1982 darbe anayasasının yürürlüğe girmesinden bu yana hemen hemen bütün seçimlerde partilerin topluma vaatlerinin başından anayasa değişikliği gelir. Ancak şimdiye kadar hiçbir iktidar topluma vaat edilen sivil demokratik bir anayasayı yapmamıştır.
Genellikle iktidarların toplumu yönetememe hali ortaya çıktığında, yönetim krizini aşmak için ilk başvurdukları yöntem, toplumun aleyhine ancak kendi lehlerine olan anayasa değişikliği yapmaktır. Buna son örnek olarak da Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimi için yeterli oy oranının değiştirilmesine ilişkin anayasa değişikliği çıkışıdır.
Anayasalar kolektif yaşamı düzenleyen, bunun için devlete yetki veren ama devlete verdiği yetkinin sınırlarını belirleyen toplumsal sözleşmelerdir. Ancak toplumu yönetme yetkisini eline alan devlet/yürütme organı her zaman kantarın topuzunu kendi lehine çevirmiştir. Darbeciler tarafından yapılan 1982 Anayasası, yürütmenin yetkisini artıran, meclis ve yargıyı ise daha pasif konumda tutan bir anlayışla hazırlanmıştır.
Mevcut anayasanın otoriter ruhu ve yürütmeye verdiği yetkiler mevcut iktidarı tatmin etmemiş ki sürekli anayasa değişiklikleriyle kendi konumunu güçlendiren ancak halkın ihtiyaçlarını ve taleplerini görmezlikten gelen düzenlemeler yapmış, hala da yapmaya devam etmektedir.
Devlet/hükümetin çıkarı ile toplumun çıkarı hiçbir zaman paralel olmamıştır. Halk arasında bazen kullanılan ‘vatana millete hayırlı olsun’ temennisi aslında devletin insafa gelmesi temennisidir. Çünkü halk da ‘devlete hayırlı olanın millete hayırlı olmadığını’ acı tecrübelerle deneyimlemiştir.
Evet anayasa değişikliği gereklidir. Bu su götürmez bir gerçekliktir. Ama bu değişiklik halkın yararına mı olmalı, yoksa devletin yararına mı olmalı? Asıl tartışma konusu bu olmalıdır.
100 yıldır bu toplumdaki barışın önünde en büyük engelin ‘tek etnik, tek inanç, tek dil’ üzerine inşa edilen toplumsal mühendislikten kaynaklandığı açıktır. Bu zihniyetle hazırlanan anayasanın toplumun ihtiyacını karşılamadığı ve toplumsal barışı tehdit ettiği de 100 yıllık deneyimlerle sabittir.
Eğer toplum lehine ve toplumsal barışı sağlayacak, ülkenin çok kimlikliğini, çok dilliğini dikkate alacak bir anayasa yapılacaksa siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve toplumun tamamı bu taşın altına elini koymalıdır. Bu konuda siyasi görüş fark etmeksizin aslında bir bütün olarak toplumda yeni bir anayasa isteği ve ortak rızası mevcuttur. Ancak aynı şekilde toplumun özgürlükçü ve demokratik bir anayasanın mevcut iktidar tarafından yapılacağına olan inancı da bir o kadar zayıftır.
Mevcut anayasayı uygulamayan, anayasa mahkemesi kararlarını takmayan Erdoğan’ın, sivil ve de özgürlükçü bir anayasa yapma vaadi kimseyi ikna etmiyor.
Örneğin; vatandaşlık tanımının yapıldığı Anayasa’nın m. 66 ‘Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür’, maddesi değiştirilecek mi?
Anadilde eğitim hakkının engellendiği Anayasa m. 42 “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez’’ maddesindeki anadilde eğitimin önündeki engel kaldırılacak mı?
Meclisi devre dışı bırakan, Anayasa’nın m. 104. ‘yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılabileceği belirtilmiştir’ maddesi değiştirilerek Meclis cumhurbaşkanı kayyumluğundan kurtarılacak mı?
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı sözleşmesindeki çekincelerin kaldırılması ve yerel yönetimlerin kayyum gaspına karşı korunmasına ilişkin anayasal değişiklikler yapılacak mı? Yargının, iktidarın vesayetinden kurtarılmasına ilişkin anayasal değişiklikler yapılacak mı?
İstanbul Sözleşmesi ve AİHM kararlarının uygulanmasının dayanağı olan Anayasa m.90 uygulanması için etkin tedbirler alınacak, değişiklikler yapılacak mı? Devletin halka karşı işlediği suçlarda ‘cezasızlık’ pratiklerinin cezalandırılması tedbirleri alınacak mı?
Toplumun anayasal değişiklik talebi, toplumsal barışı sağlamaya yönelik değişikliklerdir. Peki Erdoğan ve Erdoğan’ın öncülleri bu ihtiyacı görecek bir yerden mi yaklaşıyor yoksa kendi iktidarlarını pekiştirmeye toplumu meze mi ediyorlar?
1982 Anayasası 21 yılı AKP döneminde olmak üzere toplamda 41 yıldır yürürlüktedir. Yani bu anayasa, darbecilerle birlikte AKP anayasası da diyebiliriz. Çünkü bugüne kadar 19 defada toplam 187 maddede değişiklik yapılmıştır. Eski ekonomi bakanımızın dediği gibi “bakın burası çok önemli” toplam 177 maddeden oluşan anayasa 21 yılda 187 kez değiştirilmiştir. Bu değişikliklerin neredeyse tamamı ya devlet erkinin ya da yürütme erkinin iktidarlarını sağlamlaştırmaya hizmet etmiştir.
Sadece 2000’li yılların başında Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde idam cezasının kaldırılması vb. gibi kısmi şekilde toplum lehine değişiklik olmuş, geriye kalanların tamamı toplumun ihtiyacını görmekten ziyade devlet erkinin veya yürütmenin yetkilerini artırmak veya devletin güvenlikçi politikalarını pekiştirmek için yapılmıştır.
Hatırlanacağı üzere 2007 yılındaki Anayasa değişikliği toplumun ihtiyacı için değil mevcut iki blokun cumhurbaşkanlığı koltuğu kavgası içindi. 2010 yılında yine iki blokun yargı üzerindeki iktidar kavgaları içindi. 2017 yılındaki değişiklik aynı zaman rejim değişikliğini getirerek, tekçi yönetime tek adamı belirlemek içindi.
Şimdilerde tartışılan anayasa değişikliği de yine toplumun yukarıda sayılan ihtiyaçlarına cevap olmaktan ziyade toplumsal yaşamın kutuplaştırılmasını artıran, kadınların yaşam alanlarını daraltan ve tek adamın seçilmesini kolaylaştıran düzenlemeler içindir.
Başlıktaki sorumuza birkaç soru daha ekleyelim:
Anayasa değişikliği ama ne için, kimin için?
Özgürlükleri geliştiren, toplumsal barışı sağlamak için mi?
Kutuplaştırmayı artıran tekçi anlayışı pekiştirmek için mi?
Toplum için mi yoksa tek adam için mi?