İşçi sınıfının gündemini bir süredir işçilerin kıdem tazminatları için tehdit oluşturan yeni bir girişim ve bununla bağlantılı olarak gündeme getirilen Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi ya da Sigortası (TES) oluşturuyor.
İşçilerin bir günlük uyarı eylemleriyle şimdilik Eylül ayına ertelenmiş olsa da, konu tekrar gündeme gelecek gibi görünüyor.
Çünkü şu ana kadar burjuva siyasal iktidarlar (bugünlerde neo-liberal, siyasal İslamcı ve milliyetçi yanı ağır basan), 1936 yılından bu yana yasal bir statüye kavuşturulmuş olan, işçilerin çalışarak kazandıkları bir hak niteliğindeki kıdem tazminatlarını ortadan kaldırarak onu belirsiz bir fona dönüştürme çabasından bir türlü vazgeçmediler.
Tıpkı 2001 krizi sonrasında olduğu gibi, ekonomi ne zaman krize girse siyasal iktidarlar (krizi bahane ederek) kıdem tazminatı hakkını adım adım ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerle işçilerin karşısına dikildiler.
Sınıfın gücü azaldığında
Mevcut hükümet de muhalefetin dağınıklığı ve Korona salgını sonrasında derinleşen kriz ve paralelinde artan işsizlik yüzünden giderek büyüyen yedek işçi ordusu nedeniyle işçi hareketinin ve sendikaların daha da güçten düştüğünü gördüğünden bu konuyu tekrar gündeme getirdi.
Bu sefer kıdem tazminatını, İstihdam Kalkanı Paketi içindeki Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) adını verdiği bir fonla bağlantılı bir biçimde dönüştürmek istiyor.
Siyasal iktidarın sözcüleri bu değişikliği “işçilerin büyük bir kısmının kıdem tazminatından fiilen yararlanamadığı, dolayısıyla bu durumun bir eşitsizlik yarattığı” gerekçesiyle savunuyor.
Oysa (istenirse) böyle bir eşitsizliği ortadan kaldırmak hiç de zor değil. Patronların iş yasalarına uymalarını sağlayacak yeni yasal düzenlemelerle ve mahkemelerin de hızlı karar vermeleriyle bu sorun çözülebilir.
İşçiler için güvence, patronlar için maliyet
Günümüzde özellikle de Korona salgını sonrasında yaşanan krizle birlikte giderek daha da yoksullaşan işçiler açısından (işçinin eline geçecek toplu para anlamında) kıdem tazminatı: işsiz kaldıklarında hayatlarını sürdürebilmeye yardımcı olan bir mali destek (yani tutunabilecekleri bir dal), emeklilik sonrasında ihtiyaçları için harcayabileceği bir toplu para demek.
En önemlisi de kıdem tazminatı, işçilerin kolayca işten atılmalarını önleyen (en azından zorlaştıran) bir tür iş güvencesi. Çünkü patronlar birikmiş kıdem tazminatlarını da dikkate alarak işçileri işten çıkartmaya yanaşmıyorlar.
OECD, IMF gibi kuruluşlarsa, yıllardır esnek çalışmayı savunuyorlar ve kıdem tazminatı gibi uygulamalara bunu önlediği gerekçesiyle karşı çıkıyorlar.
Patronlarsa (kullanımı son derece kısıtlanmış koşullara bağlanmış olmasına rağmen) kıdem tazminatını kendileri için bir maliyet unsuru, dolayısıyla da üzerlerinden atmaları gereken bir mali yük ve işçileri kolayca işten çıkartabilmenin önündeki bir engel olarak görüyorlar.
Oysa kıdem tazminatı işçinin; 1 yıl boyunca çalışmasının ve yılda 1 aylık (30 gün) ücretinin karşılığı olarak hesabında tutulması gereken bir hak. Dolayısıyla bu hakkın zamanı geldiğinde ona ödenmesi kadar normal bir şey olamaz.
Ancak en ciddi kriz dönemlerinde bile lüks tüketim harcamalarından kısmayan, sıradan bir iş yemeğinde asgari ücretin birkaç katı bir fatura ödemekten (vergiden de indirerek) çekinmeyen patronlar, nedense konu işçinin kıdem tazminatına geldiğinde adeta feryat figan “maliyetlerinin artmasından, rekabet gücünü yitirmekten, batmaktan, işçi çıkartmak zorunda kalmaktan” söz edebiliyorlar.
Artık muhatap patronlar olmayacak
Öncelikle konuyu emek-sermaye ilişkileri açısından ele alacağız. Bu açıdan kıdem tazminatının TES gibi bir fona dönüştürülmesi patronların artık tazminat ödenmesinde işçinin muhatabı olmaktan kurtulmaları anlamına geliyor.
Yani işçi yasal koşullar çerçevesinde işten ayrıldığında ya da emekli olduğunda patronundan birikmiş kıdem tazminatını ödemesini isteyemeyecek zira patron ona ödeme adresi olarak bu fonu gösterecek.
Böylece nasıl işleyeceği de belli olmayan bir havuza (denetlenmesi imkânsız bir işleyiş içinde) patronlar işçilerin kıdem tazminatları için, onlar adına para aktaracak, işçiler de (sözde) zamanı geldiğinde bu havuzdan tazminatlarını alabilecekler.
Diğer taraftan bu ülkenin insanlarının başta Tasarrufları Teşvik Fonu olmak üzere, geçmişte kurulan çok sayıda fonla ilgili acı deneyimleri söz konusu. Bu yüzden de (en son BES’te yaşanan başarısızlığa rağmen), fonlarda ısrar etmenin nedeninin; işçi ile patron arasına bir üçüncü yapıyı koyarak patronun kıdem tazminatı ödemesinden kurtulmasını, bunun sorumluluğunu bu üçüncü yapıya atmasını sağlamak olduğu anlaşılıyor.
Bunun patronlar açısından ne kadar büyük bir rahatlama sağlayabileceğini kestirebilmek güç değil. Fon uygulamasının bir diğer nedeni ise finans piyasalarıyla ilgili (ona bir sonraki yazımızda yer vereceğiz.)
Devlet kamusal emeklilik sunma sorumluluğunu sırtından atacak
İkinci olarak böyle bir düzenlemenin devleti de rahatlatması bekleniyor. Özellikle de neo-liberalizm döneminde topluma karşı sorumluluklarının büyük bir kısmını üzerinden atan, kendi istediği gibi istihdam dışında istihdam yaratmaktan da kurtulan devlet işçiler için, yaşlandıklarında kamusal emeklilik hizmeti verme sorumluluğundan da kurtulmuş olacak.
Öyle ki gelinen nokta itibarıyla dolaylı ve dolaysız vergilerin yanı sıra yıllardır işçilerden tahsil edilen yaşlılık sigortası primlerinin düzeyi (yanlış kamu harcamaları politikaları yüzünden) işçilere yaşlandıklarında yaşamlarını sürdürebilecek yeterlikte bir maaş ödemeye yetmiyor.
Üstelik 5510 Sayılı Yasa ile emekli aylıklarının hesaplama yönteminin değiştirilerek aylık bağlama oranının düşürülmesi ve prime esas günlük kazancın hesabında kullanılan güncelleme katsayısının düşürülmesi (1) işçi emeklilerinin aldıkları maaşlarla geçinebilmesini imkânsız bir hale getirirken, bu önlem sosyal güvenlik bütçesi açıklarının kapatılmasına da yetmedi.
Merkezi Yönetim Bütçesi ödeneklerinin hala yüzde 40 civarındaki en büyük kalemi cari transferlerden ve bunun da büyük bir bölümü de sosyal güvenlik kurumlarına yapılan böyle aktarmalardan oluşuyor.
İşte bu durum hem devleti yönetenleri, hem de bütçenin kaynaklarının asıl olarak kendileri için kullanılmasını isteyen sermayeyi rahatsız ediyor. Bu nedenle de başta kamusal emeklilik olmak üzere bu sorumluluğun devletin sırtından alınıp piyasaların eline bırakılması isteniyor.
Bunun bir sonraki aşaması ise kamu emekçilerinin emeklilik ikramiyesi ile ilgili olarak yapılacak düzenlemedir. Eğer kıdem tazminatları TES ile ortadan kaldırılırsa sıranın kamu emekçilerinin emekli ikramiyesine gelmesi şaşırtıcı olmayacak.
Önce BES, şimdi TES
Son 18 yılda kıdem tazminatını adım adım ortadan kaldırmaya yönelik strateji; önce “ikinci emeklilik” ve “çifte emeklilik” gibi şık paket süslemesiyle tanıtılan Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ile gündeme getirildi. Bu yeterince ilgi görmeyince, bu kez Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) devreye sokuluyor.
Böylece işçilerin daha çalışırken tasarruf yapmaya başlamaları (bu ücret düzeyleriyle nasıl yapacaklarsa) ve çalışamayacak hale geldiklerinde, emekliliklerinde bu tasarrufları ile yaşamlarını sürdürmeleri isteniyor.
Nitekim AKP hükümetleri döneminde her yıl Orta Vadeli Programlarda ya da Yeni Ekonomi Programlarında yer verilen bu türden uygulamalara en son 4 Kasım 2019’da Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yer verildi (2) ve 2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı içinde “bireysel emeklilikte otomatik katılımın tamamlayıcı emeklilik sistemine dönüştürülmesi” kararı yayınlandı. Bu karara göre Tamamlayıcı Emek Sistemi 1 Ocak 2022’den itibaren yürürlüğe girecek (böylece bazı işçilerin bu düzenlemenin kendilerini ilgilendirmeyeceği düşüncesiyle tepki vermeyeceği de düşünülüyor) .
Kıdeme esas teşkil eden ücret 30 günden 19 güne düşürülüyor
Söz konusu Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi için (zorunlu ve isteğe bağlı olmak üzere) iki formül üretildiği anlaşılıyor: (3)
Zorunlu olacak olan birinci formüle göre; her bir çalışma yılı için 30 günlük ücret tutarında ödenen kıdem tazminatının 19 günlük kısmı mevcut sisteme göre işveren tarafından ödenecek. 11 günlük kısmi için ise çalışan adına bireysel fon oluşturulacak ve ödeme fondan yapılacak. Fondan ödenecek 11 günlük kısım için işveren fona aylık yüzde 3 prim ödeyecek.
İsteğe bağlı olacak ikinci formüle göre ise; işçi, işveren ve devletin katkı sağlayacağı bir fon oluşturulacak. Oluşturulacak fona yüzde 6 oranında prim ödenmesi öngörülüyor. Bunun 4 puanı işveren tarafından karşılanacak, 0,5 puanı çalışandan kesilecek, devlet de 1 puan katkıda bulunacak. Vergi indirimi yoluyla da 0,5 puanlık ilave prim katkısı yapılarak yüzde 6 oranı tamamlanacak.
Böylece 1980 öncesinde yıllık 45 gün olarak hesaplanan ve 12 Eylül Askeri Diktatörlüğü döneminde 30 güne indirilen yıllık kıdem tazminatı tutarı bu tasarı ile 19 güne indirilecek.
Devletin asli görevi
Özcesi, bu şekilde devlet asli görevlerinden biri olan, yurttaşlarının ödedikleri vergi ve primlerle yaşlılıklarında yaşanabilir bir emeklilik geliri sağlama görevlerinden vazgeçiyor ve bunu özel piyasalara devretmiş oluyor. Bu proje ile hem sermaye kesiminin, hem de devleti yönetenlerin talepleri örtüşmüş oluyor.
Ancak işçilerin, yaşlılıklarında çalışamayacaklarından (ailelerine bakma yükümlülüğü kısmen de olsa devam edeceğinden) dolayı, emeklilikte onlara bakma görevi ve sorumluluğunun devletin üzerinden alınması da, bunun yüksek kâr ve spekülatif rantlar peşinde koşan finans piyasalarının insafına, performansına terk edilmesi de, başta işçi sınıf olmak üzere, tüm emekçiler açısından kabul edilemez bir durumdur.
Anahtar sözcükler: Kıdem Tazminatı, Bireysel Emeklilik Sistemi, Tamamlayıcı Emeklilik Sigortası, Finansallaşma.
..devam edecek: TES’in finans kapital ayağı
Dip notlar:
- Murat Özveri, “Kıdem tazminatına dokunma yaşlılık aylığını yükselt”, https://www.evrensel.net (1 Temmuz 2020).
- https://www.dunya.com/ekonomi/bireysel-emeklilik-sisteminde-yeni-donem (4 Kasım 2019).
- Sezgin Özcan, “Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi”, https://www.sozcu.com.tr ( 18 Haziran 2020).