Irkçılık, her zaman göstermelik bir sebep arar. Bu bazen yok edilmesi gerekenlerin giydiği giysiler bile olabilir. 1943’te Los Angeles’da yaşananlar da tam böyleydi işte
Arif Mostarlı
Vallahi bana kalsa, böyle bir takım elbiseyi öldürseler giymem ama demek o vakitler öyleymiş. Paçaları giderek incelen şalvar pantolonlar, omuzları dolgulu ve geniş yakalı upuzun ceketler, uzun, ışıltılı saat zincirleri, geniş kenarlı şapkalar ve kalın tabanlı ayakkabılar…
Yine de zevk meselesi denilebilir tabii ama 1940’ların Los Angeles’ında işler öyle değilmiş pek. Epey kan akmış bu elbise işi gibi görünen mesele yüzünden.
Bol ve rahat…
Aslında işin çıkış noktası 1930’ların Harlem’ine gidiyor. 1930’larda dans salonları, sosyalleşmek, dans etmek ve ekonomik krizin stresini azaltmak için bulunmaz mekânlarmış. İlk olarak Harlem dansçıları, hareketlerini vurgulayan bol giysiler giymeye başlıyor o dönem. Daha sonra ‘zoot suit’ olarak anılan bu giyim tarzı, özellikle Los Angeles’da siyahlar ve Latin gençler arasında yayıldıkça yayılıyor ve bir süre sonra belli bir müzik ve dans tarzının olduğu kadar, belli bir toplumsal/sınıfsal grubun adeta üniformasına dönüşüyor. Aslında kıyafetin siyasal anlamları da var. Gösterişli ve renkli malzeme, sıkıcı ve kasvetli gecekondu yaşam tarzına karşı kendini ifade etme arzusunu gösteriyor biraz. Onlara kültürleri ve toplumları içinde bireysel bir kimlik duygusu sağlıyor. Ancak polis ve beyaz elitin yönlendirdiği basına göre tüm Meksikalı gençler, “serseriler” ve “gangsterler” olarak tanımlanmaktan kurtulamıyor.
Vatansever olmamak
Bu arada, Japonya’nın Pearl Harbor’a saldırmasının ardından 1942’de ABD’nin Savaş Üretim Kurulu (WPB), erkek takım elbiselerinin ve yün içeren tüm giysilerin üretimini düzenliyor. Kumaş kullanımında yüzde 26’lık bir azalma elde etmek için WPB, geniş kesimli takım elbiselerin ve uzun kadın eteklerinin veya elbiselerinin üretimini yasaklıyor. Meşru terzilik şirketlerinin çoğu, bu yönetmeliklere uyuyor elbette ama Los Angeles ve New York City merkezli bir kaçak terzi ağı, giysileri üretmeye devam ediyor.
Böylece, bu giysilerde ısrar eden Latin gençlere, bir de “vatan hainliği” damgası meşrulaşmış oluyor ve giysi meselesine savaş zamanı kurallarının “küçümsenmesi”, “vatansever olmayan kaynak israfı” gibi bir anlam yüklenmeye başlıyor.
Bugünden bakınca saçma görünüyor ama durum bu. Ve bu, özellikle Kaliforniya’yı bir baştan bir başa gerginliğe sürüklüyor. Kaliforniya, Amerika Birleşik Devletleri’nin bir parçası olmadan önce 27 yıl boyunca Meksika’nın bir parçasıydı ve her zaman büyük bir Latin nüfusa sahipti. Büyük Buhran sırasında 2 milyon Meksika kökenli insan Meksika’ya sürüldüğü halde, yine de 1930’ların sonlarında, ABD’de yaklaşık üç milyon Meksikalı/Amerikalı yaşıyor ve bunların çoğu Los Angeles’da en ağır işlerde çalışıyorlardı. Kentteki ırkçı eğilimin kökeninde de bu gerçeklik yatıyor. Bu arada, aynı süreçte kentin yakınına ABD’nin en büyük askeri üssü kuruluyor ve binlerce deniz piyadesi konuşlandırılıyor.
‘Temizlik’ harekâtı
Gerisi bilinen hikâye… Özellikle beyaz askerler arasında kışlada çıkarılan ‘tecavüz’ ve ‘gasp’ dedikoduları, basının uydurma çete hikâyeleri derken, sonunda deniz piyadeleri kente iniyor. Önce, Latin gençlerle kadın yüzünden çıkan birkaç küçük tartışma varken, sonra iş büyüdükçe büyüyor.
3 Haziran 1943 gecesi, denizciler, kentin ana caddesi boyunca yakaladıkları gençleri dövmeye başlıyor. Kendilerine “İntikam Ekibi” diyen bir polis grubu da işin içinde elbette. Ertesi gün, 200 denizci bu kez konvoy halinde kente iniyor ve Meksikalıların yoğun olduğu Doğu Los Angeles’a saldırıyor, önlerine çıkan gençlerin zoot takımlarını çıkarıp ateşe veriyor.
Sonraki birkaç gün boyunca, binlerce asker ve kentin ırkçı beyaz nüfusu saldırılara katılıyor, karşılaştıkları tüm Meksikalı genç erkeklere saldırıyor. Örneğin bir olayda, denizciler sinema basıp iki genci sahnede soyuyor ve ‘zoot’ elbiselerine işiyor. Bu arada, ırkçılık iyice coşmuştur artık. Çinliler, Filipinliler, herkes dayak yiyor!
Günlerce süren ve 150 kişinin yaralandığı olaylarda tek bir asker bile gözaltına alınmazken, 500’den fazla Meksikalı genç “serserilik”ten tutuklandı. Ve trajikomiktir; Los Angeles Şehir Meclisi, kentte “pileli hayvanat bahçesi kıyafetleri” giyilmesini suç sayan bir kararı onaylıyor.
Yerel basın ise tabii ki saldırıları övüyor ve Los Angeles’ı “hainlerden” ve “serserilerden” arındırdığını yazıyor.
Sonuçta, olaylar, 8 Haziran günü donanma komutanlığının askerleri kışlalara geri çekmesiyle sona eriyor ama bu arada olanlar oluyor.
İşin en ilginç yanı ise, bütün bunların, tam da ABD’nin Avrupa’da Nazi Almanyası’na karşı savaştığı zamanlarda olması. Aslında bir açıdan bakılınca ilginç değil. Irkçılık, Nazilerle savaşan ABD’nin itiraz ettiği bir şey olmamıştı hiçbir zaman; asıl dertleri dünya pazarının nasıl paylaşılacağıydı ve o yüzden Kristal Gece’nin bir benzerinin Los Angeles’da tekrarlanması, hiç şaşırtıcı görünmüyor!