Tarihsel misyonlarını keşfedeli iyi huylu, güzel yürekli insanlar gibi geriniyorlar. Hepsinde de neşeli ve mutlu insanların tembel rahatlığı. Zayıfları koruyup güçlüye kafa tutanların iç huzuruna yakın bir gevşeklik içinde yayılmaları teskin edici. Takipçilerini katilleri karşısında küçük düşüren, alçaklıklarını da kurbanlarının kanında temizleyen fırsatçılara hiç mi hiç benzemiyorlar. Bencil düşüncelerin gizlendiği palavracı bir görüntü verseler ve narinden çok kurnaz bir yüz taşısalar da gariptir, yine de sınıflarının ve sadece kendi çıkarlarının sadık izleyicileriymiş gibi görünmüyorlar. Sık sık, her fırsatta, olur olmaz her yerde yüzleri gülüyor. Karşıya, mahvettiklerinin yüzüne doğrudan bakmaktan kaçınsalar da yüksek sesle gülüyor, yüksek sesle konuşuyor, yüksek sesle şarkılar söylüyorlar. Bu onları çekici yapıyor, her türlü ilgi ve yakınlığa layık varlıklar kılıyor. Açık saçık hikâyeler anlatıyor, sıkıntılardan şen şakrak bir ruh haliyle söz ediyorlar. Şakaları basit ve kaba, ama bu da onların hoş sohbet, dost canlısı ve nükteli oldukları yargısını pekiştirmeye yarıyor. İtibarlı, dolayısıyla kazançlı mesleklerden geliyorlar; itibarsız, hiçbir yerden gelmeyen ve hiçbir yere gidemeyenlere de her ayıplarını örtmek hürmetten sayılıyor.
Hiç de iyiye alamet olmayan alaycı bir tebessümle susmak kurbanlarına düşer. Feci, bu çok kötü! Sessiz insan korkutur, felaketin habercisi duygusunu uyandırır. Susku iyi gelmez. O yüzden durmadan gülen bir onlar. Sevimsiz olmadıkları ortada. Gülmeyi bildiği için toplumun af ettiği bencillerin tüm meziyetleri onlarda. Eski zaman hikâyeleri ve şarkılarındaki keyifli gezginlerden farksızlar. Kasırga patlasın, yer yarılsın, gök göçsün, çığ kopsun, onlar hep eğlenir, hep güler, hep şarkı söyler. Umutsuz, bitkin, sefil çoğunluğun keyif düşkünlerine karşı bir çeşit sevgi beslediği, her koşul altında kayırdığı, hoş gördüğü unuttukları bir şey değil. Başkaları oldu mu açlıktan söz edip somurtan ahalinin, onlardan laf açıldı mı kahkahayı koyuvereceği bilinir çünkü. İnsanları mutlu etmek için o kadar zeki olmaya gerek olmadığının farkında, ama dolaşımda uzun süre kalmakta, mübadelenin şen ruhu olarak piyasayı dileğince dalgalandırmakta bir sakınca görmeyen de yine yalnızca onlar.
Bir selamet kapısı aralamak, insanlarını iyileştirmek, toplulukları ayağa kaldırmak değil de sürüklemek, ama mümkünse işverenleri adına sevgili halkını güldürerek süründürmek az zaman, az emek, az beceriye mal olmaz. Hırs ve tutku ister, çokça hesap ve sabır ister, sürekli ve yoğun çalıştırılan idmanlı gövdelerin o özel esnekliğini, kıvrak ve akışkan, zehir gibi bir zihin ister. Zaman dileğince akıp gitsin, taşlar ve kayalar aşınıp dökülsün duygularında tek bir kırışıklığa rastlanmaz. Bazen alevi sönmüş dumanlı gözlerine temiz, keskin ve dürüst bir bakış gelip yerleşir. Bu hayranlık verici bakış doğal, kendiliğinden, sağlıklı bir ruhtan kopup gelmiş gibi parlamak; açıklanamayan bir zihin yorgunluğu bütünden yayılan bu güç uyumunu yıkarmış gibi görünmek zorunda. Sanki yıllar içinde acı yavaş yavaş, parça parça kaybolmuş, fakat derin bir üzüntü, onulmaz bir hüzün onların üstüne aynı ağırlıkla çökmüş olduğuna muhataplarını inandırmayı bilmeleri gerek. Komedinin kıvamını bulması için öncesinde hafif bir melodram. Bu, hileli bölgeye yönelecek öfkeli bakışları yumuşatmanın şeytani esnekliği. Hayata hiç hoşlanmadan katlanıyor havaları için arada ucuz bir melodram gibisi yok. Her kılığa uyumlu böylesine bir ruh hali çokça detay, çokça sanat ister.
Uzun bir yolculuktan sonra, dönüp yanmış bir ev, yıkılmış bir aile ve sefalet bulan, sonra da yapılan haksızlıktan donakalmış yolculara benzemek için fazladan bir çabaya ne gerek. Oyunculukları muazzam. Kalbini bir kere verdikten sonra tekrar tekrar geri alanlardan olmadıklarına inandırmada manevra ve ikna kabiliyetleri olağanüstü. Üzerlerine hiç oturmadığı halde “sağ muhafazakâr”, “sol liberal” gibi fiyakalı kürkler içinde gelirler. Hararetle ve hasretle kucaklanırlar. Çünkü gülmeyi ve güldürmeyi, eğlenmeyi ve eğlendirmeyi hep iyi bilirler. Hiç güçlük çekmeden gelip bağdaş kurdular. Gırgır ve şamata doludizgin. Sapasağlam yapı ise o günden beri döküntü bir baraka. Esas sakinlerinin çoğu ölü çünkü, kalanı da paramparça.