CHP lideri Kılıçdaroğlu, Meclis grup toplantısında tutuklanan gazeteciler Ferhat Çelik, Aydın Keser, Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç, Barış Pehlivan ve Murat Ağırel’e seslendi; Sizler bu ülkenin onurusunuz
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin haftalık grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun gündeminde tutuklanan gazeteciler ve Erdoğan vardı. CHP lideri Libya’da hayatını kaybeden MİT mensubunun haberini yaptıktan sonra tutuklanan aralarında yayın yönetmenimiz ve sorumlu yazı işleri müdürümüzünde olduğu gazetecilerin ismini sayarak “Sizler bu ülkenin onurusunuz. Ödenen bedel Türkiye’nin aydınlığa çıkma bedelidir” dedi.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
Kılıçdaroğlu konuşmasına 8 Mart’ta Taksim’de yaşanan polis müdahalesini konu alarak başladı. Bakanlığın tutumunu eleştiren Kılıçdaroğlu ‘biz yasakçı zihniyete karşıyız’ ifadelerinde bulundu.
Konuşmasına şöyle devam etti:
“Kadınlar, meydanlarda sokaklarda bir araya gelirler, sıkıntılarını anlatırlar, bir şekilde toplumun duyarlılığını harekete geçirmeye çalışırlar. Bunu yaparken de kadınlar saldırmazlar, ellerinde silah yoktur. Onların yüreklerinde vatan, bayrak, insan sevgisi vardır. Siz bu sevgiyi onların rahatlıkla kendi gösterilerini yapabilecekleri bir alanı açarak katkıda bulunabilirsiniz. İstanbul’da da kadınlar yürümek istediler, yasak getirdiler. Hangi gerekçeyle yasak getiriyorsunuz? Yasak geldiği zaman Türkiye’nin demokrasisi gelişmiş mi olacak? Tam aksine. O nedenle biz yasakçı zihniyetlere karşıyız. İnsanlar silahsız ve şiddetsiz olmak kaydıyla her türlü yürüyüşü yapabilirler.”
CHP liderinin Mecliste yaşanan kavgaya ve gündeme ilişkin düşünceleri şöyle;
“Siz halkın oyuyla bir makama geldiyseniz o makamın ön gördüğü koşullar içerisinde konuşmalısınız makamın itibarını korumak zorundasınız. Sayın Erdoğan’ın bana yönelik olarak burada söylenmesi asla mümkün olmayan, ahlakımın asla izin vermediği belli kelimeleri kullanarak hakaret etmesini asla kabul etmiyorum. Kendisine de hiçbir cevap vermedim. Grup başkanvekilimiz onun kullandığı kelimelerin aynısını kullanıyor. Kızıyorlar neden bu kelimeleri kullandın diye. Aynısını sen söyledin. Biz parlamentoda kavga istemiyoruz. Düşünce kadar değerli bir şey yoktur.
Parlamentoda gereksiz bir kavganın parlamentoya hiçbir kazanç sağlamayacağını da ifade etmek istiyorum. ‘Büyük lokma ye büyük laf etme’ demiş atalarımız. Neden büyük lafın arkasında durmak kolay değildir. Büyük laf ediyorsanız önünüze büyük bir hedef koymuşsunuzdur. Eğer yapmazsanız itibarınız zedelenir, o makama da itibar açısından zarar vermiş olursunuz. Biz itibarı kaybeden kişilerin ya da söylediği sözleri tutamayan veya gerisine düşen kişilerin bir memleketi yönetmesini doğru bulmayız.”
ÖSO ile işiniz nedir?
“Yine biz söyledik; ÖSO ile senin ne işin var? Suriye’yi bölme konusunda neden bu işe soyunuyorsun? ÖSO’yu biz Amerika ile beraber kurduk diyor. Sana maşa görevi verdiler farkında bile olmadın. Biz ÖSO’nun hamiliğine soyunduk aynı zamanda. Para, silah verdik, eğittik aynı zamanda. Biz yıllar yılı yanlış yapıyorsunuz, Türkiye’nin başını belaya sokmayın dedik.-
12 Şubat’ta. ‘Şubat ayı sonuna kadar geri çekilmelerin tamamlanmasını umuyoruz. Rejim bu sürede geri çekilmezse Türkiye bu işi bizzat yapmak mecburiyetinde kalacaktır.’ 34 askerimiz şehit oldu. Sanki bir ölü toprağı serpilmiş gibi bütün Türkiye edin bir sessizliğe gömüldü. 36 saat televizyonların önüne çıkmadılar. Büyük lokma ye büyük laf etme diyoruz, altında kaldılar. Üç gün sonra çıktılar televizyonlara, fıkralar anlatı. Sanki bu ülkede 34 şehidimiz yokmuş gibi. Eleştirdim, hakkım vardı. O şehitlerin ve onların ailelerinin bizde hakkı vardı. Daha toprağa vermeden bu kahkaha nedir? Dedim. En azından gülümseme kardeşim. En azından şehide, o şehidin annesine saygı duy kardeşim! ‘Omuzlarının üzerinde o başları kalmayacak’ diyor. Bir taraftan da acaba biz nasıl toplanırız çözebiliriz diye. O doğru toplansınlar. Ama bu lafı ediyorsan senin toplanmaya gereğin yok. Arkasından dörtlü toplantı olacaktı bu gerçekleşmedi. Putin ben gelmeyeceğim dedi, bu gitti. Giderken de Bay Kemal’in 4 sorusu var demiştim. O sormazsa uçakta gazeteciler sorsunlar niçin Bay Kemal’in sorularını sormadın diye.”
Putin ile görüşme
“Gitti oraya Sayın Erdoğan, sonra Putin ile Erdoğan televizyonların önüne çıktılar. İlk konuşmayı Sayın Putin yaptı; görüşmemize başlarken Suriye’de hayatını yitiren askerler için taziyelerimi iletmek istiyorum. Telefon görüşmemizde ifade ettiğim gibi hiç kimse Suriye askeri de dahil olmak üzere orada Türk askerlerinin olduğunu bilmiyordu. Dakika bir gol bir. ‘Bir dakika demeliydi, biz size koordinatları bildirdik, siz vurdunuz sizden gereğini yapmanızı istiyoruz’ demeliydi. Hiç ses yok. Telefon görüşmemizde ifade ettiğim gibi diyor. Ben sana dedim ki, ‘O alanda askerlerin vurulduğu yerde biz sizin askerlerinizin olduğunu bilmiyorduk’ diyor. Erdoğan bu telefon görüşülmesinde Putin’e ne söyledi, ben merak ediyorum. ‘Kabulünüz nedeniyle teşekkür ederim diye’ başlıyor. Yöneticiye bakın Allah aşkına ya, nasıl üzülmezsiniz. Sonunda bir anlaşmayı imzaladılar. Sonuçları ne? Birinci sonucu şu; ortada bir ateşkes yok arkadaşlar.
Askeri faaliyetler durdurulacak. Böylece sorun bir anlamda biraz daha ileriye atılmış oluyor. İkinci konu Türkiye bu anlaşma ile Suriye rejimini resmen tanıyor. Suriye Arap Cumhuriyeti diye geçiyor sözleşmede. Bizzat Dışişleri Bakanı Suriye Arap Cumhuriyeti diye ifade ediyor. Üçüncü sonuç Türkiye Suriye toprak bütünlüğünü kabul ediyor. Dördüncü sonuç; terörle mücadeleyi Türkiye de kabul ediyor ama terörizmin tüm tezahürleriyle ifadesi önemli. Buradaki soru şu; ÖSO ne olacak? Çünkü Suriye rejimi ÖSO’yu terör örgütü olarak görüyor, Türkiye ve Rusya terör örgütü olarak görmüyor. BM tamam ama tüm tezahürlere ÖSO giriyor mu girmiyor mu? Önümüzdeki günlerde göreceğiz.Altıncı sonuç; karayolları. M4 6 km kuzey güney ekseninde bir güvenli alan sağlanacak ve Suriye rejimi burayı kullanacak. M4’ün altında kalan terör örgütleri ne olacak? Yedi; Suriye hava sahasının açılmasını ancak Suriye kabul ederse mümkün olacak. Bizim için herhangi bir taahhüt yok.”
Gazetecilerin tutuklanması
“Basın konusu önemlidir. Halkın gözü kulağı ve sesidir medya. Anayasamız da der ki basın hürdür sansür edilemez. Niçin siyasi iktidar baskı kurup kendi olumsuzluklarını yansıtan gazete üzerinde baskı kurmasın diye. Siyasi idareye böyle sınırlama koyar. Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak ve tedbirleri alacak diyor Anayasa. Medya üzerinde baskıları biliyorduk. Önce şunu bir sefer kabul edelim, bir sivil darbe süreci içerisindeyiz. 20 Temmuz’dan sonra bir sivil darbe süreci içindeyiz. Medya üzerinde olağanüstü bir baskı var. kedileri için çalışan özel bir medya kurumu da var. Bunlar sadece devletten aldıkları para ile beslenirler. Kamu kurumları bunlara büyük para aktarır. Bunların tek bir görevi vardır, siyasi iktidar ne yaparsa yapsın övmektir.
26 Şubat 2020’de düğmeye basılıyor. Libya’da üç tane şehidimiz var cümlesini kuran Erdoğan’dır. Bunu eleştiren de bendim, şehide tane diyemezsiniz. Defnedildiği zaman sosyal medyada yer aldı, fotoğraflar yer aldı vs. Bir gazeteci arkadaşımız Hülya Kılınç bunu haber yaptı. Odatv’de de yayımlandı bu. Arkasından haber Müdürü Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Aydın Keser, Ferhat Çelik Murat Ağırel. Şimdi hepsi cezaevindeler. Gizli hiçbir şey yok. Evleri sabaha karşı basılıyor. Ben size sivil darbe dönemini yaşıyoruz derken bunu kastediyordum. Gözaltına alınıyorlar, ortada yazılı hiçbir şey yok ama şifai talimat var. Sayın Ağırel’in serbest bırakıyorlar, bir sür sonra nasıl serbest bırakırsınız diye telefonlar geliyor. Yeniden gözaltına alınıyor.
‘Bu ülkenin onurusunuz’
Buradan o gazeteci arkadaşlarıma, Terkoğlu’na Pehlivan’a Ağırel’e Çelik ve Keser’e CHP’den sesleniyorum sizler bu ülkenin onurusunuz. Gazeteciliğin hakkını veriyorsunuz. Bunun için bir sivil darbe döneminde size bedel ödetiyorlar ama ödenen bedel Türkiye’nin aydınlığa çıkma bedelidir. Savcı arkadaşlarıma sesleniyorum; talimat aldığınızı biliyorum ama yüreğinizin bir yerinde en ufak bir vicdan kırıntısı kalmışsa süratle iddianameleri hazırlayın ve gönderin. Neyi tutukluyorsunuz siz? Tutuklanma nedeni yok. Ülkede ne Anayasa ne de yasalar geçerli değil. Üstünlerin hukukunun yaşandığı bir süreçteyiz. Yargıyı bu hale getiren bazı hâkimler ve savcılardır. Talimatla karar veren, talimatla iddianame hazırlayanlardır.
HABER MERKEZİ