulunan siyasetçi ve Avukat Burcu Çelik Özkan, Aysel Tuğluk’u anlattı.
Aysel Tuğluk ile ilk tanışmanız nasıl gerçekleşti?
Aysel Tuğluk bizden çok çok önce siyasete başlamış ve birçok kurumda aktif insan hakları siyasetinde görev almış kadın bir siyasetçi. Ben 2015 seçimleri itibariyle kendisi ile yakından çalıştım. Milletvekili olduğumuz dönemde Aysel Tuğluk da Eş Genel Başkan Yardımcımız olarak gruptan sorumluydu. Çalışma alanlarımız ortak olduğu için haliyle iletişim çok güçlü idi. Birlikte çok çalışma yaptık. Sadece Türkiye içinde değil Türkiye dışında da birçok ziyaretimiz oldu. Çok ilginçtir, ziyaretlerimizden bir tanesinin gündem başlığı cezaevi, cezaevlerindeki insan hakları ihlalleri ve bunların çözümüne yönelik de beraber çalıştık. Akabinde de çalışmaların dışında yine aynı dönemde cezaevine düşmemizle birçok siyasetçi ve Aysel ile birlikte Kandıra’da uzun bir dönem birlikte yol arkadaşlığı yaptık.
Aysel Tuğluk cezaevinde özelde siz kadınlara nasıl güç oluyordu? Bir araya gelişleriniz nasıl oluyordu?
Aysel Tuğluk dışarıda da çok sessiz ve sakin görünen fakat hakikaten tanıdığın zaman mücadele azmi, isteği ve direngenliği ile ben dahil birçok kadına güç veren kadın oldu. Aysel Tuğluk cezaevinde de güç aldığım kadınlardan biriydi. En karamsar olabileceğiniz zamanlarda dahi Aysel Tuğluk’un gözünün içine baktığınız zaman o gücü hemen alıp kendinize gelebilirdiniz. Aysel Tuğluk’un en önemli özelliği o sessizliğinin altındaki zeki kadının yansıttığı ince espriler, bir cümle ile olayı özetleme ve değerlendirme hali bunlar hakikaten çok kıymetliydi. Ondan çok güç alıyorduk.
Aysel Tuğluk ile beraber kalıyordunuz. Sohbetleriniz olmuştur muhakkak ki… Bu sohbetlerinizde Aysel Tuğluk tutuklanmaları nasıl değerlendiriyordu?
Hepimiz belli bir karar doğrultusunda bir anda alındığımız için ve 10 kadın siyasetçinin bir arada olduğu cezaevinde tutuklanmamız epeyce değerlendirildi. Biz ara ara espri de yapardık, bir grup toplantısı gerçekleştirebiliriz Kandıra Cezaevi’nde diye. Aysel çalışmalarda nasılsa bu sürecin de bir hukukçu olarak hukuksuz olduğunu çok iyi bilen, çok iyi değerlendiren ve bilincinde olan bir arkadaşımızdı. Bu yüzden herhangi bir “Ne ile karşılaştık? Ne oluyor” sorusunun çok çok uzağında tam tersine ne olduğunu bildiğimiz bir sürecin parçasıydı zaten. Aysel Tuğluk da cezaevine girdiği günden bugüne kadar da bu sürece dair bir bütün olarak hepimiz gibi düşünen ve bunu cezaevinde yaşama da yansıtan bir kadın arkadaşımız.
Aysel Tuğluk ile 2 yılı aşkın cezaevinde kaldınız. Unutamadığınız, halen de anımsadığınız bir anınızı paylaşabilir misiniz?
Ben cezaevindeyken kızım Asmin benim yanıma gelip gidiyordu. Bu süre zarfında Aysel ile ortak sohbet yazalım talebi üzerine buluşuyorduk. Tabii çok özel bir ilişkileri vardı onların. Bizim de Aysel ile çok özel bir ilişkimiz vardı ama Asmin ile olan diyaloğuna hiç giremiyordum. Onların kendi aralarında bir diyaloğu vardı. Aysel çocuklarla yakın bir ilişki kurabiliyordu. Çocuğun dilinden iyi anlayan biriydi açıkçası. Anılar çok fazla. Yaklaşık 3 yıl beraber kaldık ve Aysel dediğiniz anda benim aklıma hep güldüğüm, mutlu olduğum, mutlaka sohbetin devamında etrafa net bir enerjinin yayıldığı an geliyor. Aysel’in bu sessiz hali bir yanılgıdır aslında. Aysel çok esprili bir kadın, kendine özgü bir haldir bu. Yürüdüğümüz zamanlarda sakin bir sohbet ediyoruz. Bir bakıyorum öyle bir şey söylüyor ki sonradan anlıyorum ki orada ince düşünülmüş bir espri var. O anda kahkahaya boğuluyoruz. Aysel ve cezaevi dediğiniz zaman benim gözümde şu an ki durumu, ilerleyen hastalığından ziyade direngen, güçlü ve gerçekten bulunduğu ortama hakiki ve samimi enerji yayan biri olduğunu söyleyebilirim.
Aysel Tuğluk’un ilk hastalık süreci nasıl ortaya çıktı ve sizler bunu nasıl fark ettiniz? Hastalığına en büyük etken ne oldu?
Cezaevinde bir yakınınızı kaybetmek, olabilecek en olumsuz, kötü durumlardan biri. Bu anlamda Aysel Tuğluk kendisi ile çok özel ilişkisi olan bir klasik kadın, anne-evlat ilişkisinden ziyade hakikaten bir arkadaş, bir dost ilişkisi olan annesini kaybetti. Zaten cezaevinde olanların en büyük hassasiyetlerinden biri de onlar içerideyken dışarıda bir yakınını kaybetmek. İçerideki en büyük dertlerimizden biri buydu. Yani olur da dışarıda birini kaybederiz korkusu. Şimdi bu süreç bir yakınını kaybetme sürecinden farklı bir boyuta evirildi. Çünkü kendisi annesinin vasiyetini yerine getirmek üzere ki annesi evinin penceresinden görünen İncek Mezarlığı’nda defnedilmesini hep vasiyet etmişti. Bunu Aysel hep söylerdi bu arada. “Olur da hayata gözlerini yumarsa bir şekilde evinin penceresinden kendisi görünsün diye bir vasiyeti var Hatun annenin.” Tüm bu vasiyet çerçevesinde bakarsanız defin işlemleri yapıldı. Fakat akabinde Aysel’in gözünün önünde annesi defnedildiği mezardan çıkartıldı ve apar topar başka bir araçla Dersim’e götürüldü. Bu birinci yaşadığı şok ve travma. İkincisi de en çok istediği şey en son anında annesi ile birlikte olabilmekken kendisinin defnini bile ne yazık ki göremedi. Taziyesini karşılayamadı. O ruh haliyle Aysel Tuğluk bulunduğumuz cezaevine getirildi. Bunun gerçekten yansımasını, etkilerini, bir insanda bırakabileceği derin yaraları çözümlemek oldukça zor. Çok yakından biliyoruz ki o dönemde hep beraber olduğumuz arkadaşlar da bu şekilde değerlendirir.
O günden sonra Aysel sessizleşti. Ama eminim ki yüreğinde biriktirdiği o acı, derin yara neyi nasıl konuşacak, bütün o soru işaretlerinin sonucu olarak sessizleşti. Çok hızlı yansıdı. Ve gün geçtikçe farklı bir refleksle biz Aysel Tuğluk’un şu anki hastalığına yaklaştığını görebiliyorduk. Ben tahliye olmadan önce de Aysel Tuğluk’ta zaman zaman unutkanlıkların, dikkat dağınıklıklarının olduğuna bizzat tanıklık ettim. Bu anlamda gelinen nokta, bu yaşadığımız ve bugün özgürlüğü için hep birlikte emek verdiğimiz Aysel Tuğluk’un geldiği nokta tesadüf mü? Değil. Bu bir süreç ve bu süreçte özellikle altını çizmek istiyorum: Aysel Tuğluk’un bugüne kadarki gelinen sürecine ne etki etti? Ne yaşadı ki bugün bu noktada? Bunun üzerinde durulması gerekiyor ki çözümün tam olarak nereden başlaması gerektiği de tartışılsın. En azından sağlık noktasında hem beden hem ruhsal bütünlüğünün tekrardan sağlıklı bir birey noktasında olsun. Aysel tekrar aramıza gelecek.
Kocaeli ATK ile İstanbul ATK’nin Aysel Tuğluk için vermiş olduğu iki zıt rapor mevcut. ATK’nin Tuğluk’un cezaevinde kalabileceğindeki ısrarının nedeni ne?
Bu konu Türkiye’nin hem ulusal hem de uluslararası anlamda sürekli önüne çıkan, gündeme gelen ve ihlal noktasında da çok net ihlal kararlarının verildiği bir konu cezaevindeki hükümlü ve tutukluların maruz bırakıldığı hak ihlalleri. Meclis çalışmalarında o dönem HDP’nin cezaevlerinden sorumlu Cezaevi Komisyon Sözcüsü olarak ben, Aysel Tuğluk da Genel Başkan Yardımcımız sıfatıyla birlikte yaptığımız görevler de var. O gün bizim arşivlediğimiz bütün raporlar şu anda hâlâ mevcut. Hasta tutuklu ve hükümlüler için yaptığımız bütün konuşmalar hâlâ mevcut. O günkü rakamları hâlâ hatırlıyorum mesela. Rakam derken bile rahatsız oluyorum. Her biri bir insan, bir can ve 300’ü aşkın diye başlardık cümlelerimize. 300’ü aşkın ağır hasta tutuklu ve hükümlü olduğunu fakat bu ağırın dışında hasta tutuklu olduğunu sayısız kez gündeme getirdik, sayısız kez bunu Meclis kürsüsünde konuştuk ve yaptığımız cezaevi ziyaretleri sonucunda bunları raporlaştırdık. 2015 yılı bu noktada bir kırılma aslında. 2015 yılından önce ATK’nin bizatihi kendi vermiş olduğu “Cezaevinde kalamaz” raporlarının dahi “Cezaevinde kalabilir” şekliyle yeniden yazılmasını biz hep birlikte yaşadık. O gün bu durumlara bu kararlara çok yüksek sesle itiraz ettik. Fakat siyasi ortam ATK’nin raporlarına da yansıdı, bunu çok net ortaya koymak lazım. Şimdi Aysel Tuğluk’un tüm bunlardan doğru durumunu özgün bir şekilde konuşursak hiçbir hasta tutuklu ve hükümlüden farkı olmaksızın, bunun özellikle altını çizmek gerekiyor. Çünkü Aysel Tuğluk’un özel ricasıdır. Hiçbir tutuklu, hükümlüden farkı gözetilmeden bir bütün Türkiye’de var olan cezaevlerinde hâlâ özgürlüğünü bekleyen hasta tutuklu ve hükümlüler için bir bütün mücadele edilmesi gerektiğini özellikle söylüyor.
Süreç Aysel Tuğluk’ta belli başlı belirtiler ile başladı ve bunların her geçen gün artmasıyla daha da derinleşmesiyle demans teşhisi konuldu. Demans teşhisi ile beraber Kocaeli Üniversitesi tarafından hazırlanan 9 profesörün imzasının olduğu ve çok net ayrıntılı, tıbbi gerekçelerin belirtildiği bir rapor hazırlandı ve “Cezaevinde kalamaz” noktasında bir karar verildi. ATK bu raporun hangi bilimsel yönden eksikliğini teşhis etti ki kendisi ne hukuki ne insani bir yönle hazırlandığını düşünmediğimiz bir raporla Aysel Tuğluk’un cezaevinde kalabileceğine dair rapor düzenledi. 2015 öncesinde kendi raporlarını bile yeniden düzenleyen, kendi verdiği “Cezaevinde kalamaz” raporunu “Cezaevinde kalabilir” diye değiştiren bir kurumun bugün Kocaeli Üniversitesi’nin vermiş olduğu raporun aksine bir rapor düzenlemesine şaşırmamak, kabul etmemek gerekiyor. Biz ATK’nin raporunu inceledik. Gayriciddi bir rapor. Mesela raporda bir sandalyede oturamamasının gerçek olmadığını belirtmiş, kendisinin tam anlaşılamadığına dair ibareler var. Ben Aysel Tuğluk ve diğer arkadaşları zaman zaman gidip Kandıra Cezaevi’nde ziyaret eden biri olarak söylüyorum: Her görüşmemizde yeni belirtilerle ve hastalığının her geçen gün ilerlediği bir süreci yaşıyoruz. Dikkat dağınıklığının ötesinde, ne konuştuğunu unutma hali, telefonu elinde tutarken yaşadığı zorluk, oturacağı sandalyeye gerçekten sağlıklı oturamaması ve hakikaten yapılan görüşmelerde o yaşadığı ve mücadele ettiği hastalığı çok yakından görebilmek mümkün.
Sesimiz yükselmeli
Aysel Tuğluk başta olmak üzere şu an hasta tutsaklar için kampanyalar yapılıyor ve duyarlılık oluşturulmaya çalışılıyor. Farklı ne yapılabilir?
Kamuoyunun desteği ve duyarlılık göstermesi önemli. Bunun için mutlak suretle politik bir değişikliğe ihtiyaç var. Politika değişikliği ele alış biçimi elbette ki süreci etkiler. Ancak bu konuda bir politika değişikliği olmadığı sürece bizlerin kamuoyunun desteğini alması, ulusal ve uluslararası anlamda destek almamız da önemlidir. Tüm bunlar hasta tutuklu ve hükümlülerin bir gündem başlığı olarak her yerde konuşulmasını amaçlamalı. Meclis’te, sokakta, evde her neredeysek konuşulması gerekiyor. Bunun devamında geri adım atmak değil tam tersi sesi yükseltmek gerektiğini düşünüyorum.
Nişmiye Güler / İstanbul-JINNEWS