Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırılarda kimyasal kullanmasına tepkiler sürüyor. Türkdoğan saldırılarda çocukları hayatını kaybeden ailelerin başvuru yapmasının önemli olduğunu vurguladı
Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’nde devam eden saldırılarında kimyasal silah kullanmasına uluslararası kurumların sessizliği sürerken, buna tepkiler de devam ediyor. Resmi olarak Türkiye tarafından kimyasal silah kullanıldığı yalanlansa da ortaya çıkan görüntüleri inceleyen doktor ve uzmanlar kullanıldığını yönünde hem fikir. Kimyasala karşı eylemler devam ederken, insan hakları örgütleri de gerçeklerin ortaya çıkması yerine gazeteci ve doktorların hedef alınmasına tepkili.
Devletler suça karıştı
Kimyasal silah kullanıldığına dair ailelerin de başvuruda bulunduğu İHD Eşbaşkanı Öztürk Türkdoğan MA’dan Fırat Can Arslan’a değerlendirmelerde bulundu. Türkdoğan, OPCW’nin sözleşmeler gereğince konuya dair harekete geçememesinin perde arkasında “devletlerin suça karışmasının” olduğuna işaret etti. 1949 tarihli Cenevre Protokolü’nün savaş hukukunu düzenlediğine dikkat çeken Türkdoğan, “Bu sözleşmelerin kapsamında kimyasal silahların kullanımıyla ilgili herhangi bir şey yok ama bu sözleşmeler gerek devletlerarası, gerekse devletle bir silahlı örgüt arasındaki çatışma halini de kapsıyor. En son Yugoslavya Özel Ceza Mahkemesi’nin ürettiği kararlarla da bunun altı net bir biçimde çiziliyor. Bunu da Uluslararası Kızılhaç Komitesi denetleyecek” dedi.
Türkiye sözleşmeye taraf
Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin savaş suçlarını denetleyebilmesinin devletlerin iznine tabi olduğunu belirten ve Türkiye’nin 14 Aralık 2006 tarihli ve 5564 sayılı özel bir kanun çıkardığını hatırlatan Türkdoğan, “Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları yurtdışında kimyasal silah kullanımı ile ilgili bir iddia ile karşılaşırsa, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bu iddiaları araştırmakla görevli. Dolayısıyla Türkiye bu konuda uluslararası yükümlülüklerini yüklenmiş bir ülke” diye aktardı. Şuanda yapılması gereken en önemli şeyin ailelerin başvurusu olduğunu belirten Türkdoğan, “Milli Savunma Bakanlığı konuya dair bir açıklama yaptı. Madem iddiaları kabul etmiyorlar, devlet içerisinde idari denetim mekanizmaları var. İzin verin bu mekanizmalar denetlensin. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ilgili soruşturmayı yapsın. Bütün bu soruşturmalar sonucu bu iddiaların ne olduğu ortaya konsun” dedi.
Devletler birbirine güvenmiyor
Kimyasal Silahlarla İlgili Uluslararası Sözleşme’ye göre söz konusu iddiaya dair bir taraf devletin başvurusu yapması gerektiğinin altını çizen Türkdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sözleşmeye göre OPCW kuruldu. Bu bir BM örgütüdür. Kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığına dair yerinde inceleme yetkisine sahip tek örgüttür. Bunun yanı sıra silahların Irak topraklarında kullanıldığı belirtildiği için Irak egemenlik hakları doğrultusunda her zaman soruşturma başlatabilir. OPCW, resen karar alarak, olay yeri incelemesi yapmaya gidemez, böyle bir yetkisi yok ama bu örgüt taraf devletlerde planlı veya plansız denetim yapabiliyor. Bu da sadece ilgili ülkelerde kimyasal silah üretimi ve depolaması yapılıp yapılmadığına dair bir denetim. Bu sözleşmeler neden bu şekilde düzenlenmiş? Çünkü bütün devletler maalesef suça karışmış durumundadır. Hiçbir devlet birbirine güvenmediği için sözleşmeleri bu şekilde yapıyor. ”
Sözleşmeleri yenilemeye zorlamak lazım
OPCW’nin sadece devletlerin başvurusuyla harekete geçmesinin, Kürt halkı gibi devletsiz halkların uluslararası alanda yalnız kalması sonucunu doğurduğu tartışmalarına dikkat çeken Türkdoğan, “Ya Irak’ta Federe Kürdistan Yönetimi, Irak Devleti üzerinden bir başvuru yapılmasını sağlayacak ya da Türkiye’deki iç hukukun işletilmesi sağlanacak. Ya da dünyada büyük bir demokratik kamuoyu oluşturarak bazı devletleri sözleşmelerin yenilenmesi için zorlamak gerek” dedi. Türkdoğan, OPCW’nin herhangi bir devletin başvurusu sonucu bölgede inceleme yaparak Türkiye’nin kimyasal silah kullandığına dair bir rapor hazırlamasıyla, konunun BM Güvenlik Konseyi’ne taşınacağını belirtti ve raporun Türkiye’de bir bilirkişi niteliği taşıyacağını ifade etti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kamu davası açmak zorunda kalacağını kaydeden Türkdoğan, “TCK’da bir kişinin kimyasal silah kullanarak, bir kişinin kasten öldürülmesinin cezası ağırlaştırılmış müebbettir” diye ekledi.
Deliller toplanmalı
Kimyasal silah kullanıldığına dair incelemeleri ve delil toplanmasını konu alan birtakım protokoller oluşturulduğunu dile getiren Türkdoğan, Minnesota Protokolü’nü örnek verdi ve delillerin bu protokole uygun toplanması gerektiğinin altını çizdi. Türkdoğan, “Yaşamını yitiren silahlı militanların görüntülerinin yayınlanması, uluslararası boyutta yeterli olmayabilir. Olay yerinden ne kadar delil toplandı? Bazı olaylar vardır ki üzerinden yıllar da geçse, belli kalıntılar kalır” diye belirtti. İsviçre ve Almanya’dan bağımsız heyetlerin bölgeye giderek bu konuda inceleme yapmak istemesi sonrası bölge hükümeti tarafından engellendiğini anımsatan Türkdoğan, “Eğer keyfi sebeplerle bir engelleme varsa, o ülkenin iç mekanizmalarını harekete geçirmek gerekiyor. Irak Devleti ve bölge yönetimi zan altında kalacaktır” ifadelerini kullandı.
Kürt sorunu savaşla çözülmez
Açıklanan savaş bilançolarının “çok ağır” olduğuna vurgu yapan Türkdoğan, “Bizim Türkiye’de de Irak’ta da Suriye’de de İran’da da artık kaybedecek bir tek canımız bile yok” dedi. İnsan hakları savunucuları olarak söz konusu durumu barış temelinde değerlendirdiklerini söyleyen Türkdoğan, “Ortada bir Kürt sorunu var. Bu Kürt sorunu savaşla çözülemiyorsa, yapılması gereken tek şey diyalog ve müzakeredir. Bütün bu tartışmalar müzakere zamanının geldiğini gösteriyor. Devletler nedeniyle uluslararası alanda hak arama noktasında tıkanma yaşanıyor. Bu nedenle sorunun savaşla ya da devletlere sığınarak çözülemeyeceğini bilmek gerek” sözlerine yer verdi.
‘Benim çocuğum neden öldü?’ desinler
Türkdoğan, yaşamını yitiren HPG’lilerin ailelerine çağrıda bulunarak, “Aileler, ‘benim çocuğum neden öldü’ diyerek suç duyurusunda bulunabilir. Gerekirse Meclis ya da Kamu Denetçiliği Kurumu devreye girecektir. Bu başvurular sonucunda ne olduğu ortaya çıkacaktır. 90’lı yıllarda yaşanan faili meçhuller, gözaltında kayıplar ya da köy yakmalar, ailelerin başvuruları sonucu uzun zaman sonra açılan davalarla tek tek aydınlanıyor. Meclis’te araştırma komisyonları kuruldu ve biz oradaki raporlarda neler olduğunu öğrendik. Bu hak arama süreçleri işletilmeli” dedi.
ANKARA