Neğşirvan Güner / İSTANBUL
Bu yıl 10.’su düzenlenen Hangi İnsan Hakları? Film festivali yarın başlıyor. Festival öncesi, festival ekibinden Melike Ölker ve gazetemiz yazarlarından Necati Sönmez ile konuştuk
Bu yıl 10.’su düzenlenen Hangi İnsan Hakları? Film Festivali, yarın başlıyor. Kanada, Hindistan, Lübnan, Mısır, Filistin, Hollanda, ABD, Avusturya, Almanya, İsveç gibi ülkelerden önemli filmler ve Türkiye’den geniş bir seçki sunan festival programında kısa ve uzun metraj olmak üzere 35’e yakın film yer alıyor. 11 Aralık’a dek sürecek festival kapsamında atölye, forum, panel ve söyleşi gibi yan etkinlikler de gerçekleşecek. İstanbul’un iki yakasındaki mekanlarda düzenlenecek gösterim ve etkinliklerin yanı sıra, festival programından bir seçki eş zamanlı olarak Diyarbakır (7-11 Aralık) ve Batman’da da (7-9 Aralık) olacak. Tamamı ücretsiz olan gösterimler Avrupa yakasında Aynalı Geçit ve Asya yakasında TAK Kadıköy’de, yan etkinlikler ise Cezayir Salonu, Altyazı Sinema Derneği, SGDD-ASAM ve Tütün Deposu’nda gerçekleşecek. Festival ekibinden Melike Ölker ve gazetemiz yazarlarından Necati Sözmez ile 10. yılında olan Hangi İnsan Hakları? Film Festivali’ni konuştuk .
Hangi İnsan Hakları? Film Festivali 10 yılı geride bıraktı. Neler söylemek istersiniz?
Necati Sönmez: Hangi İnsan Hakları? Film Festivali, insanın çok yapmak isteyeceği bir festival değil. Keşke olmasa diyeceğimiz, insanların da haberi olmasa diyeceğimiz türden bir festival. Kendini gereksiz kılmak isteyen bir festival. Ama görünen o ki Türkiye’de daha uzun yıllar yapmak zorunda kalacağız. İnsan Hakları alanında yaşanan ihlaller ve buna karşı verilen mücadele hikayelerinin çok fazla olduğu Türkiye gibi bir ülkede bu festival kaçınılmaz. Bizden yine böyle bir fikir çıktı noktasında ise Documentarist İstanbul Belgesel Günleri’nin imkanları, günleri sayılıydı. Documentarist almak isteyeceğimiz kapasitenin üstünde film vardı. Bu filmlerin bir kısmı da hayati konulara değiniyordu. Göstermek istediğimiz bu filmler üzerine aynı zamanda tartışmaya açmak istiyorduk. Ama alamıyorduk. Festival yapma fikri de böylece ortaya çıkmış oldu. Küçük bir etkinlik olarak başlayan festival büyük bir ilgi gördü. Geçen sene de son dakika iptal etmek zorunda kaldık. Çünkü gerekli olan minimum bütçeyi bile bulamadık. Hem Türkiye’deki siyasi atmosferden hem de yaşanan ekonomik krizden kaynaklı. Geçen yılı saymaz isek aralıksız 10 yıldır devam ediyoruz. Birçok film ilk defa Hangi İnsan Hakları? Film Festivali sayesinde izleyiciyle buluşma imkanı yakaladı. Türkiye ve dünyadaki birçok ülkedeki olay ya da vakadan haberdar olmamızı sağlayan filmleri tek bizim festival gösterdi. Gelen festival takipçilerinde mutlaka bir değişim ya da dönüşüm yakaladığını düşünüyorum
Temaları oluştururken neleri göz önünde bulunduruyorsunuz?
Melike Ölker: Türkiye ve dünya gündemi belirliyor aslında. Çünkü festival de bu doğrultuda şekilleniyor. Konjonktür belgesel üretimini etkilediği için festivallerde gösterilen filmleri de belirliyor. Festivalin sürekli bölümlerinden biri olan Evimiz Neresi? bu sene de geniş bir seçkiyle izleyiciyi ağırlıyor. Bölümde yer alan belgesellerden “Müstesna Mekânlar” (Matt PetersonMalek Rasamny), yönetmenlerden Peterson’ın katılımıyla Türkiye’de ilk kez gösterilecek. Filmin konusu ise, ABD’deki rezervasyon adı verilen ‘yerli toplama kampları’ ile Lübnan’daki Filistin mülteci kamplarını paralel şekilde ele alıyor. Bölümün diğer filmleri arasında “Kalanlar – Yolculuktan Sonra” (Nathalie Borgers), “Uzak Diyarlardan Geldiniz” (Amal Ramsis), “Sen Benim Arkadaşımsın” (Petra Lataster Czisch – Peter Lataster) ve “Amina” (Kıvılcım Akay) adlı belgeseller yer alıyor. Bu sene Documentarist’te FIPRESCI Ödülü kazanan “Rüzgârın Götürdüğü” (Helin Çelik) ile İstanbul Film Festivali’nde En İyi Belgesel seçilen “Tanrı Göçmen Çocukları Sever mi Anne?” (Rena Lusin Bitmez) yine bu bölümde seyirciyle buluşacak. Türkiye Nereye? başlıklı bölümde, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilenlerle ilgili “Buluştuğumuz Yer: Hakikat Bahçeleri” (Eylem Şen) ve “Tebeşir” (Özge Astan); yakın dönemde yaşanmış üç katliama dair “Ölüm Ne Yana Düşer Usta” (Gül Büyükbeşe); iş cinayetlerini ele alan “Kaza Değil Cinayet” (Fatih Pınar); Türkiye’de bir gazetecinin mahkemelerle imtihanını ele alan “Orta Oyunu Aydın Engin’le Bir Yeniden Canlandırma” (Rabelle Erian) gibi belgeseller gösterilecek.
Festivalin yeni bölümü ‘Zorla Kaybedilme’yi bu sene neden eklediniz?
Necati: Türkiye’de Zorla Kaybedilme üzerine çok film yapılmamış. Daha çok aktivist videolar yapılmış. Aslında Lübnan’da yapılmış ve önemsediğimiz bir belgesel de vesile oldu diyebiliriz. Biraz da Türkiye ile dünyadaki diğer ülkelerdeki Zorla Kaybedilme’leri yan yana sunmak ve üzerine konuşmak gerektiğini düşündük. Bunlardan bir tanesi yönetmen Ghassan Halwani’nin ‘SilinmişGörünmezin Yükselişi’ filmi. Film, Lübnan iç savaşında kendi babasının kaybedilmesinin izini süren bir insanın hikayesini konu alıyor. Türkiye’den de yönetmen Veysi Altay’ın ‘Bîr’ (Kuyu) filmi yer alıyor. Bu iki filmin de farklı coğrafyalarda farklı tarihlerde yaşanmış iki kaybedilme hikayesinin ne kadar da aslında tanıdık ve faillerin kim olduğunu söylüyor bize.
Aynı zamanda 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Sinema ve İnsan Hakları hangi noktada buluşuyor?
Melike: Sinemanın yaşamımız üzerinde büyük bir etkisi var. İnsan Hakları İhlallerini görünür kılmak adına da sinema en önemli araçlardan biri. Toplumun her kesimine sinema ile ulaşabiliyoruz. Bu anlamda alanda daha çok film üretilmeli.
Festival kapsamındana forumlar da yapılacak. Neler konuşulacak?
Necati: ‘Ana Dilde Kültür ve Sanata Erişim Hakkı’ başlığıyla bir forum düzenleyeceğiz. Bu formun ortaya çıkış noktası kayyum siyaseti oldu. Diyarbakır başta olmak üzere bölge illerine atanan kayyumlar birçok alanda birçok projeyi de sabote ettiği gibi kültürel ve sanatsal etkinlikleri de baltaladı. Belediyelerin bünyesinde yapılan festivaller yapılamaz oldu. Bu yapılan festivallerin çoğu anadilde ya da iki dili ile yapılıyordu. Kayyum siyaseti bunları yok etmeye dönük bir siyaset. Diyarbakır’daki arkadaşlarımızla fikir alışverişinde bulanarak bunun tartışmaya değer olduğunu da düşündük.
Melike: ‘Sinema Yargılanamaz’ başlığıyla da bir forum da gerçekleştireceğiz. Fikir olarak başta yönetmenler Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu’nun çektikleri ‘Bakur’ belgeselinden dolayı aldıkları hapis cezaları ile gelişen bu süreci konuşacağız. Sanatsal ve kültürel eserlerinden sebep ceza alan ya da ceza alma tehdidi altında olan sanatçılar, yönetmenlerle dayanışma amacı da taşıyor.