31 Mart Seçimlerini, Ekrem İmamoğlu, Tayyip Erdoğan’a karşı kazandı. AKP İstanbul adayı Binali Yıldırım pek ortaklıkta görünmedi. Hatta kendisi kampanya sırasında ‘Adaylar yarışsaydı, sonuç başka olurdu’ bile dedi. Bu yeni kampanyada Erdoğan öne çıkmadı. Belki de Yıldırım, çıkmasını istemedi. Kampanyayı Binali Yıldırım kendisi götürüyor. Çok başarılı bir kampanya yürüttüğü söylenemez. Diyarbakır ve Urfa’da yaptığı Kürt çıkışı da çok etkili olmadı. Yıldırım’ın yaratmak istediği olumlu atmosferi, Süleyman Soylu milliyetçi ve ırkçı çıkışları ile ortada kaldırıyor. Şuraya varmak istiyorum. İmamoğlu kazanırsa yine Erdoğan’a karşı kazanmış olacak. Geride durmasına rağmen herkesin gözü yine onda. Ama Binali Yıldırım kazanırsa, Erdoğan’ın kazanamadığı İstanbul seçimini kazanmış olacak. Her iki durumda da Erdoğan bir seçimi iki kez kaybetmiş olacak.
Her durumda kaybetmek
Yani artık denklem her durumda kaybetme denklemine dönüştü. Bu denklemi Erdoğan kurdu. Tek adam rejimi Türkiye’ye göre bir rejim değil. Türkiye’nin siyasi ve toplumsal birikimi bir tek adam rejimine sığmaz. Türkiye bu noktayı 1950’lerde aştı. Milli Şef İsmet İnönü, dış koşulların itmesi ile de olsa çok partili sisteme geçmek durumunda kaldı. Ondan sonra darbe ile gelenler bile, halkoyu ile gitmek zorunda kaldılar. Zaten tek adam rejimleri çağı geçti. Asya ve Afrika’da bazı ülkelerde böyle bir rejimin yürürlükte olması çağdaş olduğunu göstermez. Arada gelen darbeciler bir süre sonra tornistan etmek zorunda kaldılar. Her darbeden sonra demokratik gelenekler biraz da güçlendi. Çok fazla abartmamak gerek ama demokrasinin küçük lükslerine bile bir kere alışanın bunu unutması zor.
Darbe ile gelen seçimle gitti
Erdoğan, tek adamlığa özenmekle ve kurmaya çalışmakla hata yaptı. Kaldırdığı taşı ayağına düşürdü. Bu yüzden de hep topallamak zorunda. Topal ayak yorulunca da düşecek. Üst üste seçimler kaybetmesi yorulduğunu gösteriyor. O kadar çok yoruldu ki, Yıldırım bile onun seçim kampanyasına karışmamasını, kenara çekilmesini isteme cesaretini kendinde bulmuşa benziyor. Bir daha söyleyelim, İstanbul seçimlerini AKP adayı alırsa Binali Yıldırım, Erdoğan’ın kaybettiği bir seçimi kazanmış olacak. Erdoğan, seçim kaybeden, Yıldırım kazandıran olacak. Eğer Ekrem İmamoğlu kazanırsa, herkes kayıp edenin Erdoğan olduğu söyleyerek tahlil ve söylemlerine başlayacak. Her iki durumda Türkiye’de her türde muhalefetin cesaretle hareket etmesinin yolunu açacak. Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu kurmayı düşündükleri partilerin kuruluş çalışmalarına hız verecekler, belki Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener erken seçimi zorlayacaklar. Bu kısır döngüyü Erdoğan oluşturdu. Kürtlerle çözüm masasını devirmek aslında halka karşı yapılmış bir darbeydi. Erdoğan, masayı devirerek, adım adım hak ve özgürlükleri tırpanlayarak bir yere varacağını sandı. Ancak artık AKP tabanı bile baskıcı rejim istemiyor. Erdoğan burada dönmek ister mi? İstese bile dönebilir mi? Bu soruların cevabı önümüzdeki günlerde netleşecek ve AKP’nin kaderi beli olacak.
Tartışma üzerine
İmamoğlu-Yıldırım tartışmasının ilk çeyreğinde bende uyanan kanı Binali Yıldım’ın tartışmayı terk edeceği yönündeydi. Ancak tartışma ilerledikçe kanım değişti. Daha doğrusu Ekrem İmamoğlu’nun tartışmadaki üstünlüğünü eliyle Yıldırım’a hediye etti. Ve Yıldırım rahatladı. Gol bile atmaya kalktı. Suriyeli mülteciler sorunundan söz ediyorum. Bu yöndeki soruyu cevaplamak için ilk sözü İmamoğlu aldı ve sorunun başlıca sorumlularından olan AKP’nin parti politikalarına tek söz etmeden sözünü bitirdi. Avrupa’nın Türkiye’yi yalnız bıraktığından söz etti. Pası alan Yıldırım, AKP’nin başarılarında söz etti. Puan almadıysa bile puan da vermedi. Zor bir konudan kolaylıkla sıyrıldı. Milyonlarca Suriyelinin mülteci olmasının başta gelen iki sorumlusu varsa ilki AKP’dir. İkincisi Beşir Esad. AKP bile artık Suriye politikasını savunmuyor. Sorumluluğu Ahmet Davutoğlun’a atma eğiliminde. Üstelik bu CHP’nin iyi bildiği bir konudur. Ama İmamoğlu Batı’yı sorumlu tuttu. Türkiye’yi yalnız bıraktı diye. Bir de yalnız bırakmasaydı, herhalde Suriye diye bir şey kalmazdı. İmamoğlu, İstanbul’da yaratılan rant konusunda ve Kürt meselesi ile ilgili dişe dokunur bir şey söylemedi. Buna rağmen Binali Yıldırım’dan daha iyi di. Çünkü Yıldırım çok kötü idi. Bu nedenle de İstanbul seçimini kazanacak, karşı taraf çok kötü.