Erkek egemen düzenin kadınlara yönelik ürettiği ne kadar kötü vasıf varsa ya da eleştiri sebebi olan çirkin davranış biçimi, aslında pek çoğunu erkeklerin taşıdığını görmemek için bu dünyada yaşamıyor olmak gerekir. Buna davranış bilimcilerin yansıtma dediği şey uygun düşer belki. Kişinin kendine yakıştırmadığı şeyleri karşısındakine yakıştırması, hataları, yanlışları başkasına mal etmesi de denilebilir. Bu davranış biçimine erkeklerin tamamına yakınında rastlıyoruz. Aslında öyle olmasa da kısırlığın toplumun büyük kısmında hala kusur olarak görüldüğü bir gerçek. O kusurun kadınlardan kaynaklanan bir eksiklik olarak kabul edildiği de…
Tüm bunların bu biçimi ile tartışılmadan, kadınlara yüklendiği, kadınların üstlenmesinin uygun görüldüğü bir ülke Türkiye. ‘Sorunlu’ çıktığı için karısının üzerine başka kadınları getiren kocaları hepimiz biliyoruz. Halil Ergün’ün başrol oyuncularından biri olduğu filmi anımsayalım. Evde iki karısı olan bir adamdır baş karakter. İki karısından da çocuğu olmaz ve üçüncü kadını getirir eve. Ondan da çocuk sahibi olamaz ve tüm kusurlar kadınlara yüklenirken ilk iki karısından çocuğu olmamasına rağmen, kısırlığın sebebi kadınlar olarak görülür.
Üçüncüde de aynı durum ortaya çıktığında üç kadının da kısır olmasının neredeyse imkansız bir tesadüf olduğunu kadınların kendisi bile düşünmez. Çünkü erkekler ‘eksik’ olamaz. Aile içinde bir tartışma ve anlaşmazlık olduğunda hep kadınlardan alttan almaları beklenir, öylesi uygundur.
Erkeklerin egosu okşanmalı, onlar toplum içinde küçük düşürülmemeli, hatta o hatalar üstlenilmeli, hiç olmazsa bir biçimi ile üzerleri örtülmelidir. Bu, küçük bir aileden tutun da iş yerinden siyasi partiye, sendikadan meslek odasına kadar böyledir. Pek çok şey erkeklerin dizayn ettiği biçimde yürümeli, onlar karar vermeli, onlar iyi hissetmelidir. Bu şekilde olmazsa devreye genellikle entrika ya da başka bir deyişle bir dolap, bir hile, o da olmadı baskı girer. Sofrada en güzel ya da en baş yere onlar oturmalı, onların evdeki konforunda öncelik gözetilmeli, arabayı hep onlar kullanmalı, onlar önüne oturmalı, onların istediği müzik çalmalı, kumanda onlarda olmalı, onlar istediği zaman bir yere gidilmeli ya da oradan kalkılmalıdır. Kardeşlerin en büyükleri kızlar olsa da, oğlan ne derse o olmalıdır. Ablalar hep oğlan kardeşlerinin ağzına bakmak zorundadır. Gelenek öyledir.
‘Erkek dediğin makine gazla çalışır. Ama doğal, inandırıcı olacak. Hep aslansın, kaplansın sen yaparsın ben beceremem diyeceksin ki seni sevsin…’ repliği Jet Sosyete dizisindeki Safiye’den gelmişti. En modern ve muhalif olduğunu iddia eden aileden en gelenekseline kadar her yerde var olan erkek egemenliği gerçeği de ortada iken Safiye’nin bu sözü üstüne daha söz söylenir mi? Her şey meydanda. Aslanlar, kaplanlar şimdiye kadar okşanan egolarını okşatmaktan, büyütmekten, sevgilerini bu şartla kadınlara vermekten memnunlar. Peki ya kadınlar? Onların kendi mutlulukları, kendi arzuları, kendi sevinçleri ne olacak? Kadınlar verdikçe kendilerini tüketen gazı vermeyi kesmezlerse daha da gün yüzü görecek gibi değiller. O vakit haydi kes gazı !