uzun zamandır özgür basın geleneğinin gazetelerinde yazıyorum. bu süre içinde köşemi bir polemiğe, özellikle de gazetede yayınlanmış başka bir yazıyla polemiğe ayırdığım nadirdir. ama bu yazımda naşide buluttekin’in 28 şubat tarihinde yayınlanan yazısında[1] yer alan görüşleri tartışmak istiyorum. yazının, “jjneolojî’nin sözü” başlığı altında toplanan yazılardan biri olması yani bir feminist olarak çok yakınında durduğum bir yaklaşım adına yazılmış olması benim için önemini artırıyor. o yüzden bu ay köşemi, bu yoğun gündemde, muhtemelen çok ilgi görmeyecek bu konuya ayıracağım.
buluttekin bu yazısında, kooperatifleri ele alıyor.
öncelikle ekonomiyi esas olarak tarımsal üretimle özdeşleştiren ve sanayi üretimini görmezden gelen bakış açısını gerçekçi bulmuyorum. tarım -ve hayvancılık- özellikle gıda üretimi açısından yaşamsal öneme sahip ve türkiye’nin, avrupa birliği’ne adaylık sürecinde, dünya ticaret örgütü ile yapılan anlaşmanın gereği olarak tarım üretiminden vazgeçmiş olması güncel ekonomik krizi ağırlaştıran faktörlerden biri oldu. ama bütün bunlar sanayinin önemini ortadan kaldırmıyor.
dünyanın pek çok yerinde tarımsal üretimde, ailenin bir üretim birimi olması, kadınların ve çocukların ücretsiz emeğiyle yürümesi, bunun zaman zaman endüstrileşmiş tarımsal üretimde de geçerliliğini koruması, kadın yoksulluğunun önemli bir sebebi. ancak tarımın ortadan kalkmasıyla birlikte, daha önce ücretsiz çalışan ama aile içinde temel ihtiyaçlara -tabii aile reisine itaat koşuluyla- ulaşabilen kadınlar artık bundan da mahrum olabiliyor. bu yazıda değinildiği için değil de yeri geldiği için yazıyorum; bu aile birimlerinin, ortak çalışma yürütseler de, gelir üzerinde ailenin erkeklerinin söz sahibi olması ve aile içindeki hiyerarşik ilişkiler sebebiyle komünal bir niteliği yok.
kooperatifler tarımsal üretimde bir alternatif olabilir mi? bunu alanın uzmanları değerlendirebilir. beni bu yazıyı yazmaya asıl iten şey, naşide buluttekin’in yazısında israil’deki kibutslara atfedilen değer.
öncelikle şunun altını çizmek istiyorum. sovyetler birliği’nin inşası sürecinde başvurulan birçok örgütlenme biçimi –ve tabii kolhoz ve sovhozlar- tarihte ilk denemeler ve muhakkak ki hataları oldu. ancak planlı ekonomi, buluttekin’in iddia ettiği gibi bir fetiş değil, bugünkü halimizin en önemli sorumlusu olan piyasa ekonomisinin alternatifi. planlı ekonomi, kabaca üretimin ihtiyaca göre yapılmasını hedefler, piyasa ekonomisinde ise üretimi kâr yönlendirir, kârlı değilse en temel ihtiyaçlar bile üretilmeyebilir, gerçek ihtiyaç olmayan ürünler reklam vb ile ihtiyaç haline getirilebilir! bu “defo” “kâr hırsı” gibi ahlaki bir kavramla açıklanamaz, bu bir sistem sorunudur. merkezi denetim, planlı ekonominin gereği olduğu gibi, ekolojik üretimin de şartlarından biri. merkezi denetim olmadığında, sizin buradaki üretiminizin, bir başka şehrin suyunu zehirlemesini nasıl denetleyebilir ve engelleyebilirsiniz?
peki kibutslar naşide buluttekin’in anlattığı gibi demokratik, eşitlikçi kurumlar mı?
hatırlatayım. kibutsların bir kısmı, nakba sırasında, kanlı etnik temizlik sürecine bazen katılmış, bazen ev sahipliği yapmış,[2] pek çok durumda da o süreçte el konulan toprağın üzerinde kurulmuştur. bunun manasını en iyi anlayacak halklardan biri kürtlerdir bence.
ama mesele sadece kuruluş aşamasında değil. tarihsel filistin toprağı üzerinde kurulmuş olan israil, bilindiği gibi batı şeria ve gazze’de yaşayan filistin halkına ağır bir baskı uyguluyor. bunun kadar bilinmeyen bir şey, israil vatandaşı olan filistinlilerin uğradığı ayrımcılık. ama daha da az bilinen, israil vatandaşı yahudiler arasındaki ayrımcılık; avrupa kökenli eşkenazların kuzey afrika kökenli mizrahimlere yönelik ayrımcılığı. kibutsların bu ayrımcılığın, terim yerindeyse kaleleri olduğu, israil’de yayınlanan muhalif kaynaklarda ifade ediliyor.
sadece bu da değil. örneğin beit alfa kibutsunda kurulu olan teknoloji fabrikasında üretilen ve gösterilerde kullanılan kitle kontrol araçlarının, şili’de pinochet, burundi’de nkunrunziza yönetimi gibi baskıcı rejimlere satıldığı biliniyor.[3] kibutslarda demokratik bir işleyiş olduğu da çok tartışmalı, yine +972 magazine’de[4] elad wolf, 26 eylül 2015 tarihli yazısında,[5] arapların ve etyopyalıların asla giremediği, mizrahilerin çok nadiren dahil olabildiği kibutsların dışlayıcı ve ayrımcı yapısını anlatmanın yanı sıra seçim döneminde yaptığı çalışmalarda, kibutsda yaşayanların, oylarını “kibuts’un belirlediği şekilde” veya “kibuts için en iyisi ne olacaksa öyle” vereceklerini söylediğini aktarıyor.
örneğin köy enstitülerini asimilasyonun aracı oldukları için -haklı olarak- eleştiren bir fikir dünyasının, bakış açısının ırkçılığın sürdürücüsü, kendi toplumu içinde dahi ağır eleştiri alan yapıları kooperatiflere model olarak önermesi olacak iş mi?
farklı politik parti ve akımlardan kürtler arasında israil’e yönelik bir hayranlığın yükseldiğini açıkçası üzülerek görüyorum. bunun, türk toplumunda, arap halklarına yönelik ırkçılık ve “ortadoğu bataklığındaki” “tek laik devlet” olduğu inancıyla israil’e duyulan hayranlıkla paralel bir yanı da var, maalesef. bütün bunların akp’nin israil ile normalleşme hamlesiyle örtüşmesi de ayrıca üzücü.
israil işgalle, kanla kurulmuş bir devlet, yeni hükümet katliamlarla ilerlediği gibi o laik görünümü de silmeyi vaat ediyor.
israil, meşruiyetini güçlendirebilmek için dünyanın her yerinde propaganda çalışmaları sürdürür. naşide buluttekin, bu yazısıyla bana bir yerlerde israil’in bu türden reklamlarına maruz kalmış gibi göründü.
8 martımız kutlu olsun, gücümüzü, değiştirme kararlılığımızı, birliğimizi bir kere daha gösterelim.
[1] https://yeniyasamgazetesi6.com/orgutlenme-modeli-olarak-kooperatifler/
[2] örneğin 1949’da nirim kibutsunda konuşlanmış bir müfrezeden yirmi iki askerin, on iki yaşındaki filistinli bir kızı seks kölesi olarak kullandığı, kafasının tıraş edildiği ve sonunda öldürüldüğüne dair çok güçlü kanıtlar, anlatımlar mevcut.
bknz filistin’de etnik temizlik, s/258, pappe, ilan, çev. yankı deniz tan, intifada yayınları, istanbul.
[3] https://www.972mag.com/the-kibbutz-that-sells-riot-control-weapons-to-war-criminals/
[4] adını israil’in kodu olan +972’den alan bu online bağımsız yayında filistinli ve israilli gazeteciler ve yazarlar çalışıyor.
[5] https://www.972mag.com/even-inside-israel-colonialism-is-far-from-over/