Cinsiyet ayrımcılığının toplumsal, siyasal ve tarihsel kodlarını çözme; bu soruna yönelik mücadele stratejileri geliştirme konusunda kadınlar önemli bir çaba içerisinde oldu, oluyor. Kuramsal ve teorik tespitler, pratik mücadele deneyimleri kadınları çözümün bir tarafı olarak güçlendiriyor.
Gelgelelim sorunun diğer tarafı olan erkeklerin en demokratları bile hala bu konuyu kendi sorunu olarak görmeme tutumunda ısrar ediyor; kadın cinayetleri ve tecavüzler karşısında isyan etmiyor.
Oysa “susmak onaylamaktır” sözünü bile hatırlasalar, daha fazla tepki gösterirler.
Peki bu tepkisizlik neden?
Erkek bir yazarın kaleminden çıkan “Sıfıra Yükselmek” isimli kitabı okuyunca, bu soruya bazı yanıtlar buldum. Bunları sizlerle de paylaşmak istedim. Kitabın yazarı Zeki Bayhan’ın bir yanıtı var: Erkekliği sorgulamıyorlar da ondan. Bayhan, kitaptaki giriş yazısında “Erkeklik kültürü giderek daha çok can yakan bir sorun olarak orta yerde duruyor. Dolayısıyla bu konunun çok yönlü irdelenmesi, ertelenemez bir ahlaki-politik, entelektüel sorumluluk ve toplumsal ihtiyaçtır” diyor. Kitap üç ana bölümden oluşuyor. Birinci bölümde “tarihsel bir kurgu olarak erkeklik”, ikinci bölümde erkeklik olgusundaki “yanılsamalar”, üçüncü bölümde de “özgürlük mücadelesinde erkeğin ayağına dolanan olgu olarak erkeklik” irdeleniyor. Kitapta toplumsal tarihin akışı içerisinde, ilk egemenlik ve sömürü ilişkisi olan cinsel tahakkümün ortaya çıkışı ve sonrasında erkek egemenliğinin adım adım inşa edilme süreç ayrıntılı olarak anlatılıyor. Cinsel tahakkümün, patriyarkal uygarlık sisteminin “kök kurgusu” olduğu belirtilerek “erkeklik kültürü”nün, sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik alanlara doğru genişleyerek iç içe geçen iktidar-tahakküm mekaniğinin önemli bir parçası olduğu vurgulanıyor. Kitaptaki değerlendirmeler genel olarak, cinsiyet olarak “erkek” ile kültürel olarak “erkeklik” ayrımı üzerine kuruluyor. “Erkek” ile “erkeklik” arasındaki ilişkinin ne “aynılaşma” ne de tamamen “ayrışma” olduğu, iç içe geçen olgular olduğu belirtiliyor,
“Yanılsamalarla beslenen olgu olarak erkeklik” bölümünde, “özgürlük yanılsaması, aşk yanılsaması, cinsel üstünlük yanılsaması, güç yanılsaması, benlik yanılsaması/erkekte narsisizm” başlıklarıyla konu ayrıntılı olarak irdeleniyor. Egemenliğe dayalı toplumsal sistemlerde, kadın üzerinde kısmi egemenlik alanı bırakılarak erkeğe sistemi sürdürme motivasyonu yükleniyor. “Ayrıcalıklı köle” konumunu görmeyen; egemen olmayı özgürlük zanneden erkek, durumdan memnun olduğu için, değişimin önündeki en büyük engel haline geliyor. Oysa hakim “erkeklik” paradigması, erkeğin nasıl düşüneceğini, nasıl konuşacağını, nasıl yürüyeceğini, kadın karşısında nasıl bir tutum geliştireceğini, özetle nasıl yaşayacağını ayrıntılarıyla belirliyor, toplumsal-kültürel kodlar buna uygun olarak inşa ediliyor. Bu durum en çarpıcı olarak egemen hetero-seksist erkeklik kültüründen farklılık durumunda ortaya çıkıyor.
Erkek sadece verili erkeklik kodları üzerinde hareket ettiği müddetçe “özgür”dür. Yazar, bu nedenlerle “erkeklik kimliğinin” karakteristik olarak “özgürlük karşıtı” olduğunu belirtiyor. Erkeklik olgusuna içerilmiş en derin yanılsamalardan biri de aşk yanılsamasıdır. Erkek egemen sistem, kadını irade ve özgürlük alanlarından dışlarken, aslında aşktan da dışlamış oluyor. Kadını iradeden düşürüp mülkleştirildikten sonra ona aşık olunmaz, herhangi bir mülk gibi ancak sahip olunabilir. Kadın bedeni, onun sahibi olan erkeğe ait görüldüğünden; tecavüze uğrayan kadın, “erkeğin malını koruyamadığı” için cezalandırılıyor. Erkeğin aşk anlayışı kadını öldürüyor. Bir diğer sorun alanı ise “güç” anlayışıdır. İnsani yaşam ve özgürlük kültürü bakımından güç, kurucu kuvvettir. Ama erkeklik kültüründe güç, egemenliktir. Bu yaklaşım erkeklerin, özgürlük yönelimli duruşlarını da sakatlıyor.
Devrimci ortamlarda yaşanan anlayışları da sorgulayan yazar “erkeklik kültürünü” erkeğin “kalın duvarlarla örülmüş hapishanesi” olarak tanımlıyor ve erkeğin toplumsal özgürlük yürüyüşünde yol alabilmek için öncelikle bu hapishane duvarlarını yıkması gerektiğini vurguluyor. Erkeklik kültürü, devrimci olmayı da devrim yapmayı da engelleyen bir durumdur. Dolayısıyla erkek egemen kültüre karşı mücadele etmeyenin, yürüttüğü özgürlük mücadelesi de tutarsız oluyor. Sorunu kendi dışında görme, bilme ile değişmeyi aynı zannetme ve kadını kategorize etme, devrimci ortamlardaki en temel yanılsama halleridir.
Devrimde devrimci, sokakta geleneksel, evde egemenlikçi olma durumuyla sıkça karşılaşılıyor. Kadının özgürlük mücadelesinde kendisini politik özne konumuna taşıması, erkeklik kültürünü geriletme konusunda önemli bir rol oynasa da bu kez devreye inceltilmiş erkeklik tarzı giriyor. Küçümseme, yok sayma, dinliyormuş gibi yapıp bildiğini uygulama, eksiği kadında arama, karşıtlaştırıcı-ötekileştirici bakış açısı, üstenci dil, kendini esas alma, kendisine uymayanı dışlama gibi bir çok taktik uygulanıyor. Böylece “devrimci kadının” da bir erkek kurgusu olarak şekillenmesi arzulanıyor. Geleneksel kadını erkek egemen sistem kurgulamıştı; devrimci kadını da devrimci erkek böyle şekillendirmeye çalışıyor.
Binlerce yıldan beri sürekli yeniden, yeniden üretilen, psikolojiden düşünme biçimine, sorun çözme yönteminden yaşam alışkanlıklarına kadar tüm yönleriyle erkeği kuşatan “egemen erkek kimliği” öyle bir çırpıda çıkarıp atılmıyor, önemli olan bununla ne kadar mücadele edildiği. 19. yüzyılda başlayan kültürel feminizm, kadınları kendi hakikatlerini keşfetmeye, kadınlık kimliğine içerilmiş bağımlılık/kölelik kodlarını çözmeye yöneltmişti. Erkeklerin de böylesi bir sürece acil olarak ihtiyaçları olduğu görülüyor. Hem tek tek erkek bireylerin hem de hep birlikte erkeklerin kendi hakikatlerini keşfetmeye, erkeklik kimliğine içirilmiş egemenlik ilişkilerini çözmeye ve terk etmeye yönelik bir aydınlanma sürecine ihtiyaçları var. Güncel ve can yakan boyutuyla ele alırsak kadına yönelik şiddet ve katliamı durdurma sorumluluğu kadınların olduğu kadar erkeklerin de sorumluluğudur.
Başta HDP ve bileşenleri olmak üzere tüm demokrat çevreler, cinsiyet ayrımcılığını önleme mücadelesinde erkeklere de görev veren politik programlar geliştirme sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Kadın cinayetlerini önlemek için, “erkeklik kültürünü sorgula” ve kendini değiştir heval.