Şebnem Korur Fincancı tutuklandı. Fincancı Prof. ünvanlı bir Adli Tıp uzmanı. Sayısız otopsiye girmiş bir hekim. Bir insanın nasıl bir silahla, darbeyle ya da zehirli maddeyle öldürüldüğünü defalarca saptamıştır. Ölümün intihardan mı, yoksa cinayetten mi olduğunu en iyi o ve benzer uzmanlar ortaya çıkarmaktadır.
İki HPG’linin görüntülerine bakarak, ilk ve ön teşhisi koyabilecek donanıma sahiptir. Ama bilim insanı olduğu için de, bunu kesin bir teşhis olarak yapmamış, tarafsız bir heyet tarafından savaşta kimyasal silahların kullanılıp kullanılmadığını araştırmak gerektiğini söylemiştir.
Eğer imkan verilseydi, söz konusu HPG’lilerin bulunduğu yere gider, otopsi yapar ve kesin teşhisi koyardı. Onun ölümlere kimyasal zehir sebep olmuşsa bunu, olmamışsa olmadığını hekimlik ahlakının gereği tereddütsüz dile getireceğinden kimse şüphe bile edemezdi. Fincancı’ya bu imkan tanınmadığı için, o, ancak görüntüleri objektif olarak değerlendirmiş ve “araştırılsın” demiştir.
Bundan sonra olaylar şöyle gelişmiştir: “Kimyasal silah kullanıldı mı, kullanılmadı mı” tartışması, “ordu kimyasal silah kullanır mı, kullanmaz mı” tartışmasına dönüştürülmüş, buradan da “ordumuzun kimyasal silah kullandığına dair şüphe yaratmak, vatana ihanettir” sonucuna varılarak, Ş. K. Fincancı’nın tutuklanması, kendisinin ve TTB yöneticilerinin vatandaşlıktan çıkarılması, TTB’nin kapısına kilit vurulması, TTB’nin kardeş meslek kuruluşu TMMOB’ne de operasyon yapılması siyasi iktidar ve medyası tarafından yargıya talimat olarak verilmiştir.
İslam inancına göre, Allah dışında hiç kimse, hiçbir devlet, hiçbir kurum ve hiçbir ordu günahtan münezzeh değildir. Öyle olduğu için, sivil vatandaşlardan, iktidar mensuplarından, polis şeflerine ve ordu komutanlarına kadar herkesin işlediği suçları araştıran, suçluları saptayan ve mahkum eden yargı organları vardır. Öyle ki, AKP iktidarı, kollanacaklarını düşündüğü için, suç işleyen ordu mensuplarını askeri mahkemelerde değil, sivil mahkemelerde yargılamaktadır.
Orduların Anayasa dışı işler yaptığı olur mu? Olur. Mesela Erdoğan’a TSK’nin 27 Mayıs’ta suç işleyip işlemediğini sorsak, nasıl bir cevap alırız? Ya da, daha sonra Dersim halkından özür dilediğine göre, ordunun Dersim’de “zehirli gazlarla, Alevi-Kürt insanlarını mağaralarda fareler gibi zehirleme suçu” işleyip işlemediğini Erdoğan’a sorsak ne diyecektir? 28 Şubat’ı da bunlara ekleyebiliriz. 12 Eylül darbecilerinin Amed zindanında işlediği insanlık dışı suçlardan söz ettiğine ve o nedenle Amed Zindanı’nı “kültür müzesi” yaptığına göre, 12 Eylül darbesini yapan ordunun suç işleyip işlemediğini sorarsak, Erdoğan “ordu suç işlemez” diyebilecek midir? Evren’i ve o zamanki tüm ordu üst kademesini suçlu ilan eden o değil mi? Ve Erdoğan’a “Generallerinin yarısını, Kurmay Albaylarının yüzde doksanını tasfiye ettiğine” ve bunlara “terörist” dediğine bakarak, “yarım gebelik olmayacağı” gibi bir önceki “ordunun da yarısının terörist olması düşünülemez, ya teröristtir ya da değildir” dersek, bize itiraz edebilecek midir?
Bunlar Erdoğan’a yönelik sorulardır. Erdoğan’ın bize nasıl cevaplar vereceğini bilsek bile, önyargılı olmaktan kaçınmak adına bu cevabı burada dile getirmeyelim. Ama bu sorulara Prusya militaristlerinin bile vermeye cesaret edemeyeceği cevapları veren birisi var: CHP’li vekil Gürsel Erol. Şöyle dedi:
“TSK’nın eylemleri sorgulanamaz, eleştirilemez ve o eleştirileri de sorumsuzca buluyorum. CHP’nin köklerinin nereye dayandığını bilmeyenlerin bu şekilde açıklama yapmasını asla doğru bulmuyorum. O açıklamayı yapan arkadaşımız MYK’da gündeme gelecektir.”
Kim bu Erol, gözünü kan bürümüş bir “kontr-gerilla” elemanı mı? Okuması yazması olmayan “vatan vazifesi” diye askere alınmış bir hizmet eri mi? Neyin nesi, kimin fesidir bu şahıs? Level atlamış, “TSK sorgulanamaz, eleştirilemez” bile demiyor, “TSK’nın EYLEMLERİ sorgulanamaz, eleştirilemez” diyor.
Aklınız almayabilir, ama benim aklım alıyor; bu adam CHP’nin Elazığ vekilidir. Alevi-Kürt kökenlidir. CHP’nin içindeki Mehmet Ali Çelebigillerden biridir. Bu vekil, eğer kimyasal silah kullanma meselesi araştırılıp, kullanıldığı saptandığında bu “eylemi de sorgulanamaz, eleştirilemez” eylem sayacaktır. O halde 1938 Dersim soykırım eylemini de sorgulamamakla, eleştirmemekle Erdoğan’ın bile gerisinde durmaktadır.
Ve CHP’li vekil Tanrıkulu’nu hedef göstererek, Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin Şebnem Korur Fincancı’ya ve tüm TTB’ye saldırısını meşrulaştırmıştır. İktidara bugün CHP içinden yaptığı bu yardımı, yarın AKP içinde yapmaya devam ederse hiç kimse buna şaşırmamalıdır.
Ezcümle, bu aşamada ne Fincancı, ne de diğerleri, TSK’yi muhatap almamakta, siyasi iktidara “araştır” demektedir. Araştırma talebi TSK’ye “iftira” sayılacaksa, bu “iftira” TSK’ye değil, ona emir verme konumunda olan siyasi iktidara yöneltilmiştir.
O halde, bırakın TSK’yi, siz üzerinize atıldığını düşündüğünüz iftiraya inandırıcı bir cevap verin.