İranlı General Kasım Süleymani’nin Trump’ın emriyle Bağdat’ta öldürülmesinden sonra Ortadoğu’da beklenen gerginliğin sarmalın bir üst halkasına çıktığını söylemek bir abartı olmayacak. Karmaşa ve çatışmanın artacağını tahmin etmek için kâhin olmak gerekmiyor. Daha şimdiden Ortadoğu’da yükselecek olan politik “tusinaminin” ilk dalgası (peli) kabarmaya başladı. Kürtçede bir deyim var; “rüzgâr esmeye başladığı zaman herkes kendi şapkasına sahip çıkmak zorundadır.” Bu deyim sanki bugünkü Kürt politikaları için söylenmiş gibidir. Kürtler bu tusinamide boğulmamak için birlik olmak zorundadır. Yaklaşan ölüm faturasının ne kadarının Kürtlere çıkacağı olasılığı bir kaygı ve tedirginliğe yol açıyor. Kuşkusuz Kürtlerin cani bir “generalden” kurtulmuş olmalarına sevinememeleri imkânsızdır. Tıpkı Saddam’ın ölümüne sevindikleri gibi. Bu cani general, Humeyni “kalkışması” sırasında Kürtlerin desteğini alabilmek için “bin dereden su getirdi”. Sayısız vaatlerde bulunup Kürtleri kandırmaya çalıştı, ama daha sonra on binlerce Kürdün kanına girdi, “tipik bir Kürt kasabı” oluverdi. Şimdi yeni doğan durumda başka bir beladan ve dayatmadan söz ediyoruz…
Oluşan yeni koşullarda bölge devletleri ve global güçlerin çıkarları için Kürtleri “kendi tarafında yer almaya” zorlayacakları açıktır. Herkesin Kürtlerin kendi yanlarında konum almaları için her türlü baskı, şiddet, şantaj ve vaatlerde bulunacağı kesindir. O nedenle yaklaşan belayı defetmek için Kürtlerin ulusal demokratik birliği kurmaları elzem olmuştur. Kasım Süleymani’nin ölümünden sonra bölge devletlerinin Ortadoğu’da yürüttükleri dış politikaların temel taşları yerinden oynayacaktır. Üçüncü Dünya Savaşı olarak tanımlanan Ortadoğu’daki savaş yeni bir sürece girmiş olacak ve “ittifaklar” anlık olarak değişebilecek, politik ataklar hızlanacaktır.
Peki, bu yeni şartlarda “birlik olmaktan” ne anlamalıyız ve birlik olmak neyin çözümünü kolaylaştıracaktır? Tekrar da olsa ve okuyucunun sabrına sığınarak bir birkaç şey söyleme gereğini hissediyorum. Birlik; sorunları çözmek için menfaatleri ve amaçları çakışan güçlerin kendi özgünlüklerini demokratik bir şekilde koruyarak yakın ve uzak amaçlar (“hedefler”) etrafında bir araya gelme ferasetini gösterebilmeleridir. Bugün en çok dikkatimizi çeken yakın ve uzak amaçların yapısal birliğidir. Bunlar birbirine diyalektik olarak bağlı olan ve görece olarak farklı hedeflere de yönelebilen, ama nihai amaca birlikte hizmet eden bir bütünün basamaklarıdır. Bu nedenle birlik daha şimdiden, yani daha iktidar olmadan önceden “sorunların çözümü” için zorunlu olduğu gibi, iktidar olunduktan sonra da sadece geriye kalan “sorunların” çözümü için değil aynı zamanda toplumun bir daha sorun yaratmaması için gerekli olan nitel değişimlerin yapılması için gereklidir. Bu nedenle farklı dost politik güçlerin, değişik emekçi sınıfların, birbirine “galebe” çalmak istemeyen halkların demokratik oluşumlar yaratmak için birlik yaratmaları kaçınılmazdır. Bu nedenle bu güçlerin hem birliğin nesnesi, hem de öznesi oldukları bilinmektedir. O zaman “kendiliğinden birlik” yerine “kendisi için” birlikler yaratılabilendir. “Kendisi için olan birlikler” hem her türlü “pragmatizmi” (faydacı) yok eder, hem de toplumun zaaflarını törpülemeye çalışır. “Kendisi için birlik” olanlar sadece aynı etnik kökenden gelen güçlerden oluşmadıkları için, aynı zamanda tüm ulus ve dost sınıfların ortak amaç için bir araya gelmelerinden dolayı hem emeğin yoğunlaşmasını yaratırlar hem de birlikte üretim yapmayı sağlarlar. Dahası belki tarihte ilk kez “yeni bir halk” yaratacaklardır.
Böylesi bir birlik için ilk başta “birlik” olmak isteyen partilerin konumlarını sorgulamak gerek. Toplumun çıkarlarını parti çıkarları üstünde tutan yapılar gerekir.
İkincisi, meslek kuruluşlarına ve demokratik kitle örgütlerine büyük görevler düşmektedir. Çünkü toplumun kendisini yeniden üretmesi için, yani sadece var olan sorunlarını çözmek için değil, bir daha sorun yaratılmaması için toplumun “eğitimden” geçmesi gerekir. Bu konuda en büyük görevin demokratik kitle örgütlerine düştüğü bilinmektedir.
Üçüncüsü, aydınlara, yazarlara, sanatçılara büyük görevler düşmektedir. Bu kesitler hem toplumların vicdanları hem de kültürel değerler yaratan toplum laboratuvarlarıdır. Daha da önemlisi farklı eğitim grupları, değişik etnik yapılar arasındaki psikolojik ve kültürel kaynaşmayı sağlayacak bir katalizör işlevini görürler. Bütün bu söylenenlerin ışığında tek tek bölge devletlerinin içindeki demokratik birliktelikler ve Ortadoğu’daki demokratik birliktelikler için Kürdistani olan demokratik kazanımları temel almak bir zorunluluktur.