Türkiye sadece savaş, ekonomik kriz ile boğuşmuyor. Aslında günlük hayatın her anında sağlıklı ve doğal beslenme sorunu yaşıyor. Ancak gelinen nokta itibariyle durum hiç de iyi gözükmüyor.
Zirai ilaç ve kimyevi gübre kullanımı nedeniyle hem toprak kirleniyor hem de yediğimiz gıdalardaki organiklik oranı her geçen gün azalıyor. GDO’lu gıda endişesi herkesin başında. Ancak para kazanma hırsı da her şeyi yaptırıyor. Üstelik çok ayrıntılı bir gıda kanunnamesi olmasına rağmen. Doğal gıda aciliyeti ne yazık ki, kentlerde kanser başta olmak üzere ortaya çıkan ölümcül hastalıklar sayesinde gündeme gelebildi. Toplumda doğal ve sağlıklı gıdaya ulaşma arayışı büyüyor. Ancak doğal ve sağlıklı gıda bulmak zor. Ne kadar doğal olduğu kadar ne kadar sağlıklı olduğu bir soru teşkil ediyor. İstanbul’da doğal ve sağlıklı ürüne ulaşmayı hedefleyen girişimler ve oluşumlar var. Bunların başında da küçük küçük tüketici kooperatifleri var. İstanbul’da Boğaziçi, Kadıköy, Yerdeniz, Göztepe, Ovacık vb. çok bilinmeyen 21 kooperatif ya da sağlıklı gıdaya ulaşımı hedefleyen oluşum var. Ancak bunların da imkanları sınırlı. Depolama, nakliyat, paketleme ve pazar en önemli sorun olarak duruyor. İstanbul’da giderek artan sağlıklı gıdaya ulaşımı artırmak için yaptıkları çağrı ve girişimlere İstanbul Büyükşehir Belediyesi olumlu yanıt verdi. Ve beklenmedik kısa bir süre zarfında İstanbul’da Kadıköy’de bir buluşma gerçekleştirdi. Geçen hafta cumartesi günü düzenlenen toplantıya İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) şirketlerinden İstanbul Yönetim Yenileme A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı Gökhan Günaydın, İBB Muhtarlıklar ve Gıda Daire Başkanı Ahmet Atalık ve Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu katıldı. Günaydın ve Atalık’ın olumlu ve kolaylaştırıcı yaklaşımı önemli bir sinerji yarattı. Toplantı bir platform oluşturma ve sistematik olarak İBB ile periyodik olarak bir araya gelme ile sonuçlandı. İstanbul gibi devasa bir kent için bu girişim şimdilik bir nokta büyüklüğünde olabilir ancak, dayanışmacı bir ruh ile hareket edilirse bu noktanın devasa yapılara dönüşmesi mümkün. Eğer, insana ve doğaya sahiplenmeyi paranın, pulun önüne koyan anlayış sürekli kılınabilirse tabii ki…
Bütçe kimin için?
Türkiye ekonomik krizi tartışıyor. 3. Çeyrek büyüme (GSYH) rakamları iktidar ve sermaye kesiminde sevinç yaratmış gözüküyor. Yüzde 0.9’luk büyüme, resesyondan çıkış olarak nitelendiriliyor. Bu büyüme geçici mi kalıcı mı? Belli değil. Çünkü yurt içi hasılada en büyük katma değer payı yüzde 3.8 ile tarım sektöründe. Ancak o da mevsimsel. Sanayi sektörü yüzde 1.6, Hizmetler ise yüzde 0,6 artmış. İnşaat yüzde 7.8 azalmış. Bu arada işsizlik yüzde 14 civarında. Borçlar büyüyor. 7 milyona yakın çalışanı etkileyecek asgari ücretin ne kadar artacağı meçhul. Niye? İşveren istemiyor. Çünkü ‘maliyet yükselir’ diyor. Hükümet ise işçi ve işveren istediği halde asgari ücret üzerindeki yüzde 38’lik vergi yükünü kaldırmaya yanaşmıyor. Niye? Gelir azalacağı için? Asgari ücretin altındaki emekli maaşlarını asgari yaşam düzeyine çıkarmıyor. Neden? Bütçe yokmuş? Ama Suriye’nin kuzeyine açılan savaşa bütçe var. İşte size hükümet ortağı MHP lideri Bahçeli’nin ağzından rakamlar. Emeklilikte Yaşa Takılanlar’ın (EYT) sorunun neden çözülmediğini konuşurken Suriye’nin kuzeyine yönelik yürütülen savaşı işaret ederek kendince gerekçe yaratmış. “Mesela Fırtına Obüsleri bir saatte yaklaşık 240-250 mermi atabiliyorlar. Bu mermilerin ortalama fiyatı bin dolar. Günde 500 mermi 500 bin dolar eder. Bir savaş uçağının attığı sıradan bir bombanın fiyatı 2 bin 500 dolar. Bir F-16, hiç ateş açmadan 1 saat havada uçmasının maliyeti 14 bin dolar. Sadece Zeytin Dalı Harekatı’nın ilk gününde uçan savaş uçaklarımızın yakıt bedeli 1 milyon dolar. Bomba ve mühimmat bedelinden bakınız hiç bahsetmiyorum bile.” Bahçeli’nin verdiği rakamlar dudak uçuklatıyor! Bu paralar yatırıma, çevreye ve üretime harcansaydı, ne işsizlik, ne EYT, ne ücret sefaleti yaşanırdı. Yine de savaş bütçesini kimse konuşmak istemiyor. Ne yüzde 4’e karşı olan kamu çalışanı, ne yüzde 8’e isyan eden işçi ve sendikası.
İstanbul’dan Peri Belediyesi’ne destek
Peri Belediyesi’ne kayyum atandı. Hükümetin, HDP’li belediyeleri halkın iradesini hiçe sayarak el koymasının son örneklerinden biriydi Peri. Küçücük bir ilçe. Niye el konulduğuna dair hukuksal bir dayanak yok. Üstelik herhangi bir tebligata dahi gerek duyulmadan. Belediye Eşbaşkanları Songül Doğan ve Orhan Çelebi, Peri Belediyesine gelen güvenlik güçlerine, el konulmaya dair kendilerine yasal bir dayanak gösterilmesini istiyor. Ancak yok böyle bir dayanak tabii ki. İktidar, Peri’de başlayan yeniden kendi kendine gelme sürecine taş koyuyor bu kararıyla. Peri halkının iradesi gasp edilmiş oluyor. Halkın iradesi sadece 30 Mart seçim sandığında değil, 13 Kasım’daki el koymadan bu yana belediye önünde süren eylemlere katılım ve verilen destekle de kendini gösteriyor. Bu desteğe son olarak Mazgirtliler Derneği de katıldı. Dernek Başkanı Mustafa Aslan, yönetim kurulu ve üyeleri İstanbul’dan Peri’ye gitti. Belediye önündeki nöbet eyleminde konuşan Aslan yapılan hukuksuzluğu dile getirdi.