Bölgede gerilim her geçen gün yeni olaylarla tırmanıyor. İran’daki patlamalar sonrası Kum’daki camiye “intikam” bayrağı çekildi. Lübnan’daki suikasta karşılık Hizbullah cevap vermeye hazırlanıyor. Bölgede savaşın genişleme olasılığı yükseliyor.
Bu ateş içinde Ankara’da da seçime doğru sık sık “skandallar” yaşanıyor. Bölgenin ateşi ülkeye sıçrayabilir ya da içeride seçim sürecini gerecek olaylar yaşanabilir. Bu gidiş içinde bir tanesi önem kazanıyor. O da Yargıtay kararıyla Anayasa Mahkemesi!nin yok sayılmasıdır. Bu ilk değil elbette. Sadece birkaç önemlisini hatırlayalım; Turgut Özal, Körfez savaşı günlerinde ABD’ne hava sahasının açılması tartışmaları sırasında “bir kere anayasanın ihlal edilmesiyle bir şey olmaz” demişti. HADEP vekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması tartışmaları sırasında ise Kılıçdaroğlu “anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” diyerek iktidarın elini rahatlatmıştı. Sonra işler o kadar ileri gitti ki, Ankara’dan İstanbul’a “adalet” yürüyüşü yapmak zorunda kaldı.
En sonuncusu Can Atalay davası üzerinden Anayasa Mahkemesi kararının yok sayılmasıdır. Sonunda iş “anayasasın ilgasına” kadar gelip dayandı. Bu ülkede anayasalar sık sık değişmiştir. Daha önceleri askeri darbelerle gerçekleşen “ilga” bugünlerde kurumlar arası çatışmalarla yapılıyor. Bu gelinen keyfiliğin zirve noktasıdır.
İşin dikkat çeken yanı AKP askeri vesayeti kaldırma sözüyle iktidara gelmişti. Ergenekon davalarından başlayarak sürekli tırmanan bir süreç işlemeye başladı. Bozulmaya uğramayan bir kurum kalmadı. Tek adam rejimiyle bu bozulmanın hızı iyice arttı. Bu süreçte önemli bir sıçrama ünlü bir mafya liderinin cezaevinden bırakılması ile yaşandı. Aynı zamanda kokain yüklü gemilerin Türkiye’ye trafiği iyice arttı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu günlerinde bütün bu işler iyice ayyuka çıktı. Şimdi toparlama çabaları vitrin düzenlemesinden öteye gidemez. Düzen tümüyle bataklığa dönüşünce bir iki yerde sineklerin peşine düşmek bir şeyi değiştirmez.
Anayasa krizinin altında basit bir seçim taktiği yatmıyor. Zaten şimdilik Saray bu olayın biraz uzağında durarak olayı fazla köpürtmüyor. Ancak her an vitesi yükseltebilir. Olayın temelinde yatan ise yeni bir anayasa hazırlığıdır. Bu hedefe hangi yollardan gidileceğini bugünden kestirmek zor. Gerilimi yükselterek seçim sürecini etkileyecek bir silah olarak mı kullanılacaktır? Ya da AYM’de üç üyenin değiştirilmesi zamanına kadar olay düşük seviyeli mi götürülecektir?
Hangi yoldan gidilirse gidilsin Saray’ın hedefi yeni bir anayasadır. Yüz yılın fırsatını yakalamışken bunu dokunulmaz bir yapıya dönüştürmek temel hedefidir. Başkanlık seçimlerini kazanmasına rağmen hala ayağının altındaki zeminin kaygan olduğunu hissediyor. Bunu anayasal olarak sağlamlaştırmak, siyasal İslam’ın iktidarına uzun bir ömür katmak yaşanan hukuk krizinin altında yatan temel nedendir.
“Bir defa ile bir şey olmaz”la başlayan süreç Anayasa Mahkemesi’nin yok sayılmasına kadar gelip dayanmıştır. Tam da bu süreçte, keyfileşmenin zirveye tırmandığı günlerde bu gidişe karşı mücadeleyi yükseltmek tarihsel önemdedir. Bu yapılamazsa bundan sonraki günler öncekilere hiç benzemeyecektir.